Sarı Yelekler kimdir, nedir? Neoliberalizmin çöküşü
Hüseyin Vodinalı yazdı...
G-20’yi, ABD-Çin ticaret savaşını, Ukrayna’nın Rusya provokasyonunu, Selman’ın cinayetlerini ve Suriye İdlib’deki rejim güçleri harekatını gölgeledi.
Fransa’daki Sarı Yelekler (Fransızcadan tam tercümesi bu, Gilets Jaunes, yani sarı yelekler. HV) isyanı, giderek büyüdü, bizim Gezivari bir fenomene dönüştü.
Herkes fili tuttuğu yerinden tarif ediyor.
Kimi, bunların Trump ve Steve Bannon, kimi de Putin tarafından organize edildiğini öne sürüyor.
Kimi ise ünlü renkli devrimleri çağrıştırdığı için olağan şüpheli George Soros’u işaret ediyor.
Ancak bu sarı yelekler, Suriye’deki beyaz miğferler gibi değil.
Yani, İngiliz gizli servisinin, CIA veya MOSSAD’ın paralı elemanı değiller, herkesin ve tüm dünya medyasının gözü önünde, belirli bir amaç için toplanan sessiz çoğunluk, sıradan insanlar.
Tarafsız, güvenilir gözlemciler, sarı yeleklerin daha çok geçim sıkıntısı çeken taşra, varoş ve orta sınıf merkezli olduğunu anlatıyor.
Bunlar, 1980 sonrası neoliberal sisteme en sonunda baş kaldıran kendi halinde insanlar, hani bildiğiniz halk.
Benzin zamları bardağı taşıran damla oldu, asıl isyan Paris’teki Amerikan finosu neoliberal siyaset ve iş dünyası esnafına.
Yani Goldman Sachs yöneticiliğinden koskoca Fransa’nın başına geçen Macron’a.
Selefi Sarkozy ve Hollande gibi tipik neoliberal ve Amerikancı.
Hatta bağımsız aday olarak gelip medya desteğiyle seçilen Macron, onlardan çok daha neo ve daha liberal.
9 Mayıs 2017’de “Müesses Nizamın Kemal Derviş’i Macron” başlıklı Aydınlık.com.tr’deki yazımda bakın Macron ile ilgili neler söylemişim:
“25 yaş büyük öğretmeniyle kırıştırıp, daha sonra evlenen, hakkında bir gazeteciyle eşcinsel ilişki iddiaları bulunan Emmanuel Macron, Fransız siyasetine aynı Kemal Derviş gibi ekonomi bakanlığından giriş yaptı.
Tıpkı Derviş gibi onun da ismi ta Atlantik ötesinden, Amerikan uşağı Cumhurbaşkanı Hollande’e fısıldandı.
Fransa bir gelenek olarak metresliğe yatkın bir ülke.
Erkeklerin birer metresi olması normal karşılanıyor.
Aslına bakacak olursanız, bir ülke olarak da Fransa, bugün Macron ile artık resmen ABD’nin metresi olmuştur.
2 Dünya Savaşı’nda Nazilerin altında kalan bu ülkenin burjuvazisi, kurtarıcı olarak gördüğü ABD’ye, hem işkembeden, hem de gönülden bağlıdır.
O yüzden işte Macron’a “Amerikancı” değil de, “Merkezci” deniyor.
Aslen De Gaulle çizgisindeki Ulusalcı Le Pen’e ise, ırkçı faşist yaftası yakıştırılıyor.
Bakın İngiliz İstihbarat Teşkilatı MI5’in eski ajanlarından Anne Machon, Macron hakkında neler söylüyor.
Russia Today’e konuşan Machon, Macron için; “Very Essence of Establishment” tanımlamasını yapıyor. Türkçeleştirirsek, “Müesses Nizam’ın ta kendisidir, özüdür” diyor.
Macron’un Fransa’nın AB içinde kalması ve batılı finans kapitalin vahşi küreselleşme modeline sadık olması için sadece 1 yılda “ortaya çıkarıldığını” savunan eski İngiliz istihbaratçı, 1977 doğumlu eski bankacının Obama, AB ve bankerlerin desteğini aldığını söylüyor.
Avrupa ve Türkiye’de büyük medya gücünü de konuşturan uluslararası bankerler Macron’u cilalayıp parlattı.
Müesses Nizam/Establishment denilen şey öyle illuminati, gizli tarikatlar filan değil, Batılı küresel sermayenin ve onun polis örgütü olan NATO’nun ta kendisi.
