Yakınımızdaki Açık Hava Müzesi! Peki ama nerde bu müze
Günümüzde kentlerdeki yükselen binalar, betonlaşma insanları yaşadıkları kentin tarihine, kültürüne ne yazık ki yabancılaştırıyor. Yaşadığımız kentlerde, köylerde, mahallelerde hangi mimari yapıların bulunduğundan habersiz yaşabiliyoruz.
Eski Levazım Okulu ile şimdiki Osmanlı Arşivleri arasında, daha doğrusu Kağıthane Belediye’sinin önünde bulunan alanda bir Açık Hava Müzesi oluşturulmuş.
Kutlanması gereken hareket. Not: Pekiyi. Ancak, otlardan Açık Hava Müzesi’nin güzelliğini tadamıyorsunuz desek yeridir. Not: Zayıf.
Neyse biz Açık Hava Müzesi’ninde gezimize başlayalım ve bu tarihsel önemdeki müzede günümüzde yaşamayan tarihsel değere sahip kalıntılardan hangilerine yer verilmiş bir bakalım.
Kalıntılardan önce aslında Kağıthane’nin durağan gözüken Osmanlı tarihi içinde önemli bir hareket merkezi olduğunu da vurgulayalım. Patrona Halil İsyanı ile Lale Devri sona ermiş, Sadabad Sarayları’nın ilki yakılmış yıkılmış, 40 güne yakın Osmanlıyı fiilen yöneten Patrona Halil, eline verilen kağıtta yazılanları okuyamadığı için Topkapı Sarayı’nın Revan Köşkü’ne Beylerbeyi olma hevesiyle giderken kapana kısılmış, öldürülmüştür.
Patrona Halil isyanı sırasında 150 kasr, köşk ve yalı yıkılmış, Sadabad Sarayı ise yakılmayıp bir bölümünün yıkıldığını belirtelim. Şimdi biz bu bakışla kalıntıları incelemeye başlayabiliriz.
SADABAD SARAYI TÜNELLERİ VE ATİYE SULTAN SARAYI SÜTUNLARI
Sadabad Sarayı Tünellerine ve Atiye Sultan Sarayı'na Ait Sütunlar:
Belediye binası önbahçe düzenlemesi sırasında toprak altında ortaya çıkan ve büyük havuza yönelik kurulmuş olduğu görülen küçük dehlizin mermer sütunları ile Atiye Sultan Sarayı (Kağıthane Kasr-ı Hümayunu) yıkıntıları içinde parçalanmış halde bulunan sütunlar.
NİŞANTAŞLARI
Kağıthane sahrasında yapılan ok ve top atışları anısına dikilen hatıra taşlardan günümüze kalabilenlerdir. Benzerlerinden onlarca var iken, günümüzde Nişantaşlar Mahallesi olarak bilinen bölgedeki gecekondulaşma sırasında "içinde altın var" söylentisiyle büyük çoğunluğu parçalanarak yok edilmiştir.
Parçalanan ve çalınanlardan geriye kalanları ise dönemin Belediye Başkanı Celal Altınay (1974) Kağıthane Merkez Parkı’na kaldırtmıştır. Böylece kurtulan nişantaşlarının bazıları buradan da çalınmış, diğerleri ise tahrip edilmiştir. Üzerleri yazılmış veya kurşunlara hedef olarak kullanılmıştır.
KAĞITHANE ERMENİ EYTAMHANESİ BAHÇE TAŞLARI
Şişli-Kağıthane Caddesi Numara 2'de yer alan Kağıthane Ermeni Yetimhanesi'ne (Eytamhane) ait taşlar.
Kağıthane Ermeni Yetimhanesi taşları aynı bölgede bir yol kazısı sırasında bulunmuştur. Yetimhanenin bahçe duvarı veya girişine ait olduğu sanılmaktadır.
AZİZİYE CAMİİ ŞEREFE SÜTUNLARI
Aziziye (Sadabad) Camii şerefe süslemelerini taşıyan mermer sütunlardır. Camii’de yirminci yüzyılın ilk yarısında yapılan onarımların birinde süslemelerle birlikte sökülmüştür.
Camii bahçesinde yığıldığı köşede sahipsiz ve bozulmaya açık halde dururken Kağıthane Belediyesi’nce korunmaya alınmıştır.
SADABAD SARAYI KİTABE KAİDESİ
Halen Kağıthane Belediye binası olarak kullanılan eski Levazım Okulu binası ana giriş kapısının sol tarafındaki düzenleme sırasında ortaya çıkmıştır.
