Vatan Partisi HDP'nin kapatılması için başvuru yaptı

Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Nusret Senem ve parti heyeti, HDP'nin kapatılması talebini Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na sundu

Vatan Partisi Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Av. Nusret Senem, partisinin HDP ile ilgili kapatma davası başvurusunu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na sundu. Senem'e Vatan Partisi Merkez Denetim Kurulu üyesi Bülent Esinoğlu ve Vatan Partisi Genel Sekreter Yardımcısı Yusuf Tuncer de katıldı.

Senem, başvuru öncesi Yargıtay önünde yaptığı açıklamada şunları söyledi:

"HDP Kongresinde Afrin Hakeratı'nı eleştiren PKK/PYD terör örgütü öven, Mehmetçiğe sıkılan kurşunları öven açıklamalar yaptılar. Ayrıca bölücü örgütün başı Abdullah Öcalan'ın fotoğrafı duvarlara yansıtıldı. Bu görüntüler nedeniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı açıklama yaptı.

Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kişisel sorumluluklarla ilgili yaptığı başvuru elbettte önemlidir ama yeterli değildir. Türkiye siyasi hayatında, Türk devletinin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüne karşı duran, onu arkadan hançerleyen, Türkiye düşmanlarıyla beraber olan bir siyasi parti meşru değildir, kapatılması gerekir. Bunu yapacak olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığıdır.

Daha önce bu partinin özerklik çıkışı üzerine suç duyurusunda bulunmuş ve kapatılmasını istemiştik. Henüz dava açılmadı. Bu son girişim çizmeyi aşmıştır. Türkiye'nin bütünlüğüne karşı faaliyette olan bir partinin meşruluğu yoktur, kapatılması gerekir. Bu konuda bir başvuru daha yapacağız. Yargıtay'ı görevini yapmaya çağırıyoruz. Anayasa Mahkemesine açılacak bir dava ile bu parti kapatılmalıdır. Bu partinin mecliste vekillerinin olması da doğru değildir. Türkiye'nin yürüttüğü mücadeleye zarar vermektedir. Bu mücadele sadece şehitler vererek sürdürülemez. Devletin adli kurumları da görevini yapmalıdır."

Dilekçe örneği şu şekilde

18 Ocak 2016

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na

Konu: Devletin bağımsızlığı, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğüne

aykırı faaliyetlerin odağı haline gelen HDP’nin kapatılması için

resen dava açılması istemidir.

Halkların Demokratik Partisi (HDP)’nin de içinde bulunduğu Demokratik Toplum Kongresi (DTK)’nin “Olağanüstü Genel Kurulu”, 26-27 Aralık 2015 günleri Diyarbakır’da toplandı. HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın ve diğer HDP yöneticilerinin de katıldığı bu toplantıda 14 maddelik “Özerklik Bildirgesi” kabul edilerek açıklandı (Ek-1). Buna göre;

-Ülke genelinde “özerk bölgeler” oluşturulacak.

-Bu “özerk bölgeler”, “seçilmiş meclisler ve meclisler içinden seçilmiş özyönetim organları” tarafından yönetilecek.

-Merkezi yönetimin bu “özerk bölgeler” üzerindeki “her türlü vesayetine son verilecek”.

-“Her kademede eğitim, özyönetimlere bırakılacak”, “bütün anadiller eğitim ve öğretim dili olacak”, yerelin “ihtiyaçları temelinde müfredata eklemeler yapılacak” ve “Türkçenin yanında yerel diller de resmi dil olarak kabul edilecek”.

-“İnanç ve ibadet hizmetleri sunan kurumların, özerk kurumlar olarak örgütlenmesi sağlanacak”.

-“Bütün düzeylerdeki sağlık ve tedavi hizmetleri özerk yönetimlerce sağlanacak”.

-“Yargı sistemi ve adalet hizmetleri özerk bölge modeline göre yeniden düzenlenecek”.

-“Toprak, su ve enerji kaynaklarının işletilmesi, denetlenmesi ve üretimden pay alma yetkisi özerk bölge yönetimine verilecek”. Özyönetimler, “tarım hayvancılık, sanayi ve ticaret dahil her alanda üretim ve işletme birimleri oluşturma yetkisine sahip olacak”.

