Lund'da 1 Mayıs: NATO'ya Hayır!
Bu kez 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı'mızı Güney İsveç'in üniversiteleri ile ünlü kenti Lund'da kutladık. Kutlamaya benim de bir dönem Runoloji okuduğum Tarih bölümü önünde toplanan öğrencilerle başladık. Hazır Tarih Enstitüsü önündeyken, bu enstitünün kurucusu ve İsveç'in ilk Tarih Profesörü olan, İsveç Tarihinin de babası sayılan VE Oden'in, yanında Türk ve Asyalılarla İsveç'e geldiğini; dolayısıyla İsveçlilerle Türklerin; İsveççe ile Türkçenin akrabalığını ortaya koyan Sven Lagerbring'in büstüne de giderek, saygı ve sevgilerimi sundum.
Sonra Tarih Müzesi ile Kültür Müzesi arasında öğrenci bandosunun müzik ve dans gösterilerini izledik.
Daha sonra ünlü, tarihi Lund Katedrali yanından tarihi Lund Belediye Sarayı önündeki Stortorget'e (Büyük Meydan) geldik. Burada Sol Parti toplanmıştı...
Eski 1 Mayıs'larla karşılaştırınca hüzünlendim. Nerede o kalabalık, o coşkular, o heyecanlar nerede bugünkü cılız ve ruhsuz kalabalık.
İsveç genelinde ele alınan konular gösterilerdeki sloganlara ve pankartlara da yansımıştı. İş, işçi, İşsizlik, maaşlar, göçmenlerin ve emeklilerin sorunları ve konut sorunlarının yanısıra Rusya - Ukrayna Savaşı ve NATO'ya girip girmeme tartışması gündemdeydi.
İsveç genelinde, Putin, Saddam ve Kaddafi gibi şeytanlaştırılıyor, saldırgan Rusya karşısında mağdur Ukrayna tablosu çiziliyor. Ne var ki, Rusya'nın NATO tarafından nasıl kuşatıldığına değinen hiç kimse yok. Örneğin, neden NATO üyesi yapılmayacağı sözü verilmesine karşın üye yapılan Polonya ile çatışmadı? Ya da neden daha düne kadar dış ilişkilerinde Sovyetler Birliği'ne bağımlı olan, doğu sınırlarında kimin Fin kimin Rus olduğu belirsiz insanların yaşadığı Finlandiya'ya bulaşmıyor? Ya da St. Peterburg'u sapan taşıyla vurabilecek yakınlıktaki Estonya'yı neden rahatsız etmiyor? Basın yayın organlarında böyle konular es geçiliyor.
Rusya'ya karşı halkı kışkırtan yalnız İsveç'i NATO'ya sokmak isteyen Amerikancı siyasetçiler değil medya da aynı havada. Medya sürekli olarak Rus korkusu yayarak NATO'ya girme yanlısı yayınlar yapıyor. Kamuoyu etkileniyor. Böyle bir karar için hem şimdiki parlamentonun hem de gelecek seçim sonucu oluşacak yeni meclisin onayı gerekiyor. İkinci bir yolu da halk oylaması. Ama hükümet bütün bunlara boşvererek belki önümüzdeki hafta Finlandiya ile birlikte NATO'ya girme kararını açıklayacak.
İsveç'te 1980'li yılların başlarında da korkunç bir Rus düşmanlığı körüklenmişti. Ordu, hükümetten savunmaya daha fazla para ayırmasını istiyordu. O sırada Türkiye'de 12 Eylül darbesinin sert rüzgarları esiyordu. İsveç savunması ile ilgili bir basın toplantısında zamanın Başbakanı Olof Palme'ye; almak istediğim yanıta çanak tutan bir soru yöneltmiştim: "Orduya istediği parayı vermiyorsunuz. Bu orduda büyük hoşnutsuzluk yaratıyor. Ya sonunda sabırları taşarsa?"
Palme cin gibi uyanık ve bilgili biriydi. "Leb" demeden "leblebiyi" anlamıştı. Önce o meşhur kahkahasını patlattı sonra, "Sen burayı Türkiye mi sandın?!." dedi. Önce Türkiye'deki darbeyi yerden yere vurdu ve İsveç'te kesinlikle böyle şeyler olamayacağı garantisini vurguladı. İsveç'in demokrasisini övdü. İsveç ordusunun da yasalara ve demokrasiye bağlılığının altını çizdi. İsveç'te herşeyin yasalara uygun yürütüldüğünü ve yürütüleceğini kesin bir dille vurguladı.
Bayılmıştım yanıta. Ismarlama ballı börek... Yeme de yanında yat... Yazdım da yazdım bu cevabı...
Ne var ki, demokrasi düşmanları İsveç'te de vardı. Bazıları ona "Rusların Torpidosu" diyorlardı. 1986 yılının şubatını martına bağlayan gece eşiyle sinemadan dönen İsveç Başbakanı Olof Palme'yi metroya yürürken vurdular. Artık İsveç'te de faili meçhul cinayetler işlenebiliyordu.
Demokratik kararalara uyulmaması da yeni değildi. 1980 yılında yapılan bir halk oylaması sonucuna uygun olarak, on yıl içinde nükleer enerji santrallerinin tamamı kapatılacaktı. Kapanmadı. Kapatılmayacak... Şimdi dediklerine göre, 2040'a dek kapatılmayacak. Yenileri de yapılabilecek. Ne oldu halk oylaması? İsveçli'nin "Marko Paşa'sı" ya da "kadısı" yok ki, derdini anlatsın.
Şimdi de NATO'ya girme konusunu bir katakulliye getirmeye çalışıyorlar. Önümüzdeki günlerde Finlandiya Başbakanı Bayan Sanna Marin ile İsveç Başbakanı Bayan Magdalena Anderson en sempatik gülücükleriyle NATO'ya girme kararlarını açıklarlarsa hiç şaşırmayacağım.
Olof Palme'nin, "Bu memlekette ordu darbe yapmaz" sözü şimdiye dek doğru çıktı.
İsveç'te ve de Finlandiya'da darbeyi sert erkekler değil kibar kadınlar yapıyor.
Fakat eşim, Bayan Süreyya Gürgün gene de "NATO'YA NE BİR ASKER, NE BİR TÜFEK, NE DE BİR KURUŞ PARA!" yazılı bir pankart ile katıldı. Yürüyüşün başında da "NATO'YA HAYIR!" pankartı vardı.
Hemen yanımızda yürüyen diğer kadınların ellerinde de, "BARIŞA EVET! AB'YE, ABD'YE, NATO'YA HAYIR!", "YAŞASIN 1 MAYIS İŞÇİ BAYRAMI!" pankartları vardı.
Bakalım sonunda koltuklarında oturup karar veren kadınlar mı; yürüyen kadınlar mı kazanacak...
Yaşasın mücadeleci emekçiler!
YAŞASIN BİR MAYIS!