Tarihi fotoğraflardan edinilen izlenime göre kaidenin Sadabad Sarayı kitabesine ait olduğu sanılmaktadır.
İMRAHOR ÇEŞMESİ
III. Murad'ın Kağıthane Mesiresi gezisi sırasında isteği üzerine Mir-i Ahur Nuh Ağa tarafından Mimar Sinan'ın kalfası Mimar Davud Ağa'ya inşaa ettirilmiştir.
1997 yılında çalınmaya kalkışıldığında kırılan ve olduğu yere bırakılan parçaları.
II. SADABAD SARAYI HÜNKÂR KAPISI TAÇ KISMI
Aynı yere üç defa yeniden yapılan Sadabad Sarayı'nın Hünkâr Kapısı'nın, ihtimaldir ki; II. Mahmut döneminde yapılanına aittir ve Sultan Abdülaziz zamanında üçüncü sarayın inşası (1863) sırasında yerinden çıkarılmıştır.
1952 sonrası yine aynı yerde inşa edilen askeri Levazım Okulu binasının arka bahçesinde bir süs unsuru olarak kullanılmıştır. Daha sonra toprak altında kalan parçalar, bina Kağıthane Belediyesi olarak kullanılmaya başlandığında bahçede yapılan çalışmalar sırasında bulunup ortaya çıkarılmıştır.
MiLADî 1814 YILINA AİT MEZAR TAŞI
Kağıthane Sünnet Köprüsü civarında bulunmuştur.
Üzerinde; "Acı ile sızlanıyorum, Işığın karanlığa dönüştü. Evimin Işığı, hayat arkadaşım. Kocasının karısına ağıtıdır ki, seninle ayrılışım evimin yıkılışı oldu. Mekânın cennet olsun. Ailemizden yükselir Allah korkusu. ... 21'i. Sene 5574" yazılıdır.
KAĞITHANE HUMBARAHANESİ DUVAR TAŞLARI
Sadabad Sarayı'nın karşısına denk gelen bölgede, top humbaralarının ve çeşitli çapta güllelerin döküldüğü Kağıthane Humbarahanesi'nin taşları.
Aynı bölgede yol çalışması sırasında ortaya çıkan duvar parçalarıdır.
1800'LERİN İLK YARISINA AİT MEZAR TAŞI
Kağıthane Merkez Mahallesi Tarlayolu Sokağı’nda bir evin bahçesinde bulunmuştur.
Azınlıkların mezarlarınının da görkeminin göstergesi sayılabilir.
ÇOCUK MEZAR TAŞLARI
1749 ile 1770 yılları arası ile tarihlendirilen kız ve erkek çocuklarına ait mezar taşları. Seyrantepe ile Sultan Selim Mahallesi arasındaki bölgede toplu olarak bulunmuştur.
Çocuk mezarlarındaki estetikse gözkamaştırır adeta.
BİZANS DÖNEMİ ÇOCUK MEZARI KAPAĞI
Erken Bizans Dönemi akroterli lahit kapağı olup Kağıthane Yahya Kemal Mahallesi’nde bulunmuştur. Uzunluğu 1.60 m. Eni 0,50x0.53 m. H:23x20 cm. dir. Kapak ortadan ikiye kırıktır.
Sağ kısa kenar akroterleri kırık ve eksiktir. Çatı biçiminde yapılmış olan mezar kapağının eğimli yüzlerinde birer haç motifi vardır. Haç motifleri 27x19 cm. ölçülerindedir.
ÇAĞLAYAN KASKAD MERMERLERİ
Cedvel-i Sim'den gelen su önce birinci çağlayanın kaskadlarına gelir. Taşların üzerinde görülen oluklardan geçerek birinci havuza dökülür. Su kodu birinciye göre daha aşağıda olan ikinci çağlayanların oluklarından da geçerek Çadır Köşkü ve Sadabad Sarayı önündeki büyük havuza dökülür.
Su hangi miktarda gelirse gelsin sadece oluklardan aktığı için kaskadlar aynı zamanda köprü vazifesi de görecek şekilde tasarlanmıştır. Oluklarda görülen balık figürleri ise o noktada suyu köpürtmek ve sanki suya karşı yüzen balıklar varmış hissi uyandırmak içindir.
Kağıthane çağlayanları, Osmanlı sivil mimari örneklerinden biri olarak Fransız ve Acem bahçelerinden esinlenmiş, Osmanlı bahçe anlayışıyla harmanlanmış bir anlayış ile 1722'de inşa edilmiştir. Kaynaklar buranın yüzyıllarca İstanbul'un en iyi seyir yerlerinden biri olduğunu yazar.