Doğduğu topraklarda yakılanlar...
Bu dünyadan bir Uğur Kaynar geçti...
Bundan tam 23 yıl önce 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta katledilen33 aydının acısı hala yürekleri yakmaya devam ediyor.
Madımak Oteli'nin gerici bir güruh tarafından ateşe verilmesiyle birlikte diri diri yakılan 33 aydının katledilmesinin 23. yıldönümü bugün ülke genelinde yapılan değişik etkinliklerle anılıyor.
Madımak'ı ateşe verenlerin avukatlığını üstlenenler, bugün Türk yargısının omurgasına yerleşmiş durumda.
Madımak'ı ateşe verenlerin savunuculuğunu üstlenenler, bugün Türk siyasetinin köşe taşı durumunda.
23 yıl önce Madımak Oteline atılan o ateş, bugün tüm ülkeyi sarmış durumda...
Madımak'ta vahşice ateşe verilen 33 aydından biri olan Şair Uğur Kaynar'ın, kendisi gibi şair olan kardeşi, arkadaşım Soner Kaynar, ne zaman Madımak'tan söz açılsa, yobazların yaktığı şairin hemşehrileri olduğunu bilip bilmediklerini soruyordu.
Çünkü Uğur Kaynar da Sivaslı bir şairdi, memleket hasretiyle gittiği etkinliklerde, doğduğu yerde yakılarak öldürüldü...
Soner Kaynar, Madımak ateşinin yürekleri yakmayı sürdürdüğü bu günlerde, ağabeyi Uğur Kaynar'ı ve Madımak'tan arta kalan acıları yazdı.
İşte Soner Kaynar'ın 'Bu dünyadan bir Uğur Kaynar geçti' başlıklı o yazısı:
"Gazeteci dostum Yusuf Yavuz’un, 02 Temmuz 2011 tarihinde Odatv’de 'Üst üste istiflenmiş cesetlerin arasından çıkardım ağabeyimi' (1) başlığıyla kaleme aldığı haberle birlikte uzun süren suskunluğuma son vermiştim. Katliamla özdeşleşmiş merdivende oturan üç şair fotoğrafına ilişkin sözlerimi yeniden paylaşma ihtiyacı duyuyorum.
KATLİAMDAN 5 SAAT ÖNCE ÇEKİLEN FOTOĞRAF
1979 yılında yattığı Mamak Cezaevine görüşmecisi iki haber getirdi. Babası ölmüştü bir de kızı olmuştu. Cezaevi koşullarında, insan yaşamındaki önemli bu iki olgunun iç içe geçtiği bu haber Uğur Kaynar’ın iç dünyasında derin izler bırakmıştı. Ne zaman Madımak Otelinde merdivende oturan üç has şairin fotoğrafını görsem, Uğur KAYNAR’ın yüzündeki derin hüzün bana bu ölüm acısını ve doğum müjdesini hatırlatır. Madımak otelinin merdivenlerinde saat 3 sularında çekilen bu fotoğrafta 5 saat sonra yaşanacak katliamı şair sezgisiyle hissettiklerine inanırım.
ŞİİRİNİ ANADOLU TOPRAKLARIYLA BESLEDİ
Uğur Kaynar, 1978, 1979 ve 1980 sonrası çeşitli aralıklarla Mamak Cezaevinde yattı. 12 Eylül öncesi verilen anti-faşist mücadelenin önemli figürlerindendi. Şentepe direnişinde, ODTÜ işgalinde, Çorum olaylarında, Tuzluçayır’da, Piyangotepe’de nerede bir faşist saldırı varsa Uğur Kaynar ve arkadaşları oradaydı. 1983 yılında cezaevinden çıktı.1988’den itibaren kendini şiire adadı. Şiirini ve şairliğini besleyen ana damar büyük acılara tanıklık etmiş kederli Anadolu topraklarıydı.