-“Özerk bölgenin yönetim alanında ve kent içinde, her türlü kara, hava, deniz ulaşım hizmetleri” ile “trafik hizmetleri” yerel yönetim organlarınca yürütülecek.

-Bu hizmetlerin sunulabilmesi için “yerelde bütçeleme, özerk bölge yönetimine devredilecek”; “bazı vergiler özyönetim birimleri tarafından toplanacak” ve yerelden toplanan diğer “bütün vergi gelirlerinden yerele pay verilecek”.

-Özerk bölge yönetiminin denetiminde, yereldeki asayişin tümünü sağlayacak resmi yerel güvenlik birimleri kurulacak”.

Bu kararların alınıp ilan edildiği toplantının açılışında konuşan HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş; “Bu direniş zaferle sonuçlanacak, herkes halkın iradesine saygı duyacak. Kürtler artık kendi coğrafyasında siyasi irade olacak. Belki Kürtlerin bağımsız devleti de olacak, federal devleti de, kantonları da, özerk bölgeleri de” demiştir (Ek-2).

Görüldüğü gibi, ülke çapında yaygınlaşan dış destekli terör faaliyetleri ile de desteklenen bu program, doğrudan Cumhuriyetimizi, Anayasa’nın 3. maddesinde tanımlanan ve 4. maddeye göre değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek olan Türkiye Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü hedef almaktadır.

Anayasa’nın 68/4. maddesine göre; “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ... aykırı olamaz”. 80. maddeye göre; “Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyetinin dayandığı Devletin tekliği ilkesini değiştirmek amacını güdemezler ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar”.

Yargıtay C. Başsavcılığı, siyasi partilerin kapatılması için dava açmaya, Siyasi Partiler Kanunu’nun 100. maddesine göre resen yetkili ve görevlidir.

Yasanın 101. maddesine göre; “Bir siyasi partinin Anayasa’nın 68/4. maddesine aykırı eylemlerin işlendiği odak haline geldiğinin” tespiti halinde, o siyasi parti temelli kapatılır.

Siyasi Partiler Kanunu’nun 103. maddesi’ne göre:

“Bir siyasi parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar ve yönetim organları veya TBMM’deki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır”.

“Özerk Kürdistan” ilanı, Türkiye’ye savaş ilanıdır.

“Özerk Kürdistan” ilanı, Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde sözümona devletçik kurma girişimidir.

Yaşanan olayda, devlet bütünlüğünü ve milletin birliğini cebren ortadan kaldırma suçunun bütün unsurları mevcuttur. Cumhuriyetimize, vatan bütünlüğümüze ve milli birliğimize karşı en ağır suç işlenmiştir.

Silahlı Bölücü Örgütün cebir ve şiddetine dayanan bu özerklik ilanı ve bu yöndeki faaliyetler, hem bir program açıklaması, hem de suç eylemidir. Bu faaliyeti, doğrudan doğruya HDP genel merkez yöneticileri yürütmektedirler.

HDP, Türkiye topraklarının bir bölümü üzerinde bir başka devletin kurulmasını amaçladığını, genel başkanının ve genel merkez yöneticilerinin ağzından ilan etmiştir ve bu yöndeki faaliyetin odağı haline gelmiştir.

Başsavcılığınız, Anayasa’nın emri gereği, HDP hakkında Anayasa Mahkemesi nezdinde kapatma davası açma sorumluluğu ve göreviyle karşı karşıyadır. Hukukun emri de budur. Türkiye’nin vatan bütünlüğünün gereği de budur.

Sonuç ve İstem: Açıklanan sebeplerle ve Başsavcılığınızca saptanacak

sair nedenlerle; devletin bağımsızlığı, ülkenin ve milletin

bölünmez bütünlüğüne aykırı faaliyetlerin odağı haline

gelen HDP’nin kapatılması için, Anayasa Mahkemesi

nezdinde resen dava açılmasını talep ediyoruz,

Saygılarımızla.

