Dr. Doğu Perinçek'in 17 yıl önce Çin Devlet Başkanı'na gönderdiği Kıbrıs Mektubu!
Kıbrıs konusu hakkında Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı ve Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri Hu Cin Tao’ya 2004 yılında mektup göndermişti.
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı ve Çin Komünist Partisi Genel SekreteriHu Cin Tao’ya Kıbrıs Konusundaki 16 Aralık 2004 Tarihli Mektubu şu şekilde:
9. Doğu Akdeniz’de Kuzey Kıbrıs’tan Kuzey Irak’a kadar uzanan hat, hem Türkiye için, hem de dünya için, bu arada Rusya, İran ve Çin için de bir ön cephe haline gelmiştir. ABD’nin Kuzey Irak’ta “Kürdistan” adı altında bir Kukla Devlet kurmuş olması, yani Irak’ı bölmesi ve oraya yerleşmesi, yalnız Türkiye, İran ve Suriye için tehdit oluşturmakla kalmıyor, Avrupa ve Çin dahil, herkesin geleceğini ilgilendiriyor. Türk Ordusu’nun Kıbrıs’tan atılması ve adanın “Birleşik Kıbrıs” adı altında bir ABD uçak gemisine dönüştürülmesi de, en az Kuzey Irak’ta oluşturulan Kukla Devlet kadar tehlikelidir. Çünkü bu batmayan uçak gemisi, ABD tarafından, bölgeye ve bütün dünyaya karşı bir tehdit üssü olarak kullanılacaktır. Kıbrıs’tan Türk Ordusu’nu atma planı, bir ABD planıdır. Avrupa’nın buna ne gücü yeter, ne de imkanları. Avrupa, aynı Yugoslavya’nın ve Irak’ın parçalanması olaylarındaki gibi en sonunda ABD’ye yarayan bir senaryonun içine düşmüştür. Herkes, Kıbrıs meselesini önce kendi güvenliği ve dünya barışı açısından iyi anlamalıdır. Sonradan pişman olmanın bir faydası olmayacaktır.
10. Kıbrıs meselesi, gerçekler açısından da iyi anlaşılmalıdır. Kıbrıs’lı diye bir millet yoktur. Kıbrıs Rumları ve Kıbrıs Türkleri iki ayrı toplumdur. Hiçbir Rum ve Türk, Kıbrıs’ta kendisini “Kıbrıs milleti”nden hissetmez ve “Kıbrıs milleti”nden kabul etmez. Tarih boyunca, Kıbrıs milleti olmamıştır. Kıbrıs’lı olan, yalnız ve yalnız dünyaca ünlü “Kıbrıs eşeği”dir. Tek bir millet oluşturmayan Kıbrıs Türkünü ve Kıbrıs Rumunu, ABD dahil, hiçbir güç tek bir millet haline getiremez. Bunu yapmaya Birleşmiş Milletlerin gücü de yetmez. Annan Planı türünden ABD patentli kağıt tomarlarıyla bir millet üretilemez. Bilindiği gibi milletler, tarihsel süreçlerde, yüzyıllar, hatta binyıllar içinde oluşur; zorlamayla ve yapay olarak oluşturulamaz. Bir Kıbrıs milleti olmadığı için, birleşik bir Kıbrıs devleti olması da, zorlamadır; yapaydır. 1878 yılında Türkiye (Osmanlı devleti) Kıbrıs’ı İngiltere’ye geçici olarak verdi. İngiltere, Birinci Dünya Savaşı’nın başında Kıbrıs’ı ilhak ettiğini ilan etti. Bugünkü durum, İngiliz sömürgeciliğinin kalıntısıdır. 1959-60’ta iki süper devlet arasında Doğu Akdeniz’de oluşan denge nedeniyle yapay bir Kıbrıs devleti kurulmuştu. Ama yapay olduğu için, bu devlet yürümemiştir. Kaldı ki, o devlet de iki toplumlu idi. Yürütülemeyen Birleşik Kıbrıs’ı bugün yine yapay olarak kurmak isteyen, ABD’dir. “Birleşik Kıbrıs”, Rumların Birleşik Kıbrıs’ı olmayacaktır, ABD’nin Birleşik Kıbrıs’ı olacaktır. Ve çok önemlidir: Birleşik Kıbrıs, bölünmüş Türkiye, bölünmüş Rusya, bölünmüş İran, bölünmüş Suriye projelerinin çok kuvvetli bir hamlesidir. Bu nedenle ABD, Kıbrıs’ı kendi askeri işgali altında birleştirerek, Doğu Akdeniz, Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Asya’daki stratejik hedeflerine ilerleme planı içindedir. Bu açıdan Birleşik Kıbrıs, aynı zamanda Çin toprakları içindeki etnik bölücülüğün ve dinsel bölücülüğün de üssü haline gelecektir. Ayrıca Birleşik Kıbrıs, Kıbrıs’ı da birleştiremeyecek, adada eskiden olduğu gibi etnik boğazlaşmaların ve istikrarsızlığın arenasını oluşturacaktır. Kıbrıs’ta boğazlaşma, kaçınılmaz olarak Türkiye ile Yunanistan arasında çatışma demektir. O nedenle küçücük bir adayı birleştirme iddiasıyla ortaya atılan ABD, aslında adadan başlayarak dünyanın her yerine uzayacak çatışma ve istikrarsızlıkların zeminini yaratmış olur.
