Prof. Dr. Mehmet Yuva Aydınlık Gazetesi'nde yazdı: Hatay üzerinden dostluğa sabotaj

Aydınlık Gazetesi Yazarı Mehmet Yuva, ''Hatay üzerinden dostluğa sabotaj'' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yuva yazısında, ''Suriye Halk Meclisinin yeniden Hatay’ı hatırlaması ve bu meseleyi gündeme getirmesi yanlıştır'' dedi.

Prof. Dr. Mehmet Yuva Aydınlık Gazetesi'nde yazdı: Hatay üzerinden dostluğa sabotaj

Aydınlık Gazetesi Yazarı Mehmet Yuva, ''Hatay üzerinden dostluğa sabotaj'' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yuva yazısında, ''Suriye Halk Meclisinin yeniden Hatay’ı hatırlaması ve bu meseleyi gündeme getirmesi yanlıştır'' dedi.

Mehmet Yuva / Aydınlık Gazetesi

Coğrafyamız Batı Asya’nın, Batılıların Yakın veya Orta Doğu diye tabir ettikleri bölgenin, 100 seneden fazladır yaşadığı kavgalar ve acıların, içinde bulunduğu parçalanmışlığın en büyük müsebbibi Mart 1916’da Fransa, İngiltere ve Çarlık Rusya tarafından hazırlanıp uygulamaya konulan Sykes-Picot gizli mutabakatıdır. Bu metne binaen Batı Asya’yı kontrol eden Osmanlı-Türk hâkimiyetine son balyoz indirilecek ve etkisiz hale getirilecek. Özetle gelişmeleri arz edelim; Sözleşme gereğince Osmanlı coğrafyasında yaşayan farklı etnik topluluklar, özellikle Arabiler, Ermeniler, Kürtler, Süryaniler, Çerkesler, Dürziler ana bünyeden koparılacak. Bu bölünme din ve mezhebe taşınacak. Aynı dil topluluğu mensupları bu sefer Sünni, Şii, Alevi, Mesihi olarak ayrıştırılacak. Yetmeyecek Latin kiliselerine bağlı Katolik, Protestan, Doğu Ortodoks denilerek aynı din ve mezhebin üyeleri arasındaki nispi ihtilaflar derinleştirilecek. Bu proje iki ana gövdeyi hedefe koymuştu; Anadolu ve Suriye-Şam Coğrafyası.

LENİN RUSYA'YI ANLAŞMADAN ÇEKTİ

Şimdi bu sözleşme üç ülke Fransa, İngiltere ve Çarlık Rusya tarafından kabul edildikten sonra hâsıl olan gelişmeleri ve tuhaf tesadüfleri anlatalım; 2 Temmuz 1917’de İngiltere Dışişleri Bakanı James Balfour, Rothshild ailesinin talebi üzerine İngiltere’nin Avrupa Siyonist Yahudilerinin Filistin’de bir devlet kurması için yardımcı olacağını deklare eder. Bu sözleşmenin maddelerine binaen Çarlık Rusya’sı Anadolu, Irak ve Şam coğrafyasında özellikle Ortodoks Mesihilerin hamisi ve temsilcisi olacak ve başta Anadolu olmak üzere, Suriye, Filistin ve Lübnan’da askeri ve sivil idareler inşa edecekti. Ekim 1917’de Lenin önderliğinde Rusya’da Bolşevik devrimi oldu. Çarlık Rusya’sı yıkıldı. Çar Romanov Hanedan üyeleri Lenin’in emriyle tutsak iken infaz edildi. Rusya “Emperyalist savaş ve ganimeti ile gizli antlaşmalara dâhil olmayacağı” gerekçesiyle Sykes-Picot antlaşmasının dışında kaldı. Filistin’de bir Ortodoks Rus varlığından en çok rahatsız olan Siyonist Yahudiler, Fransa ve İngiltere’nin canına minnetti.