Mehmet Turgut Okyay

Vatan Partisi

Genel Başkan Yardımcısı

Sayı : 10-2018/04

Tarih : 14/02/2018

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na

Konu:18.01.2016 tarihli başvurumuz ve daha sonra yaşanan gelişmeler de

dikkate alınarak, Devletin bağımsızlığı, ülkenin ve Milletin bölünmez bütünlüğüne aykırı faaliyetlerin odağı haline gelenHDP’nin kapatılması için resen dava açılması istemidir.

18.01.2016 tarihinde, Başsavcılığınıza yaptığımız -ekte örneği sunulu- başvuruda, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Genel Başkanı ve diğer yöneticilerinin katılımıyla ilan edilen “Özerklik Bildirgesi”ni aktarmış ve “HDP, Türkiye topraklarının bir bölümü üzerinde bir başka devletin kurulmasını amaçladığını, Genel Başkanının ve Genel Merkez yöneticilerinin ağzından ilan etmiştir ve bu yöndeki faaliyetin odağı haline gelmiştir” diyerek; Başsavcılığınızca, Anayasa’nın emri gereği HDP hakkında Anayasa Mahkemesi nezdinde kapatma davası açmasını istemiştik (Ek-1).

Aradan geçen iki yıllık süre içinde, bu yöndeki gelişmeler pek çok somut kanıtla ortaya çıkmış olmasına, suç oluşturan bu faaliyet ve eylemlerin ulusal güvenliğimizi daha büyük boyutlarda tehdit eder hale gelmesine rağmen gereği yapılmamış olduğundan, daha ayrıntılı olarak yeniden başvuruda bulunuyoruz.

.........

Son olarak, 11.02.2018 günü Ankara’da toplanan HDP 3. Olağan Kongresi’nde; PYD/PKK’ya sahip çıkılarak, “Zeytin Dalı Harekatı” aleyhinde protestolar yapıldı, “Yaşasın Afrin direnişi” sloganları atıldı. HDP “Eş Genel Başkanı” Serpil Kemalbay, terör örgütü PYD/PKK’ya karşı devam eden bu harekâta karşı, “Afrin’de büyük bir direniş gerçekleşiyor. Neden? Çünkü siz halklara karşı savaş açarsanız kaybedersiniz. Çünkü Afrin halkı kendi evini, kendi yaşamını koruyor” diyerek, terör örgütünü “sivil halk” gibi göstermeye çalıştı. Kemalbay’ın Kongredeki bu sözleri, HDP’nin resmi Twitter hesabında da paylaşıldı.

Salonda kurulu dev ekrana Abdullah Öcalan’ın fotoğraflarının yansıtıldığı Kongrede, HDP “Eş Genel Başkan adayı” Pervin Buldan; “Çözüm, Afrin’e gitmekte değil, İmralı’ya gitmektedir” dedi.

“Divan Eşbaşkanlığı”na seçilen HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, yaptığı konuşmada; “Barışın mimarı olmayı hakeden Sayın Öcalan’ı saygıyla selamlıyoruz” ifadelerini kullanırken, HDP “Eş Genel Başkan adayı” Sezai Temelli; “Biz bu sevdadan vazgeçmeyeceğiz. Selam olsun İmralı’ya, selam olsun Öcalan’a” dedi (Ek-2, gazete kupürleri).

Kongre sonrası, bu fiilleri değerlendiren Ankara C. Başsavcılığı, soruşturma başlattı. Ankara C. Başsavcılığı’nca yapılan açıklamada; “11.02.2018 günü Ankara’da gerçekleştirilen HDP 3. Olağan Kongresi’nde bölücü terör örgütü liderinin posterinin açılması, TSK tarafından terör örgütlerine yönelik olarak uluslararası hukuk çerçevesinde ve meşru bir şekilde icra edilen Zeytin Dalı Harekâtı’nın sivil Kürt halkına yönelik gösterilmeye çalışılması ile terör örgütü liderini övücü ve örgüt propagandası niteliğindeki açıklamaları nedeniyle ‘terör örgütü propagandası yapmak’, ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek’ ve ‘suçu ve suçluyu övme’ suçlarından dolayı Milletvekilleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder hakkında Cumhuriyet Başsavcılığımızca soruşturma başlatılmıştır” denildi.