MADIMAK FİLMİNDE YAPILAN BİLİNÇLİ AYMAZLIK
Bu süreçte katliam kadar bizleri yaralayan bir diğer olay, yakın dönemde gösterimde olan 'Carina'nın Günlüğü: Madımak' filminde (bilinçli) yapılan aymazlıktı. Filmin Yönetmeni ve Senaristi Ulaş Bahadır, filmin tanıtım haberlerinde ve filmde Uğur Kaynar yerine Hasret Gültekin'i kullanmış, film montaja girmeden yaptığım uyarıları dikkate almamıştı. Konuyla ilgili sosyal paylaşım sitelerinde paylaştığım düşüncelerim, Şair Mecit Ünal'ın’ın dikkatini çekmiş olacak ki, Aydınlık gazetesinden Şenol Çarık, 17 Mayıs 2015 tarihinde, Aydınlık ve Odatv’de 'Madımak filmine şair Uğur Kaynar'ın kardeşi itiraz etti' (2) başlığıyla haber yaptı, görüşüne başvurmak için aradığı yönetmen Ulaş Bahadır ise, Konu hakkında konuşmak istemediğini ancak filmde Hasret Gültekin'i kullanmasının nedeninin 'Gültekin'in Uğur Kaynar'dan daha popüler olmasından dolayı böyle bir tercih kullandığını' ifade etmiştir.
'MERDİVEN'DEKİ ÜÇ ŞAİR TARİHE MALOLMUŞTUR'
Aynı haberde 'Merdivende Üç Şair' kitabının yazarı Orhan Tüleylioğlu ise 'Merdivendeki üç şairin fotoğrafı tarihe mal olmuştur. Sivas katliamını anlatan bir fotoğraftır bu. Böyle bir şey neden yapıldı anlayamıyorum. Çok büyük bir hatadır bu, düzeltilmesi gerekir' diye görüş bildirmiştir. Sonrasında Uğur Kaynar’ın dostu ve 'Sivas Kitabı/ Bir Toplu öldürümün Öyküsü' kitabının yazarı Gazeteci Atilla Aşut, 20 Mayıs 2015 tarihinde Birgün gazetesinde 'O merdivendeki üçüncü kişi Uğur Kaynar’dı' (3), 21 Mayıs 2015 tarihinde ise 'bizhaberiz.net' haber sitesinde 'Carina’nın Günlüğü' filmi gösterime girmeden tartışma yarattı' (4) başlığıyla konuyu sorumlu bir aydın ve sanatçı duyarlığıyla kamuoyuna aktarırken şu sözleri paylaşmıştı:
ÖYLESİNE ÇARPICI BİR FOTOĞRAF Kİ...
'Merdivendeki üç ozan durgun, suskun. Ama fotoğraf konuşuyor! Her şeyi açıkça yansıtıyor. Ölümlerinden yaklaşık beş saat önce, Sivas yolcularından Battal Pehlivan çekmiş bu fotoğrafı. Madımak Yangını’ndan kurtulmayı başarsa da, yüreği bu büyük acıya dayanamadığı için yedi ay sonra, 5 Mart 1994 günü aramızdan ayrılan Battal Pehlivan... Öylesine çarpıcı, anlam yüklü bir fotoğraf ki, üstüne ayrıca yazı yazıp yorum yapmak bile gereksiz...'
'KURMACA, UYDURMA, HAYAL DEĞİLDİR'
Atilla Aşut, 28 Eylül 2015 tarihinde Birgün gazetesinde 'Yönetmenin Sorumluluğu' (5) başlığıyla yeni haber kaleme almış yapılan sorumsuzluğu birkez daha gözler önüne sermişti...Haberde, Uğur Kaynar’ın şair arkadaşı Salih Bolat, Filmim bir kurmacadır diyerek eleştirilerden kurtulmaya çalışan filmin yönetmenine, 'Ulaş Bahadır önce şunu bilmeli: Kurmaca, nesnel gerçeklik ile sanatçının imgelemindeki gerçekliğin kesişmesiyle ortaya çıkan ‘yeni gerçeklik’tir. Yani ‘kurmaca’; uydurma, düş, hayal değildir. Kurmaca, nesnel gerçeklikten kaynaklanan ve sanat yapıtıyla somutluk kazanan yeni bir gerçekliktir' diyerek, yönetmene ciddi bir eleştiri yöneltiyordu.
Tüm bu tartışmalar olurken film yurtiçinde ve yurtdışında gösterime girdi. Yönetmen bu pervasızlığın yanına ukalalığını da ekleyerek çeşitli gazete ve görsel medya kanallarında gezdi durdu.