Devrimden iki ay sonra 1917’de ABD Birinci Dünya Savaşına dâhil oldu! Bu gizli sözleşmeden ticari imtiyazlar aldı. Bu gizli metne istinaden Anadolu, Şam ve Irak coğrafyası İngiltere ve Fransa ile İtalya gibi diğer müttefikleri arasında paylaşılacaktı. Şam coğrafyasının Filistin’i İngiltere’ye, Lübnan, Suriye ve Anadolu’nun Güneydoğu ve Kilikya bölgesi (Adana, Mersin) Fransa’ya bırakılacaktı. Irak’ın zengin petrol bölgesi İngiltere’ye terk edilecek ancak Fransa bu bölgenin petrolünden faydalanacaktı. 1920’den itibaren Sykes-Picot haritasına göre Fransa işgal ettiği bölgelere etnik ve mezhep temelinde devletler inşa etmek için harekete geçer. Amaç Suriye’de Arabi, Anadolu’da Türki milli bir devletin ortaya çıkmasına engel olmaktı. Lübnan’a Maruni Katolik devleti, iç kesimlere Sünni Şam ve Halep devletleri, Güney’de Dürzi devleti, sahil bölgesinde Alevi devleti ilan eder.

BAĞIMSIZ HATAY DEVLETİ

Fransa ve Türkiye ile imzalanan 1921 Birinci Ankara Antlaşması ile 1926 Ankara Antlaşmalarına binaen İskenderun’a dışişleri, maliye ve gümrük konularında Suriye’ye içişlerinde ayrı bir özerk devlet tesis eder. Adana ve Mersin Türkiye’ye bırakılır. Arapça ve Türkçe İskenderun Sancağında resmi dil kabul edilir. 1933’te Hitler’in Almanya’da iktidar olması, askeri harcamalara ağırlık vermesi neticesinde, sınırına asker yığılan Fransa, Almanya’nın yanında olmasından çekindiği Ankara’ya tavizler vermek zorunda kalır. 1936-1938 tarihi Fransa’nın Türkiye ile anlaşması ve İskenderun Sancağına bir bağımsız Hatay Devletinin kuruluş sürecidir.

İki kutuplu dünyanın (ABD-Sovyetler Birliği) soğuk-sıcak savaş döneminde 1923’te ilan edilen Mustafa Kemal’in tam bağımsız olmasını arzu ettiği Türkiye Cumhuriyeti, 1943’ten sonra kısmi 1950’den sonra külliyen, ABD ve NATO’nun kara deliğinde yaşayan, AB kapısına bağlanmış ülke olmuştu. Mustafa Kemal’in arzuladığı Türkiye, Suriye ve Irak Konfederasyonu gerçekleşmemişti. Maalesef başta Filistin/Suriye olmak üzere Arabi Âlemin başına musallat edilen kara bela İsrail’i 28 Mart 1949’da İnönü Cumhuriyeti döneminde ilk tanıyan “Müslüman” ülke olmuştuk. Buna mukabil Fransa’dan kısmi bağımsızlığını 1936’da, nakıs (eksik) siyasi egemenliğini 17 Nisan 1946’da kazanan Suriye Arabi Cumhuriyeti önce Fransa’nın ardından İsrail ve ABD’nin hedefinde olmuştu. Bu sebeple silah ve siyasi desteği Moskova’da arar hale gelmişti.

DÜŞMANLIK DÜŞMANLARIMIZA YARIYOR

Türkiye-Suriye ilişkileri bu çerçevede şekillendi. Husumet, tarihi meselelerin kaşınması, iç işlere müdahale ve derin bir güvensizlik hâkim oldu. Sırtlarını dayadıkları ülkeler de bu fitne ateşinin sönmemesi için seferber oldu. Türkiye’de milli olmaktan çok uzak, sermaye zümresinin sahibi olduğu ve bu sınıfın tabi ve bağlantılı olduğu ABD, İsrail ve Batı Avrupa devletlerinin çıkarlarına uygun yayın yapan medya kuruluşları “Türk Milliyetçi söylem” örtüsü altında Arabi ve Suriye düşmanlığının tohumlarını dimağlara (beyinlere) ektiler. Arabi toplumlarında da Türk düşmanlığını yaydılar. Her iki zihniyet sadece Türkiye ve Suriye’ye düşman kuvvetlere yaramaktadır.

