Amiral Cem Gürdeniz yazdı: Bahriyeli eşi olmak
Amiral Cem Gürdeniz, Aydınlık gazetesinde 'Bahriyeli eşi olmak' başlıklı bir yazı kaleme aldı
Bahriyenin profesyonel kadroları kadar, onların eşleri de Cumhuriyet Donanması’nın bugüne kadar başardığı kazanımlarda gereken takdiri almalıdır. Bahriyeli eşi olmak zor bir kaderdir. Bu kaderde daima ayrılıklar vardır. Ve onların rakipleri başka bir kadın değil, savaş gemisinin ta kendisidir.
DONANMA’NIN ASIL GÜCÜ AİLEDİR
Eşler uzun süreli ayrılıklara katlanmak ve bu sırada evlilik gemisinin, yani yuvalarının kaptanı olmak zorundadırlar. Çocuklar büyüyecek, aile büyüklerine destek olunacak, rutin ev işleri -bürokratik ve finansal gereksinimlerden tutun beklenmedik arızlara ve onarımlara kadar- çok geniş bir spektrumda takip edilecektir. Eşlerin bir de çalıştığını düşünün. Bu zorluklar daha da artacaktır.
Bahriyeli eşlerinin şüphesiz en zor anları eşlerini savaş riski olan tehlikeli görevlere gönderdikleri anlardır. Kıbrıs Barış Harekatı’nda bu anlar yaşanmıştır. Her bir eş kocasını, gururla ama içinde onu ilelebet kaybetmenin derin endişesi ile gemisine yolcu etmiştir. Bazıları TCG Kocatepe muhribinde yaşandığı üzere geri gelememiştir. Bahriyeli eşlerin arasındaki dostluk ve dayanışma zor anların en önemli ilacıdır. O anlarda kısa süre de olsa bebeğini, çocuğunu, hastasını emanet edebileceği komşuya veya arkadaşa sahip olmak büyük güçtür. Bu nedenle denize çıkan bahriyeliler eş ve evlatlarını yine bahriyelilere emanet ederler. Bu iş vardiya ile döner durur. Bugün biri gider, yarın bir başkası. O nedenle bahriye aileleri birbirlerini aile ferdi gibi sever ve sayar. Bu duygu sonuçta vefa ve dayanışma duyguları ile aidiyeti güçlendirir. Cumhuriyet Donanması’na ruh ve hayat veren denizcilerin çocuklarına bile aktarılmış dostluk, kardeşlik, paylaşma, dayanışma ve vefa bağlarının bu güçlü temeli sarsılabilir mi?
SARSILMAZ VE GÜÇLÜ BAĞLAR
2008 yılından sonra başlayan kumpas davalar süresinde içimizdeki FETÖ hainlerinin oluşturduğu karanlık tablonun bir hedefi de bu dayanışmayı kırmak veya zayıflatmaktı. Kumpas davalardan etkilenen eşlerin pek çoğu, komuta kademesinin savaşmama kararından doğan boşluğu hızla doldurdu. Deniz tarihimizde ilk kez kadınlarımız kurdukları Vardiya Bizde platformu üzerinden içlerindeki savaşçı Türk kadınını cepheye sürdüler. Onları meydanlarda, medyada, ekranlarda bıkıp usanmadan savaşırken, eşlerini savunurken, haksızlık ve hukuksuzluğu her yerde anlatırken gördük. Başı dik bu kadınlar, aslında Mavi Vatan mücadelesini Donanma’nın en güçsüz, morallerin en düşük, makam sahiplerinin en silik anında başlatarak dış dünyaya da büyük mesaj verdiler. Bu mesaj çok açıktı. Teslim olmayız. Aman dilemeyiz. Kocaları dört yıla yakın hapisteyken, her kapalı ya da açık görüş gününe güçlü geldiler. Gözyaşı akıtmadılar. Ve sonunda onlar kazandı. Medyada onlardan bahsedilmeyen hafta olmadı. Toplumun FETÖ ve bir kısım yandaş medya kesimi hariç onlara sempati ve dayanışma içinde bakmayan kesimler kalmadı. Neydi onları güçlü kılan? Kendilerinin vatan, aile ve bahriye sevgisi; eşlerinin geçmiş başarıları ve vatanseverlikleri; kendi gemilerinin kaptanı olmaları ve yuvalarını başarıyla devam ettirme iradeleri ama en önemlisi eşleri için bitmek bilmeyen savaşma azim ve iradesiydi. Eminim ki o dönemde yabancı istihbarat ajanslarının en çok ilgilendiği alanlardan biri bu sosyal dokunun analizi olmuştur. Bahriye FETÖ kanserinden temizlenme sürecinde aynı dokuyu korumak ve geliştirmeye odaklanmalıdır. Kumpas davalarda eşlerin sergilediği yüksek mücadele ve dayanışma ruhu korunmalıdır. Bu ruh en az Mavi Vatan Tatbikatı kadar önemlidir.