Ancak, bu yeterli değildir. Ankara C. Savcılığı, TCK’da düzenlenen “bireysel suçlar” açısından görevini yerine getirmektedir. Fakat belirtilen suçlar, HDP’nin en üst organı olan “Genel Kurul”da, Partiyi temsile yetkili kişilerce topluca işlenmiştir. Bu durumda esas görev, Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’nun 100. maddesine göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na düşmektedir.

.........

HDP’nin “Anayasa’nın 68/4. maddesine aykırı eylemlerin işlendiği odak haline geldiğini” gösterir kanıtlar, bunlardan ibaret değildir. 18.01.2016 tarihli başvurumuz öncesi ve sonrasında buna ilişkin başkaca kanıtlar da vardır. Örneğin;

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, cezaevlerinde PKK/KCK’lıların sürdürdüğü açlık grevine destek vermek için 13 Kasım 2012 günü Mardin Kızıltepe ilçesinde düzenlenen mitingde konuştu. Abdullah Öcalan ve PKK lehine sloganların atıldığı mitingde Demirtaş, şunları söyledi: "Kürtlerin katili Kenan Evren'in posteri asılıyor da Öcalan'ın posteri niye asılmıyor? Onun posterleri okullarda meydanlarda asılıyor, Kürt halkı önderinin posteri niye asılmasın? Bal gibi asarız. Biz daha önder Apo'nun heykelini dikeceğiz heykelini."

………

HDP Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan, 8 Haziran 2015 günü HDP’nin Muş’da düzenlediği seçim kutlamalarında, köy korucularını sert bir dille hedef alarak; “Bu memleketten defolup gideceksiniz. Bize uzattığını o keleşi size çevirmesini çok iyi biliyoruz” dedi.

………

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve beraberindeki HDP heyeti, “Kobani” (Ayn el Arap)’deki temaslarının ardından geldiği Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde 19 Temmuz 2015 günü, YPG’nin 19 Temmuz 2012’de “Kobani”de kontrolü ele geçirmesinin yıldönümünü kutladılar. Bu kutlamaya, HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın yanısıra, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Emine Ayna, HDP Şanlıurfa milletvekilleri Dilek Öcalan ve Ziya Çalışkan ile çok sayıda HDP’li katıldı.

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, burada yaptığı konuşmada “Türkiye’nin Rojova gibi olmasını istediklerini” belirterek şunları söyledi:

“Partimiz için ‘sırtını terör örgütüne dayayan HDP’ diyorlar. Anlamayanlara cevap veriyorum, biz sırtımızı Rojova’ya, Kobani’ye, IŞİD adını verdiğiniz o çeteye karşı mücadele edenlere yaslıyoruz. Sırtımızı Kobani’de ve Gre Sipi’de insanlığın soyluluk değerlerini yere düşürmeyenlere yaslıyoruz. Biz sırtımızı YPJ’ye, YPG’ye ve PYD’ye yaslıyoruz. Bunu söylemekte ve savunmakta hiçbir sakınca görmüyoruz. Sırtımızı kime yasladığımızı söylüyoruz. Bundan sonra da yaslamaya devam edeceğiz”.

Abdullah Öcalan’ın yeğeni olan HDP Şanlıurfa Milletvekili Dilek Öcalan ise, bu toplantıda Türkçe yaptığı konuşmasında; “Bugün çok önemli bir gündür, çünkü Rojova devriminin 3’üncü yılıdır. Önderlik, Sayın Öcalan tecritte bulunuyor ve bizler bunu lanetliyoruz. Bugünden sonra önderliğin halkının içerisinde sorunlara çözüm bulmasını istiyoruz” dedi.

Toplantıda, DBP Eş Genel Başkanı Emine Ayna da, arkasında bulunan Abdullah Öcalan’ın posterini göstererek, güneşi arkasına alan bir halkın sırtının yere gelmeyeceğini söyledi. Ayna; “Güneşi arkasına alan bir halkın sırtı yere gelir mi? Biz güneşi arkamıza almışız. 19 Temmuz, bizim için özgürlük bayramlarımızdan biridir” dedi. Kutlamalar, havai fişekler eşliğinde konserle devam etti.

……..

