Zeytincilikteki büyük oyunu bir de böyle okuyun!
Zeytin ağacına ilk büyük darbe Amerikan kaynaklı margarinle vurulmuştu, bugün Singapur’dan Mersin Limanına kaç milyon ton palmiye yağı girdi bilen var mı?
Yusuf Yavuz
Mecliste görüşüldüğü alt komisyondan geçirilen kanun tasarısı, dünyanın en önemli zeytin ve zeytinyağı üreticilerinden biri olan Türkiye’nin zeytinciliğine büyük bir darbe vuracak. Önümüzdeki hafta içi Mecliste oylanması beklenen tasarı yasalaşırsa, Türkiye’nin mevcut 170 milyon zeytin ağacının yüzde 70’inin yok olmasından endişe ediliyor. Tarımda küresel boyutta oynanan oyunları ele alan ‘Toprak Biterken’ kitabının yazarı Erhan Ünal, Türkiye’nin gündemindeki zeytin tasarısıyla ilgili sorularımızı yanıtladı. Türkiye’nin beslenme bağımsızlığının ciddi tehlike altında olduğuna dikkati çeken Ünal, zeytin ve zeytinyağı üretimine yönelik ilk darbenin 1950’li yıllarda margarin dayatmasıyla başladığını belirterek, “Türkiye’ye giren palmiye yağı miktarının 1.7 milyon ton olduğu tahmin ediliyor ve miktar sürekli artmakta. Yurda giren gerçek palmiye yağı miktarlarını bilebilen var mı?” diye sordu.
Zeytin üreticilerinin görüşleri alınmadan hazırlanan ve tartışmalı görüşmelerin ardından ilgili alt komisyondan geçirilen yasa tasarısı, Türkiye’nin zeytinliklerinin sanayi, enerji ve madencilik gibi yatırımlara açılmasını öngörüyor. Zeytinliklerle ilgili yürürlükteki yasa, bu alanların amacı dışında kullanılmasına izin vermiyordu. 2002 yılından bu yana sürekli olarak değiştirilmek istenen ancak her defasında kamuoyunun tepkileri yüzünden geri çekilen düzenleme, tüm itirazlara rağmen bu kez komisyondan geçirildi.
‘TOPRAK BİTERKEN’ KİTABINI YAZARINA TASARIYI SORDUK
Zeytinlikler için ölüm fermanı anlamına gelen tasarı yasalaşırsa dünyanın en önemli zeytin üreticilerinden biri olan Türkiye’nin bu avantajı yok olacak. Üreticilerin görüşü alınmadığı eleştirilerine neden olan tasarıyla ilgili sorularımızı yanıtlayan ‘Toprak Biterken’ kitabının yazarı Erhan Ünal, aynı zamanda bir zeytin üreticisi. Kendi arazisindeki üretimiyle pek çok ürünün yanında sofralık zeytin ve zeytinyağı ihtiyacını da karşılayan Erhan Ünal, uzun yıllardır gıda bağımsızlığı konusunda dünyanın çeşitli ülkeleri üzerinde araştırmalar yapıyor.
ENDÜSTRİYEL TARIM BİR AVUÇ DEV ŞİRKETİN KONTROLÜNDE
Geleneksel tarım üretiminin küresel ölçekte hızla yok edilmesinden yola çıkarak, yerine ikame edilen endüstriyel tarımın dünya genelinde bir avuç şirket tarafından kontrol edildiğini anlatan Erhan Ünal’a göre bu şirketler devletlerin de üzerinde bir işleve sahip. Türkiye’de günlerdir tartışılan zeytin tasarısının bu çerçevede ne anlama geldiğini ve bir zeytin üreticisi olarak bu konuda ne düşündüğünü sorduğumuz araştırmacı-yazar Erhan Ünal, sorularımızı şöyle yanıtladı:
TÜRK ZEYTİNCİLİĞİNE İLK BÜYÜK SALDIRI MARGARİN DAYATMASIYDI
“Ülkemizde zeytin ve zeytinyağı üretimine yönetilen dış merkezli ‘darbe’ girişimleri geniş bir zaman dilimine yayılır. İlk ‘darbe’ olan, ABD’nin tüm dünyada bitkisel yağları ve onlardan üretilen margarinleri yerleştirme girişimleri, II. Dünya Savaşını takiben başlatılmıştı. 1950’li yılların başlarında Türkiye de bu planlı baskının altına girmişti. İnsanlarımız, üretim kaynakları ülkemizde olan tamamen sağlıklı sadeyağı (eritilip tuzlanmış tereyağı) ve zeytinyağı yerine, daha sağlıklı mavalı ile ABD’den ithal bitkisel yağlara ve onlardan üretilen margarinlere mahkûm edilmişti.