GÜZEL BİR HATIRA
Bu yazıyı 60 yıl öncesinin güzel bir hatırası ile bitirelim.
24 Ağustos 1959 tarihli Milliyet gazetesinde ünlü yazar Abdi İpekçi, dünyanın en zor işinin gazeteci eşi olmak olduğunu yazar. Makalede bir gün önce evlenen gazeteci Dinçer Güner’in düğünden sonra gelinlikli eşi ile gazeteye gelerek görevine devam ettiğini ve sonradan kısa süreli balayına çıktığını anlatır. Bu yazıya denizaltıcı bekar bir subay olan Üsteğmen Erdoğan İşçener (1950 Güverte) bir hayli üzülür ve İpekçi’ye mektup yazar. Bu mektup 7 Eylül 1959 günü köşesinde yayınlanır. Ben de Sayın İşçener’e teşekkür ederek sizle paylaşıyorum:
“Sayın İpekçi, Milliyet gazetesindeki yazınızı zevkle okudum. Daima takdirkarı olduğum üslubunuzdan almaya alışık olduğum hazda bu sefer buruk bir lezzet vardı... Size muhtemelen yabancısı olduğunuz değişik bir mevzuyu duyurmak istedim... Yazınızı okuduktan sonra gayriihtiyari gözlerim daldı. Evlendikleri günün sabahında ani aldığı bir emirle uzun sürecek bir vazife için Allahaısmarladık diyen kocasını uğurlarken müşterek hayata karşı ilk isyanı iki damla yaş şeklinde kirpiklerinden süzülen yeni bahriyeli gelinler gözlerimin önüne geldi.
“Aylardır görmediği babasını bir yabancı gibi garipseyen çocukların annelerini; kocasına emredilmesi her an muhtemel olan 6, 7 aylık deniz aşırı bir vazife yanında iki haftada ancak üç gün beraber olmayı Allah’ın bir lütfu sayan kadınları; bir türlü bitmeyecekmiş gibi geçen günlerden sonra kocasının üniformalı koluna girince duyduğu gururla her şeyi unutan, halkın diline pelesenk olmuş parası pul, karısı dul sözünü hakaret sayan hanımları; genç üstçavuşların, üsteğmenlerin, yüzbaşıların gencecik eşlerini hatırladım. Ve gözümün önüne hakları yeniliyormuşçasına bir üzüntü duydum...”
Bir genç kız için bir bahriyeli ile evlenmenin büyük bir fedakarlık olduğunu bilmem anlatabildim mi? Her şeye rağmen bu fedakarlığın en büyük olduğunu iddia edemiyorum. Belki de bu sıfata daha çok layık hanımlar, yabancısı olduğum herhangi bir meslek mensubunun eşleri vardır. Bu vesileyle Dinçer Güner’in kıymetli mesleğinde daima yükselmesini ve eşiyle mesut bir hayat geçirmesini temenni ederim. Hürmetlerimle efendim.”
Dünün ve bugünün tüm bahriyeli eşlerine Cumhuriyet Donanması’na ve Türk toplumuna büyük katkıları için şükranlarımızı sunuyoruz.
NOT: Mavi Vatan Koruyucusu Bahriyemizin
muvazzaf ve emekli mensuplarının eşlerinin
kurmuş olduğu Bahriyeliler Derneği katkılarınızla güçlenecektir.
(http://bahriyeliler.org)