25 Temmuz 2015 günü, basında da yer alan bilgilere göre, HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, PKK’ya verilmek üzere Suriye’den getirilen ağır silahları teslim alacak kuryeyi, olay yerine götürdü. Kurye ve silahları teslim etmek isteyen kişi emniyet güçlerince gözaltına alındı. Olayda 3 roketatar, 4 adet M-16 otomatik tüfek, 25 el bombası ve 2000 mermiye el konuldu. HDP’li Milletvekili Faysal Sarıyıldız, dokunulmazlığı olduğu için gözaltına alınamadı. Hakkında fezleke düzenlenen Sarıyıldız yurtdışına kaçtı. Halen yurtdışında firarda.

………

27 Temmuz 2015 günü, HDP’nin Hakkari-Yüksekova’da düzenlediği kitlesel eylemde, Türk jetlerinin terör örgütü PKK’nın Kuzey Irak’taki kamplarını bombalamasına ilişkin açıklama yapan HDP Hakkari Milletvekili Abdullah Zeydan şunları söyledi: “PKK, Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu güller bahçesine çevirmek için ortaya çıkmış barış ve halk hareketidir. Eğer PKK Türkiye’yi güller bahçesine çevirmek istemeseydi, PKK’nın öyle bir gücü var ki, sizi tükürüğü ile boğar”.

………

2 Mayıs 2016 günü, dokunulmazlıkların görüşüldüğü TBMM Anayasa Komisyonu’nda HDP milletvekilleri Meclis Anayasa Komisyonu’nu terk ederken, PKK’lı teröristlerin kullandığı “gerilla marşı” nı söylediler ve “Biji Serok Apo” sloganı attılar.

.........

Anılan Partinin, Genel Başkanı ve diğer Genel Merkez yöneticileri ve bazı Milletvekillerinin tutuklanmasına yol açan bu ve benzeri faaliyetler, çok daha düşük düzeyde, daha önce de Anayasa Mahkemesi’nin gündemine gelmiş ve siyasi partilerin kapatılmasına karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin bu kararlarını özetleyecek olursak;

Halkın Demokrasi Partisi’nin (HADEP) temelli kapatılmasına ilişkin, 13.03.2003 tarih ve E.1991/1 (Siyasi Parti Kapatma), K.2003/1 sayılı Anayasa Mahkemesi kararında; “Siyasi partilerin, çalışmalarında devletin ülkesi ve ulusu ile bölünmezliği temel kuralına uymaları, ülkenin ya da ulusun bir bölümünün bugünkü bütünlüğünü bozarak ayrılması sonucunu doğrudan doğruya veya dolayısıyla doğurabilecek her türlü eylemden kaçınıp; çalışmaları, bu bütünlüğü daha da pekiştirecek biçimde yürütmelerinin anayasal ve yasal zorunluluk olduğu” belirtilmiştir.

Anılan kararın gerekçesinde şöyle denilmektedir:

“Demokratik siyasal yaşamın vazgeçilmez ögesi olan siyasal partiler, vatandaşların bir kısmını çoğunluktan çıkarıp azınlık durumuna getirerek ulusu ve ülkeyi bölmeye, etnik köken ayrımını kışkırtarak silahlı ayaklanmaya çağırmaya, ulusun bireylerini, bölge halklarını birbirine düşman edip aralarında husumet yaratmaya yönelik eylemde bulunamazlar.

“Demokratik hak ve özgürlüklerden yararlanılarak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı gerçekleştirilen eylemler kabul edilemez. Bu durumda hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasına engel olmak, devletin görevi ve varlık nedenidir. Teröre destek verip ondan destek alan bir siyasi partinin Anayasa ve yasaya göre varlığın sürdürmesi düşünülemez”.

Kararda; Parti yöneticilerinin yaptıkları açıklamalar, Partiye mensup kişilerin ve parti teşkilatının gerçekleştirdiği eylemler aktarılarak; bu olgular Partinin, “PKK ile bağlantı ve dayanışma içinde olduğunu göstermektedir” deniliyor. Partinin, “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmaya ve PKK’ya yardım ve destek sağlamaya yönelik eylemlerin işlendiği odak haline geldiğinin sabit olduğu” belirtilerek, “Anayasa’nın 68 ve 69. maddeleriyle, 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası’nın 101. maddesinin (b) bendine göre temelli kapatılması gerektiği sonucuna varıldığı” kaydediliyor.