ABD YAĞLARI İÇİN YÜZ BİNLERCE ZEYTİN AĞACI KESİLDİ
Sonuçlar ayrıntıları ile yeterince biliniyor fakat günümüze ışık tutacak olan bir noktayı tekrar hatırlayalım. O yıllarda yüz binlerce yetişkin zeytin ağacı kesilmiş ve Türkiye dışarıdan ithal yağlı tohumlara çok uzun yıllar muazzam paralar ödemek zorunda kalmıştı. O gün bu gün Ülkemizde zeytinyağı üretimi ve hayvancılık bu darbeden tam olarak belini bir türlü doğrultamadı.’
TÜRKİYE’DE TARIMSAL ÜRETİM VE BESLENME SALDIRI ALTINDA
Halkımızın ‘beslenme bağımsızlığına’ yönetilen darbeler pek tabii bu bir tek girişim ile sınırlı kalmadı. 1950’li yılların başından bu yana Türkiye’de tarımsal üretim ve beslenme bağımsızlığı planlı ve geniş cepheli bir saldırı altındadır. Küresel Oligarşi’nin ABD Devleti’nin tüm olanaklarını kullanarak bu ülkede konuşlu dev agro-konzernler üzerinden sürdürdüğü saldırılar geniş bir cephede farklı zamanlarda farklı noktalarda organize bir şekilde sürüyor.”
TARIMDAKİ GERİLEME SADECE BİR KAÇ BÜROKRATIN MARİFETİ DEĞİL
Basında zaman zaman ve birbirinden kopuk şekilde yer alan yerli tarım ürünlerindeki gerilemeleri bildiren haberlerin, bu planlı ve organize girişimlerin sonucu olduğuna dikkati çeken Ünal, “Eğer, Çarşamba Ovasındaki yılların çeltik ekicileri ya da soya üreticileri artık üretemez hale geliyorsa, olgunun ardında ‘sadece’ başarısız bir tarım bakanı yoktur. Harran’da, Ceyhan’da pamuk ekimi geriliyorsa, Türkiye kendi tütün ekimini kısıtlıyor ve yerine tütün ithal ediyorsa ardında sadece ‘filan partinin başarısız tarım politikalarını’ aramayın. Bu koskoca ülke, mercimeği, nohudu, fasulyeyi Kanada, Hindistan ve Çin’den ithal etmek zorunda kalıyorsa bunlar birkaç başarısız bakan ya da üst bürokratın marifeti değildir. Konu sadece birkaç sınırsız derecede hırslı kişinin ‘rant’ davası da değildir. Tarım cephesinin tamamında sürdürülen bu ardıcıl ve planlı saldırılar küresel güce bir yandan yeni kazanımlar getirirken, öte yandan da bu gücün bir sonraki girişimine taban oluşturmaktadır” görüşünü dile getirdi.
BELİNİ YENİ DOĞRULTAN ZEYTİNCİLİĞİMİZE YENİ SALDIRILAR
Yeni hazırlanan torba yasa ile gerçekleştirilmek istenenin, ‘beslenme bağımsızlığımız’ açısından stratejik önemi olan zeytinliklerin ‘yasal korunma kalkanının’ çatlatılması girişimi olduğunu savunan Ünal, “Böylece ülkemiz ve insanlarımız açısından son derece önemli olan ve yeni yeni belini doğrultmaya başlamış olan yerli zeytinyağı üretimimiz, küresel güç tarafından halen planlanmış olduğuna emin olduğum bu alandaki yeni saldırılara karşı korunmasız hale getirilmektedir” diye konuştu.
MERSİN LİMANINI KONTROL EDEN SİNGAPUR’DAN PALM YAĞI GELİYOR
Eski maliye bakanlarında Kemal Unakıtan’ın, Mayıs 2007’de Mersin Limanının Singapurlulara satışına yönelik eleştiriler karşısında, “Bana garanti verdiler Limanı Singapur’a götürmeyeceklermiş” diye dalga geçtiğini anımsatan Erhan Ünal, bugün Singapurluların yönetimindeki Mersin Limanından Türkiye’ye giren palm yağı miktarına dikkat çekerek şöyle konuştu:
TÜRKİYE’YE 1.7 MİLYON TON PALMİYE YAĞI GİRDİ
“Dünyada Cargill ve Bunge’nin önünde en büyük palmiye yağı üreticisi olan ‘Wilmar İnternational’, Singapur merkezlidir. Türkiye’ye en fazla palmiye yağı girişi de Singapurluların yönetimindeki Mersin Limanındandır. Türkiye’nin büyük lojistik firmalarından Ceynak’ın Mersin Limanı serbest bölgede 60 bin m3 yağ depolama tesisleri mevcuttur. Palmiye yağı dağıtımı büyük ölçüde buradan yapılmaktadır. Türkiye’ye giren palmiye yağı miktarının 1.7 milyon ton olduğu tahmin ediliyor ve miktar sürekli artmakta. Yurda giren gerçek palmiye yağı miktarlarını bilebilen var mı? Zeytinyağı mı demiştiniz? Küreselleşiyoruz bayanlar baylar kime ne zeytinyağından!”
