Bizi içsel dünyamızda yolculuğa çıkartan bir iletişim aracı : Kübizm
“Bir kafaya, onun parçaları olan gözler, burun ve ağzı istediğiniz şekilde yerleştirebilirsiniz. Kafa, kafa olarak kalmaya devam eder diyen Picasso bu cümlede sanatının sıra dışılığını özetler.
Görüneni yeniden göstermek isteyen Kübizm akımı, 20.yüzyılın başında Fransa’da Pablo Picasso ve Georges Braque tarafından yaratılmıştır. Picasso Kübist tablolarıyla sanat dünyasında devrim yapmış; bütünün tüm parçalarını alışılmışın dışında ustaca yerleştirerek algının sınırlarını zorlamıştır. Bu akımla izleyiciye tek bir tabloda birden fazla bakış açısı sunarak, onlara hayal dünyalarında yolculuk yaptırır. Sanat artık nesnelden öznel deneyime doğru yolcuğa çıkmıştır.
Akımın doğuşunun ilk ürünü olan Avingnonlu Kızlar tablosu, geleneksel sanattan ilk kopuşu temsil eder. Akımın olgunlaşma döneminde ise renkleri daha yumuşak kullandığı “Halka Oyuncuları”, “Çıplak Yeşil Koltukta”, “Kareli Tablo “gibi eserleri ve çok daha fazlası sıralanabilir. Picasso, kübist tablolarında Batı Afrika sanatı ve Orta çağ mimarisi unsurlarını kübizmin bileşenleri haline getirdiğini görürüz.
Kısacası büyük yankı uyandıran kübizm akımının bize verdiği mesaj resim sanatının sadece gerçekliğin yansıması değil, aynı zamanda bizi içsel dünyamıza yolculuğa çıkartan bir iletişim aracıdır.
Kısacası Kübizm ne için kullanılacağına bakılmaksızın üretildikleri toplumun kültürü içerisinde kendiliğinden anlamlandırılır ve halk tarafından sembolleştirilir. Bu akım, sanatın soyut yönünü de insanlığa öğreterek uygarlığın gelişmesine katkıda bulunmuş sanat tarihine farklı bir dünyanın kapısını açmıştır.