.........

Başsavcılığınızın Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) kapatılması istemine ilişkin 16.11.2007 tarih ve SP.135 Hz.2007/2 sayılı İddianamesinde de belirtildiği gibi;

“Ülkenin bölünmez bütünlüğü, Anayasa’nın 3. maddesinde ‘Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür’ şeklinde ifade edilmiş ve bu düzenleme Anayasa’nın 4. maddesinde ‘demokratik yoldan’ olsa bile Anayasa’nın değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif edilemeyecek hükümleri arasında yer almıştır. Yine Anayasa’nın 14. maddesinin birinci fıkrasına göre, Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerin hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

“Anayasa’nın 68. maddesinin ikinci fıkrasında ifade edildiği üzere, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları arasında kabul edilen siyasi partilerin sosyal ve siyasi yaşamdaki önemlerine binaen; kurulmaları, çalışma esasları, denetlenmeleri ve kapatılmalarında uygulanacak ilkeler bizzat Anayasa tarafından öngörülmüş ve Anayasa’nın 69. maddesinin son fıkrası gereğince söz konusu hususların çıkarılacak bir yasa ile düzenlenmesi hüküm altına alınmıştır.

“Anayasa hükmü gereğince çıkarılan 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası’nda belirlenen Anayasa ilkeleri çerçevesinde getirilen kurallar gereğince siyasi partilerin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından izleneceği ve gerektiğinde kapatılmaları için Anayasa Mahkemesi’nde dava açılacağı öngörülmüştür.

“Anayasa’nın 68. maddesinin 2. fıkrasında belirtildiği gibi demokratik siyasi yaşamın vazgeçilmez unsurları olup, kuruluş ve faaliyetlerinde serbestlik tanınan siyasi partilerin; demokratikdüzeni bozucu, Devletin bağımsızlığını, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ile hukuk kurumlarına ve Devletin demokratik yapısına duyulan güvenin sarsılmasına neden olan tavır sergilemeleri halinde kamu düzenini bozacakları tartışmasız olup, bu durumda Devletin kendi varlığına yönelen tehditlere karşı önlem alması demokratik hukuk devleti olmanın gereğidir.

“Nitekim Anayasa’nın 69. maddesinin 6. fıkrasında ‘Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü’ ilkesini koruma altına alan Anayasa’nın 68. maddesinin 4. fıkrasına aykırı eylemlerin odağı haline gelmesi halinde siyasi partilerin temelli kapatılacakları hüküm altına alınmıştır. 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası’nın 78. maddesinin (a) ve (b) fıkraları ile 80. maddesi ve 81. maddenin (a) ve (b) fıkralarında siyasi partilerin ülkenin bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerde bulunamayacağı, federal devlet sisteminin savunulamayacağı, azınlık yaratmaya çalışamayacakları, bölgecilik, ırkçılık yapamayacakları hüküm altına alınmış, 103. maddesinde söz konusu ilkelere aykırı eylemler nedeniyle odak haline gelmenin ölçütleri belirlenmiş, 101. maddede ise odaklığın tesbiti halinde partinin temelli kapatılacağı veya eylemin ağırlığına göre Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verileceği öngörülerek Anayasa’daki yaptırımlar düzenlenmiştir”.

Başsavcılığınızın kapatma isteminde özetle;