BATI'NIN HATAY İLGİSİ

Bugünlerde Hatay meselesini ısıtan yeni çalışmalara tanık olmaktayız. Barzani, İsrail, PKK, ABD ve Batı’nın Hatay ilgisi yeni değildir. Hatay halkının laik, cumhuriyetçi, Atatürkçü, solcu, Alevi veya Arap kimliği üzerinden kendi siyasi-iktisadi ve güvenlik çıkarları için çalışmalar yaptığı sır değil. İskenderun Körfezi’nden, Samandağ Körfezi’ne kadar ve oraya çok kısa bir mesafede olan Lazkiye Körfezi’nde çok zengin doğalgaz yataklarının varlığı bilinmektedir. Ayrıca Kuzey Irak’a musallat edilen Barzanistan yönetiminin Türkiye ve Suriye’den koparmayı düşündüğü toprak üzerinden İskenderun veya Samandağ körfezine açılması projesi mevcuttur. Dünyanın en uzun kumsal sahiline ev sahipliği yapan Samandağ ve turizme açılacak olan Arsuz sahil bölgesi bakir bir yer arz etmektedir.

Hatay, aynı zamanda dünyanın en zengin tarihi medeniyetlerinin yurdu olup bu zenginlik henüz ortaya çıkarılmış değildir. Son dönemlerde, iyi niyet çalışmaları olarak pazarlanan ve özellikle Lübnan ve Suriye dostu olarak bilinen, Beyrut ve Şam ekseninde faaliyet gösteren, Amerikalı hukuk Profesörü Franklin Lamb’in Hatay üzerine 8 Mart tarihinde kaleme aldığı makale düşündürücüdür. Suriye halkının teröre ve yabancı müdahaleye karşı ortaya koyduğu milli kurtuluş mücadelesi üzerinden Hatay meselesini Suriye ve Türkiye arasında mevcut olan en önemli husus olarak takdim etmesi hayırlara vesile oluşturmamaktadır. Unutulmamalıdır ki, cehenneme giden yol iyi niyet taşları ile döşenir. Hatay, özellikle Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğini bozan faaliyetlerin merkezidir. Dünyanın 83 ülkesinden devşirilen binlerce cani ve haraminin burada üs sahibi olmaları bütün bölge ama özellikle Türkiye için de büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

Temcit pilavı, bir olayın veya durumun (her sabah ısıtılarak yenen yemek gibi) tekrar tekrar gündeme getirilmesini eleştirmekte kullanılan bir deyiştir. Hz. Ali’nin meşhur deyişi ile: “kalimatu hak yurad fiyha batıl- söylenen hak arzulanan batıl” veya “söylenen doğrudur ama arzulanan kötülüktür” deyişine uygun, yeniden ısıtılmak istenen bir Hatay meselesi var. Meseleyi bu çerçevede değerlendirmek, hem Suriye’nin hem de Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği için Hatay’ın taşıdığı tarihi sorumluluğu idrak etmek çok elzem olmuştur.

ESAD'IN YANITI

“Hatay için ne düşünüyorsunuz? İskenderun Sancağı Türkiye’nin mi Suriye’nin mi? Türkiye-Suriye savaşırsa kimden yana tavır almalıyız? Kimin safında savaşmalıyız?” sorularına muhatap kalıyorum. Sosyal medyada bu konuları temcit pilavı gibi tedavüle sokan, Ali kıran baş kesen “çok zorba” bir kesim var. Kaf dağının eteklerine kurulmuş kibir abideleri misali ahkâm kesiyorlar. Kendileri gibi düşünmeyen ve davranmayanlara yapıştırılan yaftalar hazır; “Erdoğancı taifesi”, “dönekler”, “MİT çömezleri”, “kimliklerini inkâr eden Türk milliyetçileri”.

