Eski mektuplar ve Pazar Yazıları
Kadim Ülker yazdı
Kışları Çukurova’nın inşaat ve bahçelerinde çalışır, yazın ise köyün kıraç, taşlı ve susuz tarlalarında çalışırdı. Elde ettiği kazanç yetmez olmuştu. Sofrada iki kaşık eksilir niyetiyle ablalarımız küçük yaşta evlendirilmişti. Ayak yalın, baş açık ve mide boştu. Yeme, içme ve giyinmenin dışındaki gereksinimleri bilmiyorduk bile.
Bu duruma son vermek için asker arkadaşı Rıza Çavuş’un kapısını çalmış, kendisini de Avusturya’ya götürmesini istemişti. Rıza Çavuş da asker arkadaşı Veli’nin bir dediğini iki etmemiş, hazırlanmasını söylemişti. Yola çıkacakları günü de söylemişti. Üç beş kuruş para denkleştirip, bizi (iki kız, iki oğlan ve bir de anamızı) bırakıp gitmişti. O yıllarda yalnız bırakılan sadece biz değildik. Başkaları da vardı, yüzlerce eş ve çocuk köyde bırakılmışlardı. Bizi bırakıp gittikten uzun süre sonra, sanki yıllarca babamızdan haber gelmemişti.
'MANİFATURACI NAZIM MUTLU ELİYLE…'
Bir mektup bile gelmemişti, babamız hayatta mıydı bilmiyorduk. Kardeşim ile uçan kuşlara yalvarırdık, “babamızdan bir haber” diye. Ama nafileydi. Uzun süre sonra bir mektubumuz geldi. Dünyalar bizim olmuştu. Zarfın üzerindeki adresimizi düşündükçe kendi kendime acı acı hala gülerim. Adres olarak “Manifaturacı Nazım Mutlu eliyle Sivrialan Köyü, Şarkışla- Sivas” yazılıydı. Köylere giden mektuplar manifaturacı Nazım Mutlu’nun dükkânına gelir, orada bir masanın üzerine bırakılırdı. Köyden kasabaya gidenler, adres olarak verilen kasabadaki dükkânlara gider, köylülerine gönderilen mektupları toplar, köyde sahiplerine dağıtılırdı. Ucunda mektup sahiplerinden bir elma, iki avuç kuşburnu mu olur müjde almak da vardı.
'BİR BAŞ OL DA SOĞAN BAŞI OL'
Babamın mektuplarında ilki bana yazılırdı; “Deruni dilden canı gönülden çok kıymetli oğlum...” Benim mektubum bittikten sonra kardeşimin mektubu başlardı. “Sol gözüm, sarı balım” diye başlardı, devamında hal hatır sorar, öğütler verirdi. Mektubun sonuda ise “çalış, çalış” dedikten sonra “bir baş ol da soğan başı ol” öğüdü ile mektup biterdi.
Son mektup da annemize olurdu. Ona da bizlere mukayyet olmasını söyler, göndermiş olduğu parayı belirtir; “Parayı gereksiz harcamayın, idareli harcayın” diye tembihlerdi. Köy yerinde para nasıl gereksiz hacanırdı bilmezdim. Para da yine aynı adres üzerinden gönderilir, postaneden alınırdı. Beş çocuklu annemin bir nüfus cüzdanı bile yoktu. Postaneden para çekebilmek için bakırdan bir damga kazıtmıştı, üzerinde “N. Ülker” yazılıydı. Bu “mührü” postanede göstererek kendi adına babamın göndermiş olduğu parayı alırdı, gönderilmiş bin Avusturya Şili'ni karşılığı 400 lira getirirdi eve.
Aradan yıllar geçmiş, büyümüştük artık. Ortaokul lise, üniversite vardı önümüzde. Köyü terk edip Ankara’ya yerleşmiş, bir apartman dairesinde gazete, dergi, ders kitaplarının dışında kitap ve radyoyla tanışmıştık. Cep harçlığının elverdiği oranda gazete, dergi ve kitap alırdım. Lise ve ünivesrsite yıllarımda babamızdan düzenli mektuplar gelmesine rağmen bir şeylerin eksikliğini hissederdim. Özellikle lise ve üniversite yıllarında Cumhuriyet Gazetesi’ni pazar günleri kaçırmamaya çalışırdım. Zira Pazar Yazıları vardı. Viyana’dan da yazılar bulunurdu. Viyana kökenli ‘Pazar Yazıları’nı babamdan gelmiş mektup gibi okurdum.
Yazılarda Viyana’nın Opera binası, konser salonları, şık ve aydınlık caddeleri, konser izleyen kibar hanım ve beyefendiler, Viyana’nın tarihi, sanat, kültür ve müzik hayatı anlatılırdı. Babamın buralarda olmadığını bilirdim şüphesiz. Müzik deyince köylüsü, büyüğü Aşık Veysel’i bilirdi ve onun türkülerini mırıldanır ve dinlerdi. Buna rağmen Viyana kökenli Pazar Yazıları’nda babamdan da haberler alırdım. Babam yıllarca Viyana’nın inşaat işlerinde çalıştı. Viyana’nın o görkemli tarihi binalarının restora edilmesine harç kardı, çimento ve kum taşıdı. Ustalara onları hazırladı. Yol ve metro inşaatlarında çalıştı. Pazar yazılarında anlatılan konser ve opera salonlarına o şık ve aydınlık yollarda sanatsever Viyanalıların daha kolay ulaşmaları için emek verdi. Pazar yazılarında emeğiyle sanat ve kültür yaşamına böylesi katkı yaptığını düşünür, ‘Pazar Yazıları’nda babamdan da bahsedildiğini hissederdim. İşte onun için Pazar Yazıları sayfası benim için de efsane sayfa olmuştur.