Eski Amerikan elçisinden Gülen’e kırmızı kart

Eski Amerikan elçisinden Gülen’e kırmızı kart

ABD’nin etkin düşünce kuruluşlarından Bipartisan Policy Center, 1 Kasım seçimlerinden kısa bir süre önce kapsamlı bir Türkiye raporu yayınladı. Amerika’nın eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman’ınyazdığı raporda AKP’nin 13 yıllık iktidarı mercek altına alındı. AKP’nin F-Tipi Gladyo’yla ittifakı, Ergenekon ve Balyoz kumpasları hakkında da çarpıcı ifadelere yer verildi.

Devlete karşı taktik ittifak

Raporda F-Tipi’nin, AKP iktidarına kadar hükümetlere açıktan destek vermekten kaçındığı; cemaatlere sıcak bakan merkez sağ partilere zımni destekle yetindiği kaydedildi. Erbakan’la da mesafesini koruyan Fethullah Gülen’in bu süreçte ülkenin bürokrasi kadrolarına eleman devşirmeye; eğitim ve iş dünyasında güçlenmeye odaklandığının altı çizildi.

Rapora göre 2002 yılında işler değişti ve siyasal İslam’ın iktidara gelişiyle F-Tipi ile AKP’nin ittifak süreci başlamış oldu.

Ortak düşman: Laiklik

Bahsi gecen rapora göre 2007-2010 yılları arası AKP ve F-Tipi’nin Türkiye’deki laik düzene karşı omuz omuza savaşına sahne oldu. AKP’ye karşı açılan kapatma davasının ardından partinin yönetim kadrosu, laik kurumları hizaya getirme ihtiyacı duydu. Bu noktada AKP ve F-Tipi sıkı bir taktik işbirliğine gitti. Raporda bu işbirliği sürecini özetleyen çarpıcı ifadeler yer aldı:

“Gülen hareketi ile AKP’nin düşmanı ortaktı: Laik düzen. Cemaat, 1997’deki askeri müdahalede ağır darbe almıştı. Bu yüzden hareket, 27 Nisan 2007 muhtırasını ve kapatma davasını sadece AKP’ye yönelik bir tehdit olarak görmedi. 1997’deki sürecin tekrar etme riski vardı; ancak bu kez, AKP’yle birlikte mücadele ederek bu tehditi püskürtebilirlerdi. Böylece Gülen’e bağlı savcılar Ergenekon ve Balyoz davalarını başlattılar.” (sf.45)

Cemaat’in muhalifleri hedefte

Diğer taraftan raporda Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında F-Tipi’nin rolü açıkça vurgulandı:

“Laik düzene karşı saldırının merkezini Ergenekon davası oluşturuyordu. Liberaller ve birçok yabancı gözlemci soruşturmaları Türkiye’nin geçmişle karanlık bağlarını koparması açısından olumlu buldu ve destekledi. Ancak kısa bir süre sonra durumun göründüğü gibi olmadığı ortaya çıktı. Rektörler, sivil toplum örgütleri çalışanları ve gazeteciler de dâhil 200’den fazla kişi tutuklandı. İşler hızla çığrından çıktı. Başlangıçta davaların Gülen hareketiyle bağlantısı pek açık değildi. Ancak sonraki tutuklamalarda hedefte Cemaat’e muhaliflerin olduğu ortaya çıktı.” (sf. 46)

Yargıda F-Tipi yapılanma

Raporda yargıdaki F-Tipi yapılanmayla ilgili de ilgi çekici ifadeler yer aldı: “Bu davalar, yalnızca orduyu hizaya getirmekle kalmadı; aynı zamanda Gülen hareketinin bürokrasideki; özellikle de yargıdaki yapılanmasının boyutlarını da ortaya çıkardı.” (sf.47)

Rapora göre 2010 referandumunun amacı da “Cumhuriyet kurumlarını yenilgiye uğratmak”tı. Ordunun ve yargının hizaya getirilmesiyle, Türkiye’de eski rejim tamamen ölmüş oluyordu.Ancak referandumun asıl kazananı AKP değil; F-Tipioldu. Hâkim ve savcı kadrolarına Cemaat’in isimleri yerleştirildi. (sf.48)

Cemaat demokratik bir yapı değil

Ilımlı ve barışçıl bir sivil toplum örgütüymüş gibi gösterilmeye çalışılan F-Tipi’nin gerçek kimliğiyleilgili raporda şu vurucu ifadeler yer aldı: “Cemaat dünya görüşü olarak daha az gerici olsa da, onları demokratik bir yapı olarak görmemek gerekiyor. Bu, muhaliflerini alt etmek için en akla gelmeyecek kumpasları kurmuş bir hareket.” (sf.50)

“Tabii ki şunu da belirtmek lazım: Gülen medyası ancak kendisi Erdoğan tarafından hedef tahtasına oturtulduğu zaman ‘demokrasi’ ve ‘yargı süreci’ kavramlarına sığındı. Oysa, Ergenekon ve Balyoz davalarında yargının suistimal edilmesini teşvik eden de onlardı.” (sf.51)

Bipartisan Policy’nin raporunda bu değerlendirmelere yer verilirken geçtiğimiz günlerde Amerikan Dışişleri Bakanlığı F-Tipi örgüte yönelik soruşturmalardan rahatsızlık duyduğunu dile getirdi.

ulusalkanal.com.tr