Macron da zaten aynı Kemal Derviş gibi oradan geliyor.
Kemal Derviş’in Cem Boynerd ile liberal siyaset macerası hüsranla bitmişti, fakat 2001 krizinde memur olarak atamayla gelmişti.
Macron ise Cumhurbaşkanı Hollande tarafından Goldman Sachs’tan ekonomi bakanı olarak transfer edildi.”
Yani, aslında perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
Berlin ile birlikte Avrupa’nın lokomotifi olan Fransa, Almanya’dan çok daha zor durumda.
O eski halinden eser yok şimdi.
Herkes zor geçiniyor, ek işlerde çalışmak zorunda kalıyor, devlete ait tüm işletmeler birer birer satılıyor.
Aynı Türkiye gibi değil mi?
İşte şimdi herkes soruyor, bu sarı yelekler nereden çıktı diye.
Nereden olacak; 1789 Fransız Devrimi, 1871 Paris Komünü’nden ve 1968 Baharı’ndan, Ulusalcı, Sosyalist Komünist gelenekten, ABD’ye postayı koyan Charles De Gaulle’un ceketinden, Sartre ve Camus’nün kitaplarından, kısacası Avrupa’nın özünü oluşturan o devrimci gelenekten geliyor.
Ama bir farkı var.
Örgütlü değiller, sosyal medyadan ve bölgesel ağlardan haberleşerek toplanıyorlar.
Aralarına Vandallar, göçmen çeteleri, ırkçı faşistler, haydut ve kriminaller de karışıyor.
Ancak özünde anti-emperyalist ve anti-neoliberalist bir hareket.
Finans baronlarının halkı sömüren küreselleşme palavralarına karşı ulusalcı-kamucu bir tepki.
1980’lerde Polonya ve Leh Walessa ile başlayan turuncu devrim furyası, Arap Baharı’nda dönüşüm gösterdi ve Sorosçu eylemler bir anda halkın doğal eylemlerine dönüştü.
Bunu Mısır ve Türkiye’de gördük.
Halk, geçim sıkıntısına, siyasetteki yozlaşmaya, baskı ve gericiliğe tepki verdi.
ABD’deki yüzde 99 isimli Wall Street karşıtı hareket ve Fransa’daki Sarı Yelekler de aslında bunların bir devamı.
Çünkü kapitalizm artık en kötü yüzünü gösteriyor.
Ülke ve coğrafya ayrımı yapmaksızın insanları yoksulluğa, açlığa, ölüme terk ediyor.
Savaşlar, iç savaşlar, mülteci krizleri, artan suç oranları ve genel olarak sıradan insanın geçim sıkıntısı artık katlanılabilir bir seviyenin üzerine çıktı.
Halk tam olarak ne istediğini bilmeden, sadece isyanını dile getirmek için pasif direniş düzenliyor.
Fransa’da olan bu.
Küresel kapitalizm, emperyalizm ve neo liberalizmin saldırısı altındaki halklar, artık sessiz çoğunluk olmaktan öfkeli kalabalık olmaya doğru evriliyor.
Bunlar ister Marie Le Pen’e yakın sağcılar olsun, ister komünistler, De Gaulle resimleriyle kızıl bayrakları, ama en çok da Fransız bayrağını taşıyarak tepki veriyorlar.
Aslında gerçek faşizmin Macron ve ağa babalarının temsil ettiği neoliberalizm olduğunu haykırıyorlar.
2019 için The Economist’in işaret ettiği küresel ekonomik kriz ile birlikte tüm dünyada bu tür kitlesel hareketler artacak.
Hala daha Dervişçi, Amerikancı, liberal politikalar izlemeye çalışan tüm iktidarlar, başta Macron olmak üzere ağır fatura ödeyecek.
Liberal ekonomiye sarılıp, kamucu-üretim ekonomisine dönmeyenler sandıkta büyük tokadı yiyecektir.
Trump yetmez, ondan büyük olan müesses nizam-Wall Street ve ABD derin devleti neo conları, Soros ve şürekası, komprador iş ve siyaset dünyası, öyle ya da böyle tümüyle tasfiye olmalı ve olacaktır.
1980 sonrası tüm dünyada savaş, karşı devrim ve darbelerle başlayan kanlı ve baskıcı küresel neo liberal düzen artık çöküyor.
Fransa’dan gözüken gerçek budur.