KENDİ ACIMIZI ANLATAMIYORSAK BUNCA VAKIF NE İŞE YARAR
Son olarak Gaffar Yakınca kendi bloğunda 'Madımak Filmi veya Anılara Nasıl Sahip Çıkacağız?' başlığıyla anlamlı bir yazı kaleme aldı: 'Sivas Kırımı üzerine yapılan film şüphesiz çok önemli bir çaba. Ama arkasında pek çok şaibe bırakıyor. Kurbanların aileleri filmin gerçekleri yansıtmadığını, anılarını zedelediğini söylüyor. Tarihi bir film kabul edilemez bazı maddi hatalar üzerine yükseliyor. Ancak yönetmen susmayı ya da -bu bir belgesel değil ki, kurmaca- diye kestirip atmayı tercih ediyor. Bu tip tartışmaları, bu tip yanıtları duyunca üzülüyorum, kanım donuyor. Bu söz sanat dünyasındaki en sevimsiz mazeretlerden biridir ve emin olun hiç bir ciddi sinemacı ya da senarist tarafından kullanılmaz. İşlediğiniz olayın tarihsel gerçeğini tahrif edip üstüne bir de böyle yanıt verirseniz, 'Madem kurmaca, o zaman neden filminize bu olayın adını veriyorsunuz, neden filmin reklamını bu olayın gerçek görüntüleriyle yapıyorsunuz' diye bir karşı soruya muhatap olursunuz ve utanırsınız.Filmin tekniğine, yapım kalitesine dair çok söz ediliyor. Burada kabahat yapımcının ya da yönetmenin değil bizimdir. Kendi yakın tarihimizin en önemli olaylarından birini layıkıyla anlatacak sanat bütçesi, sinema bütçesi yaratamıyorsak bunca solcu örgüt, vakıf falan ne işe yarıyor, bunca Alevi derneği ne işe yarıyor? Bu konuda kendi sorumluluğumuzu atlayıp filmi yapan ekibi suçlamak büyük haksızlık olur.
'BU DENLİ ÖNEMLİ BİR İŞ HOYRATÇA YAPILAMAZ'
Ama filmin senaryosuna dair tartışmalar gerçekten üzücü. Sivas kırımının bir numaralı sorumlusu olan ve uçları bugünkü iktidara kadar uzanan İslamcıları devletin provokatörleri tarafından kandırılmış masumlar gibi göstermek hangi vicdana sığar? Tarihsel bir olaydan bir sanat eseri yaratmak istiyorsanız, her şeyden önce şunu bilmeniz gerekir: Sizin yaptığınız iş, gençlerin şuurunun oluşumunda tarih yazımından daha etkilidir. Bu denli önemli bir iş bu kadar hoyratça yapılamaz, yapılmamalıdır. Ancak bunları yapmaya soyunanlar büyük bir sorumluluk altına girdiklerini unutmamalılar.”
UĞUR KAYNAR'A VE ŞİİRİNE SAHİP ÇIKMAK BORCUMUZ
Yakınca, yazısında Madımak katliamının, kime ve neye hizmet ettiği belirsiz bir yeni yetme yönetmenin fantezilerine terk edilemeyecek denli önemli olan bu olgunun gelecek kuşaklara aktarımının önemini vurguluyordu. Madımak Katliamı insanlık tarihinde unutulmaz bir milattır. Kuşaklar boyunca hatırlanacak bu barbarlık yaşamını yitirenlerin yakınları üzerinde telafisi mümkün olmayan izler bırakmıştır.
Şair Uğur Kaynar’a yapılan haksızlığı bu çerçevede değerlendirmek, onun şairliğine ve şiirine sahip çıkmak boynumuzun borcudur."
Kaynakça:
1.)
http://odatv.com/ust-uste-istiflenmis-cesetlerin-arasindan-cikardim-agabeyimi-0207111200.html
2.)
http://odatv.com/madimak-belgeselinde-hata-mi-var-170515120…
3.)
http://www.birgun.net/…/o-merdivendeki-ucuncu-kisi-ugur-kay…
4.)
http://www.bizhaberiz.net/index.php?Did=8894
5.)
http://www.birgun.net/hab…/yonetmenin-sorumlulugu-90643.html