Bu sorular Esad’a birçok kez soruldu. 2004-2011 yılları arasında Hatay, su ve hudut konuları hakkında onlarca beyanatı olan Sayın Esad’ın çözüm formülü; Suriye-Türkiye merkezli Beş Deniz Beş Ülke projesidir. Bu sorunları tedavülden kaldıracak iki komşu, dost ve kardeş halkın tarihi ortak paydalarını öne çıkaracak çalışmaları telkin ve teşvik etmiştir. 8 Aralık 2016’da Suriye El-Vatan gazetesine verdiği mülakatta Sayın Esad, “Mantık der ki; Suriye ve Türkiye’nin birbirleriyle iyi ilişkiler kurması dışında başka bir şeyde çıkarları olmamalı. Suriye ve Türkiye halkının hissiyatı halen bu yöndedir. Temenni ederiz ki, Türkiye’de duyarlı olan çevreler (müdrik olanlar) Erdoğan’ı Suriye konusunda geri adım atmaya ikna ederler. O vakit (Suriye-Türkiye arasında yaşanan) dalaşmaları aşarız. Bunun için çalışmalıyız.” demişti.

MÜFREDATTAN KALDIRILDI

Türkiye-Suriye ilişkilerinin iyileştirilmesi ve iki ülke arasında bir savaşın vuku bulmaması için çaba harcarken Suriye Halk Meclisi yeni bir kararla, kabuk bağlamaya başlamış, soğumaya yüz tutmuş, 21 senedir hatırlanmayan bizzat Suriye Devlet Başkanı Esad’ın emri ve teveccühü ile haritadan ve okul müfredatından kaldırılan, geleneksel olarak 29 Kasım’da yapılan etkinliklerin ilga edildiği Hatay (İskenderun Sancağı) Meselesini yeniden temcit pilavı misali ısıtan bir karara imza atmış. 29 Kasım’da alınan bu kararın ardından Şam ve Halep’te farklı siyasi gruplarca birçok etkinlik ve faaliyet organize edilmiş.

HATAY BARIŞ KÖPRÜSÜ OLMALI

Gülen-Gül-Erdoğan-Davutoğlu hükümeti döneminde Türkiye’nin Suriye’de bir rejim değişikliğine angaje olması, bu hedef uğruna tüm imkânlarını seferber etmesi, bunun için gerekli olan etnik ve mezhepsel söylem ve eylemleri diline ve medyasına hâkim kılması, Esad karşıtı sahadaki tüm silahlı örgütleri, YPG/PKK dâhil, teşvik edip hami olması, başta Irak ve Suriye’yi olmak üzere 24 ülkeyi paramparça etmeyi hedef alan, buradan hareketle aslında Türkiye’yi de kıskaca almayı ve bölmeyi amaç edinmiş olan Büyük Orta Doğu Projesi (BOP)'nin hedef ülkesi Suriye’ye Mart 2011’de dayatılan savaş, işgal ve talan planına ortak olan Türkiye’ye tepki olarak Şam’da ‘İskenderun Sancağı Sesi’ adıyla bir Türkçe-Arapça yayın programı başlatıldı. Bu programa konuşmacı olmam için davet almıştım. Program yapımcılarına neden katılmayacağımı izah etmiştim; Suriye Halk Meclisinin yeniden Hatay’ı hatırlaması ve bu meseleyi gündeme getirmesi hayra vesile değildir. Hatay iki ülke arasında bir savaşın ve krizin sebebi değil barış köprüsü olmalıdır.

100 sene sonra bugün de Suriye ve Türkiye Sykes-Picot benzeri (BOP) planlarda hedef ülkelerdir. Bu savaş ya Mustafa Kemal’in stratejik emeli olan bir Türkiye-Suriye Konfederasyonu yaratacak ya da yaratacak. Suriye ve Türkiye’nin milli kuvvetleri bu amaca uygun kararlar almalı ve çalışmalıdır. Söylem ve eylemlerini bu hedefin tahakkuku için harcamalıdır. 1980'li yılların başında ödülünü almak üzere Şam Film Festivaline giden bir Türk sinema emektarının (aklımda kalan bu ismin Cüneyt Arkın olduğudur) söylediklerine kulak verelim; Bir soruya muhatap olur; İskenderun sancağı Suriye’nin. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? “Evet doğrudur. İskenderun (Hatay) Suriye’nin. Sadece o değil. Ankara, İstanbul, İzmir de Suriye’nin. Nasıl ki Halep, Humus, Şam Türkiye’nin ise.”

rusya hatay Batı Asya aydınlık türkiye suriye ilişkileri sabotaj mehmet yuva hatay haberleri Suriye haberleri