Tabloların Efendisi Pablo Picasso

O sadece bir ressam değil, heykeltıraş, sahne tasarımcısı, şair ve oyun yazarı… Guiness Rekorlar Kitabı’na göre, toplam 100,000 baskı, 34,000 kitap resmi ve 300 heykel ve birçok seramik ve çizim üreten ustaların ustası, tabloların efendisi…

Duygu Terzioğlu Duygu Terzioğlu
Tabloların Efendisi Pablo Picasso

Picasso’nun tablolarında estetik ifade aramak onu tanımayanlar için geçerlidir. Çünkü Picasso’nun sanatı aynı zamanda bir düşünce biçimidir. Ona göre gerçeklik tek bir bakış açısıyla sınırlı değildir. Gördüklerimiz aynı olsa da algıladıklarımızın farklı olduğunu anlatır.

Tüm zamanların en iyi sanatçılarından biri olan Pablo Picasso 25 Ekim 1881’de İspanya’nın Malaga şehrinde dünyaya geldi. Sanat hakkındaki ilk bilgilerini, akademi ressamı olan babası Blasco’nun  eliyle şekillendi. Henüz dokuz yaşındayken karakalem çizimlerinden Boğa güreşi ve güvercinler ile bir heykel modeli olarak kullanılan Herkül figürü yer alır. Bu erken eserler küçük bir çocuğun tarihe adını yazacağını adeta haykırmasıydı.

Dehasının ışıklarını yükselttiği çocukluk ve gençlik döneminde İspanya Malaga nın acı veren yoksulluğu, kız kardeşi ve oyun arkadaşı olan Lola’nın kuşpalazı hastalığı nedeniyle getirdiği derin üzüntü, ileride onun sanatını ona özgü yapan aykırılığını şekillendirecekti.

Yeteneği çok erken yaşlarda fark edilmeye başlayan Picasso 13 yaşında Barcelona güzel sanatlar okuluna kabul edildi. 1901 yılından itibaren anne soyadı olan Picasso'yu kullanmaya başladı. Eserleri İspanyol bir dergi olan Juventut'ta yayınlandı.

Picasso’nun tabloları sadece göze değil kalbine yer eden anılarını da boyalara hapsederek ölümsüzleştirmek istemiştir. Pek çok eserinde sevdiği kadınları resmeden Picasso, her bir fırça darbesinde iç dünyasını sembolleştiren soyut ve somut formda tablo yaratmıştır

 Picasso’nun yalnızlık ve yoksulluk dönemidir. Konuları, düşkünler, yoksullar, dilenciler, meyhaneciler, sokak kadınları gibi marjinalleşmiş bireylerdir. Sanatı aracılığıyla toplumsal adaletsizlikleri, bireysel acıları derin empati duygusuyla yoğurur.

Dostoyevski’nin de dediği gibi: “Büyük bir akla ve derin bir yüreğe sahip olanlar için acı çekmek kaçınılmazdır.”