“Davalı Demokratik Toplum Partisi’nin terör örgütü tarafından kurdurulduğu ve yönetildiğine dair bilgiler, gerçekleşen eylemler ve kesinleşmiş mahkeme kararları ile yerel Cumhuriyet Başsavcılıklarında devam eden hazırlık soruşturmalarına ve mahkemelerde açılmış bulunan kamu davalarına konu olan ve parti üyeleri tarafından gerçekleştirilen eylemler ve sarfedilen beyanlar ile Parti tüzük ve programındaki kimi anlatımlar dikkate alındığında, terör örgütü ve mensuplarını taban olarak muhatap aldıkları halde terör örgütü olarak adlandırmadıkları, Parti binalarının örgüt kampı haline getirildiği, örgütün propagandaları ile halkı kin ve düşmanlığa teşvik eden beyanlarda bulunulduğu, terör örgütünün yayın organı olan ROJ TV isimli televizyon yayınlarına katılındığı, toplantı ve gösterilerde slogan, resim ve pankartlar kullanılarak şiddet görüntülerinin oluşturulduğu, esnafın dükkânlarını kapatmaları yönünde teşvik ve tehdit edildiği, partililerin örgüt kamplarında eğitildiği, örgüt üyelerinin Parti’de yönetici konumuna getirildiği, böylece davalı Parti’nin birçok il ve ilçe teşkilatı başkan ve üyelerinin, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmaya yönelik eylem ve davranışlarda bulundukları ve bu eylemlerinin Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası’nda belirtilen odak halini oluşturduğu, bu nedenle davalı Parti’nin kapatılması gerektiği ileri sürülmüştür”.

Anayasa’nın Başlangıcının 1. ve 5. paragraflarında Devletin bölünmez bütünlüğü ilkesine vurgu yapılmış, 3. maddesinin birinci fıkrasında, “Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir”; 5. maddesinde, “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini... korumak…(tır)”; 14. maddesinin birinci fıkrasında, “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz” denilmiş, ayrıca 26, 28, 58, 81, 103, 118, 122 ve 130. maddelerinde de bölünmez bütünlük ilkesine yer verilmiştir.

Siyasi partilerin uyacakları esasları belirleyen Anayasa’nın 69. maddesinin altıncı fıkrasında, “Bir siyasi partinin 68. maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak halinde geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verilir. Bir siyasi parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır” hükmü yer almaktadır.

Anayasa’nın 68. maddesinin dördüncü fıkrasında “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez” denilmektedir.

Anayasa’nın 68. maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen kapatma nedenleri, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun 101. maddesinin ilk fıkrasının (a) bendinde aynen tekrar edilmiş, bu nedenlerden bir bölümü SPK’nun 78, 80 ve 81. maddelerinde de yeralmıştır.

Anayasa’nın 68. maddesinin birinci fıkrasında, vatandaşların siyasi parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra ikinci fıkrasında siyasi partilerin, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olduğu vurgulanmıştır.

Demokratik rejimin olmazsa olmaz koşulu sayılmaları nedeniyle siyasî partiler Anayasa’da özel olarak düzenlenmiş, 68. maddenin üçüncü fıkrasında siyasî partilerin önceden izin almadan kurulacakları ve Anayasa ve kanun hükümleri içerisinde faaliyetlerini sürdürecekleri belirtilmiştir. Böylece, siyasî partilerin diğer tüzelkişilerden farklı olarak kuruluş ve faaliyetlerine ilişkin esaslar anayasal güvenceye kavuşturulmuş, kapatılmalarına yol açabilecek nedenler ise Anayasa’nın 14. maddesinde yer alan;

“Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.

Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir” şeklindeki hüküm de gözetilerek tek tek sayılmış, yasa koyucuya bunların dışında düzenleme yapmaya elverişli bir alan bırakılmamıştır.

.........

Başsavcılığınızın bu başvurusu üzerine, Anayasa Mahkemesi’nce alınan ve 31 Aralık 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan, Demokratik Toplum Partisi’nin temelli kapatılmasına ilişkin, 11.12.2009 tarih ve E.2007/1 (Siyasi Parti Kapatma), K.2009/4 sayılı kararında da, anılan partinin yönetici ve üyelerinin yaptıkları açıklamalar ve eylemler sıralanmakta, yerel C. Savcılıklarınca haklarında açılan soruşturmalar belirtilmekte ve şöyle denilmektedir:

“Davalı Parti mensuplarınca gerçekleştirilen organizasyonlarda meydana gelen olaylar karşısında Parti yönetim organlarının herhangi bir şekilde tedbir almamaları ve sessiz kalmaları ise teröre desteğin bir başka göstergesidir.

