Türk sözcüğünün kökünü Sivas, Çıldır ve Nogay ellerinde de bulduk
Okuyucularımızdan gelen mektuplardan öğreniyoruz ki, Türeme sözcüğü Anadolu’da da Tör köküyle yaşıyor. Taa Altaylara veya Karadeniz’in kuzeyine kadar gitmeye gerek yokmuş. Gülbanu Hanım kızdığı zaman çocuklara ne diyordu, haberiniz var mı?
Bu köşede 29 Eylül 2013 günü, Türk sözcüğünün köken bilgisine değinmiştik.
Gördük ki, Tor, Tur, Tuz, Tör, Tür, Töz, Tüz kökleri, aynı kök. Bu kökten türeyen sözcüklerden biri de Türk: Törük>Türük>Türk.
Tör kökündeki buluşma
Kökenbilimciler ve tarihçiler arasındaki bir tartışmayı Nasrettin Hoca yöntemiyle tatlıya bağladık. Türk’ün Töre’den geldiği görüşünde olanlar da haklıydı; Türemek’ten geldiğini ileri sürenler de.
Çünkü Türkiye Türkçesindeki Töre ve Türe- arasındaki Ö-Ü farkı derinliklere inince kalkıyordu. Töre’nin de kökü Tör’dü, Türe’nin de kökü Tör’dü.
Hatta Tör’ün başındaki T’nin dahi sonradan oraya bağdaş kurduğu anlaşılıyordu. Ur/Or>Tor>Tör.
Türkçe kurumlaşma ve Töre/Hukuk anlamına gelen sözcükler ile üreme, türeme ve doğurma anlamına gelen sözcük ailesi, aynı Tör kökünde buluşuyordu. Bu konuda Yakut, Teleüt, Tatar ve Kıpçak gibi çeşitli Türkçe ağızlardan örnekler vermiştik.
Okuyucularımızdan gelen mektuplardan öğreniyoruz ki, Türeme sözcüğü Anadolu’da da Tör köküyle yaşıyor. Taa Altaylara veya Karadeniz’in kuzeyine kadar gitmeye gerek yokmuş.
Sivas’ta Töreme
Antalya’dan yazan “Türkçe sevdalısı” okuyucumuz Sayın Hicran Karabudak, “Anadolumda (Sivaslıyım) biz çocuklara gerek yarı şaka yarı ciddi ilenirken, gerekse severken ‘TÖREMEYESİCE’ denirdi.
Bu ilenmenin “soyu tükenesice”, yani üreyemesin, türeyemesin anlamına geldiği çok açık. Sözcüğü Tür köküyle değil, daha eski Tör köküyle Sivas’ta bulmuş oluyoruz.
Çıldır’da Töreme
İyice doğuya, Serhatta gidiyoruz. Birikimli spor yazarımız Metin Tükenmez bilgilendiriyor bizi. Beşiktaş seyircisi sahaya girince, en doğru yorumu, Ulusal Kanal’da Metin Tükenmez arkadaşımızdan dinlemiştik. “Türkiye kaynıyor, halkı anlayın” diyordu. Tör köküne dönecek olursak, şöyle yazmış:
“Töremek sözcüğü biz Çıldır ve çevresinde yaşayan Karapapaklar (Terekeme) tarafından çok kullanılır. Ben çocukken büyük babaannem (dedemin annesi) Gülbanu Hanım kızdığı zaman bizlere ‘Gavur töremeleri’ diye azarlardı. Yine çocuklar kavga ettiğinde anneler birbirlerine ‘Töremelerine sahip çık’ derler.”
Üreme, türeme ve doğurma’nın Tör kökünü Çıldır’da da bulduk.
Tükenmez dostumuzun Kotan ve Ponçak sözcükleriyle ilgili verdiği bilgileri arşivimize koyuyoruz.