85 MİLYON İNSAN TEMEL GIDADA DIŞA BAĞIMLI HALE GETİRİLİYOR
“Alaycılığı bir yana bırakalım, zaman azaldı ve tüm tarım cephesindeki gerilemeler kritik bir hal aldı” diye konuşan araştırmacı yazar ve tarım üreticisi Erhan Ünal, bu konuda yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı: “Ülkemizin beslenme bağımsızlığı ciddi boyutlarda tehlike altındadır. 85 milyon insan adım, adım dış kaynaklı temel gıda ürünlerine bağımlı hale getirilmektedir. Küresel oligarşinin stratejik planlarının önemli bir bölümü de budur. İçinde bulunduğumuz bu durumda ülkemiz aydınlarına büyük bir sorumluluk düşmektedir. Herkes kafasını kaldırıp olan biteni küresel boyutları ile anlamaya çalışmalı ve sorumluluğunun gereğini öncelikle bireysel boyutlarda düşünerek ‘durumdan görev’ çıkartmalıdır. Kendi üstüne düşeni yerine getirmek yerine tüm sorumluluğunu ‘filan partiye’ ihale edip, sadece 4 senede bir oy vererek çağdaş bir aydın olunamaz.
TÜKETİCİNİN EN ETKİLİ SİLAHI ÜRÜN TERCİHLERİNİ DEĞİŞTİRMEK
Özellikle temel gıda maddelerinde; ‘Ne iyi filan marka, 50 kuruş daha ucuzmuş’ diyerek ithal mallara sarılanlar bu ülkede yerli üretimin geriletilmesinde rol aldıklarını bilmelidirler. Bu ülkenin sırtından zengin olmuş bir takım büyük gıda (bakliyat) tüccarlarının, artık küresel anlamda dağıtımını üstlendikleri Kanada gibi ülkelerin GDO’lu mercimeğini Türkiye’ye de getirip satmalarının ardında, sadece o kişilerin ‘kadir bilmezliği’ değil, şehir orta tabakasının da olup bitenlere karşı aldırmazlığı vardır. Unutmayalım küresel sisteme karşı en etkili silahlarımızdan birisi de tüketim alışkanlıklarımızda yapacağımız bilinçli ürün seçimi değişiklikleridir.”
BAKANLIĞIN KAMU SPOTLARI İLE UYGULAMASI NEDEN FARKLI
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın aylardır televizyonlarda ara sıra yayınlanan bir kamu spotu olduğunu anımsatan Ünal, şöyle konuştu: “Bu spot ile bakanlık, insanları tarım arazileri üzerine yapılanmamaya ve şu sözlerle tarım arazilerini korumaya çağırıyor: ‘Bu toprakların bize atalarımızın mirası değil, torunlarımızın emaneti olduğunu unutmayalım! Tarım arazileri üzerine yapılan konutlar, sanayi tesisleri ve yapılar. Bilinçsizce heba edilen milyonlarca hektarlık tarım arazisi. Ülkemizde her türlü kullanıma yeterince uygun alan var. Çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakmak için haydi Türkiye!’
‘TÜRK HALKI OLARAK BU DERECE DALGA GEÇİLMEYİ NASI HAK ETTİK?’
Yukarıdaki söylemlerin ardından ekrana getirilen küçük bir kız çocuğu bütün bir masumiyeti ile sesleniyor: ‘Çünkü ben güvenli gıda ile büyüyeceğim!’ Her halde yukarıdaki kamu spotunun yayımcısı olan Tarım Bakanlığının patronu Sayın Faruk Çelik, kabine arkadaşı Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’yü telefonla arayarak ‘yapmayın etmeyin’ diyerek yalvar yakar olmuştur. İnsan kendi kendine sormadan edemiyor, koskoca Türk halkı olarak bu derece açıkça dalga geçilmeyi nasıl hak ettik diye.”