“Demokratik düzende, terör eylemlerine karşı siyasi duruşunu açıkça belirlemeyen, suçu ve suçluları kınamayan ve gizleyen bir partinin varlığı hoşgörüyle karşılanamaz. Davalı Partinin bu bağlamdaki tutumu, Partinin PKK’yla ilişkisinin ‘açık bir sır’ olarak nitelenmesini sonucunu doğurmaktadır. Bu gizli kabulle, terör yoluyla hak elde edilmesi bir yöntem olarak benimsenmektedir.

“Davalı Partinin çeşitli teşkilatlarında görevli şahıslar hakkında devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne yönelik suçlardan dolayı verilmiş mahkûmiyet kararları, arama ve tespit tutanakları, soruşturmalara ilişkin belgeler, yapılan kongre ve toplantılara ilişkin tutanak ve belgeler ile tüm deliller gözetildiğinde; davalı Partinin, Türk ulusunu ırk esasına dayalı olarak ‘Türk-Kürt ve diğer etnik kökenli uluslar’ biçiminde bölmek, etnik köken farkı nedeniyle gerçek dışı varsayımlarla ezilen ve sömürülen bir halkın varlığını kabul ederek bölücülüğü teşvik eden ve bunların sahip olduğu dil ve kültürlerini ayırımca biçimde tanımlayan ve özellikle bu önkabullerden yola çıkarak, ülkede onbinlerce insanın ölümü ile sonuçlanan silahlı eylemlerde bulunan yasadışı PKK örgütünün ve bu eylemlerden hükümlü elebaşısının eylem ve politikalarını destekleyici nitelikte faaliyetlerde bulunmak suretiyle devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü aykırı eylemlerin yoğun olarak işlendiği bir parti haline geldiği anlaşılmıştır.

“Davalı Partinin Büyük Kongresinin, Genel Başkanının, Merkez Karar ve Yönetim organlarının, TBMM Grup Genel Kurulu ile Grup Yönetim Kurulunun, Parti üyelerince gerçekleştirilen eylemleri açıkça reddetmemeleri eylemleri zımnen benimsedikleri anlamında değerlendirilmiştir. Hukuk devletine aykırı eylemlerin ilgili parti organlarınca kınanmadığı, suskun kalındığı ortamda, davalı Partinin demokratik sisteme zarar vermesinin önüne geçilmesi zorunluluk halini almıştır.

“Davalı Parti ve mensuplarının Anayasa’nın 68. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında değerlendirilen beyan ve eylemlerinin birbirleriyle bütünlük içinde bulunduğu, böylece devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırma nihai amacını güttükleri, zaman ve mekân farklılıklarına rağmen eylemlerin tek bir amaca özgülendiği, eylemlerin büyük bir çoğunluğunun parti organlarında görevli üyelerce sorumluluk alanları içinde gerçekleştirildiği ve terör örgütü kaynaklı yönlendirmelerle sürekli tekrar edilip istikrar kazandığı ve davalı Partinin devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin yoğun olarak işlendiği bir odak haline geldiği anlaşılmıştır.

“Belirtilen gerekçeler karşısında davalı Parti hakkında verilecek bir kapatma kararının, ulusal güvenliğin ve anayasal düzenin korunması yönünde güdülen meşru amaçla orantılı, demokratik bir toplumda gerekli ve zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaca cevap veren nitelikte olacağı açıktır”.

........

Konuya ilişkin bu Anayasa Mahkemesi kararlarını, HDP’ye uygulayacak olursak, “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin yoğun olarak işlendiği bir odak” olma durumunun daha vahim boyutlarda ortaya çıktığını görürüz.

Sonuç ve İstem: Açıklanan sebeplerle ve Başsavcılığınızca saptanacak sair nedenlerle; devletin bağımsızlığı, ülkenin ve milletin

bölünmez bütünlüğüne aykırı faaliyetlerin odağı halinegelen HDP’nin kapatılması için, Anayasa Mahkemesi nezdinde resen dava açılmasını talep ediyoruz.

Saygılarımızla.

Vatan Partisi’ni temsilen

Utku Reyhan Nusret Senem

Genel Sekreter Genel Başkan Yardımcısı

ulusal.com.tr

hdp vatan partisi nusret senem