Ulusal Kanal’daki Tepik programı
Metin Tükenmez dostumuzun Pazar günleri 23.00’teki Futbol Pazarı’nda yalnız futbol yok, Güzel Türkçe de var, bilene ve bilmeyene duyururuz. Fuat Yaman Hocamız ve Volkan Kılıç ile birlikte düzeyli tepik tahlilleri yapıyorlar. Futbolun kökünü Divan-ı Lügat-it Türk’te buluyoruz. Tepik deniyor. Tepik tepme bahsine de geleceğiz ilerde. Karşıdaki tepeleri aşınca…
Nogaylarda Töregen
Bütün Kıpçaklar gibi havalı okuyucumuz “Bir Beyin Oğlu” diye nam salan Sayın Görkem Akyıldız ise, bizi Karadeniz’in kuzeyindeki Kıpçak bozkırlarına götürüyor. Kuzey Kıpçak dilini konuşan Nogay Türklerinin dilinde, Töregen sözcüğü, üremek, türemek, oluşmak, doğmak anlamlarına geliyor. “Mına tavda kaskırlar töregen”: Şu dağda kurtlar türemiş.
Yine Töreme kökünden gelen Tuvgan ise akraba anlamında.
Görkem Bey’in mektubundaki bu açıklamada, Tör kökünün kurumlaşma anlamıyla Türeme/Doğma anlamının buluşmasını da yakalıyoruz. Töregen, aynı zamanda Oluşma.
Üreyen, oluşuyor ve giderek kurumlaşıyor.
Bir yerden gözüm ısırıyor
Kan grubuna gelince, Rh diye adlandırılan sınıflandırmaların gen gruplarıyla bir ilgisi yok. Gen gruplarına Hablogruplar deniyor. İnsanlığın son 70 bin yıllık serüvenini o hablogruplardan izleyebiliyoruz.
Hablogruplara bakmadan şunu söyleyebilirim: Can Perinçek, Görkem Akyıldız’ın amcazadesi veya halazadesi olabilir. Çünkü O’nun dedeleri de Kuban ırmağının ordan geldiler ve Türkçe konuşuyorlar.
Zaten Görkem Bey’in yazısındaki edayı görünce, bir yerden gözüm ısırıyor diye düşünmüştüm.
YANLIŞTAN ÖĞRENELİM
Ölüm yaşanır mı?
Türkçeye emek veren dostlarımızdan Veteriner Hekim Şehnaz Bahtım, yaşamak eyleminin işgalciliğinden yakınıyor. Meydana gelmek, ortaya çıkmaz, oluşmak gibi birçok eylemi Türkçeden kovuyor şu yaşamak! Sayın Bahtım bizi bakın nasıl uyarıyor:
“Örneğin meclisteki milletvekilleri arasında tartışma çıksa, bu ‘yaşanmış’ oluyor. Bir tartışma nasıl yaşanır? Merak ediyorum doğrusu. Tartışmada iki şey olabilir: 1. Adı üstünde zaten fiilin, tartışılır. 2. Bu tartışmaya tanık olunur.
“Çatışmalar da artık meydana gelmiyor, yaşanıyor. Çatışmayı yaşayanları ben bulamıyorum bir türlü. Çatışmanın silahlı olduğunu düşünürsek, birbirine ateş edenler mi yaşıyor çatışmayı? Maazallah! Hele bir de taraflardan veya çevredekilerden ölen olursa, kim yaşamış oldu şimdi? Ya da çatışmayı yaşamak, ateş etmek midir, çatışmada yaralanmak mıdır, ölmek midir veya çatışmanın seyircisi olmak mıdır?
“Hatta o kadar ileri götürdüler ki, örneğin ‘Tuzla Tersanelerinde yaşanan ölümler’ ya da ‘Hastanelerde yaşanan bebek ölümleri’ gibi cümleler kurulur oldu (Ne yazık ki bizim kanalımızda da). Kim yaşamış oluyor bu ölümü? Ölüm yaşamın sonlanmasıdır. İşçiler ya da yaşamaya fırsat bulamayan bebekler ise, öldüklerine göre, ‘yaşamadılar.’”
Değerli Hekimimiz Şehnaz Hanım’dan öğreneceğimiz çok şey var. Özellikle Pembe Dizi Türkçesine ilişkin eleştirilerini yeri geldikçe ileteceğiz. Katkılarının devamını diliyoruz.
Doğu Perinçek
Aydınlık/ Rota