11. Yukarıdaki tahlil ışığında, tamamen yapay olan Kıbrıs devletini, diğer dünya devletleri gibi değerlendirmek, gerçekçi değildir; yanlıştır. Eğer birleşme olacaksa, doğal olanı Kıbrıs Türklerinin Türkiye ile Kıbrıs Rumlarının da eğer istiyorlarsa Yunanistan ile birleşmeleri ve bütünleşmeleridir. Önünde sonunda gerçekleşecek olan birleşme çift yönlüdür; budur. Orada iki ayrı toplum vardır ve o toplumlar da, iki ayrı milletin, Türk ve Yunan milletlerinin parçasıdır. Doğu Akdeniz’de öyle küçücük bir adanın ayrı bir devlet olarak yaşaması mümkün değildir. Anadolu’nun parçası olan Kıbrıs’tan, Türkiye’yi çıkarıp atmak da mümkün değildir. Türk-Yunan dostluğunu gerçekleştirecek zorunlu çözüm, Kıbrıs’ın iki ülke arasında taksim edilmesidir. Türkiye ile Yunanistan arasında devletleri ve milletleri ayıran sınır, Trakya’dan başlayıp Ege’den geçer ve Kıbrıs’ın ortasında devam eder. Gerçek budur ve bunun hukuken de kabulü kaçınılmazdır. Kıbrıs’ta 30 yıldır süren barış da, bu gerçek temelinde oluşmuştur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra adaya barış ve istikrar gelmiştir.
12. Tayvan, Çin Halk Cumhuriyeti için ne ise, Kıbrıs da Türkiye için odur. Coğrafi olarak, uzun jeolojik yer hareketleri sonucu Anadolu karası ile Kıbrıs arasında bir deniz oluşmuştur ve Kıbrıs hâlâ Anadolu’nun burnunun dibindeki bir uzantısı, bir parçasıdır. Tarihsel olarak bakarsanız, Kıbrıs tarihin hiçbir döneminde Yunanistan’ın olmamıştır; hep Anadolu’nun hakimiyeti altındadır ve en son 1571-1877 arasında üç yüzyıl Osmanlı devleti toprağıdır. İnsan unsuru açısından bakarsanız, orada önemli oranda bir Türk nüfus bulunmaktadır. Siyasal açıdan bakarsanız, Kıbrıs’ın Türk topulumu, Kuzey Kıbrıs’ta bir devlet kurmuştur. Bu nedenlerle Tayvan’ı haklı olarak Çin toprağı ilan eden Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kıbrıs meselesini herkesten daha iyi anlaması gerekir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını kabul etmek ve tanımak, ayrıca bu nedenle de üzerinde düşünülmesi gereken tarihsel bir süreçtir. Çin Halk Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ekonomik ambargolarla, siyasal kuşatmalarla boğmaya kalkışan ABD planları karşısında inisiyatifsiz kalmamalı, Çin’in güvenliği ve Kıbrıs gerçekleri açısından meseleyi yeniden ele alarak gerçekçi çözümler geliştirmeli, bugün en azından KKTC’yi dünyadan koparmaya (izolasyon) yönelik uygulamaları kaldırmaya hizmet eden bir açılım olanağını değerlendirmelidir. Yakıcı hale gelen böyle bir açılım, hem Çin’in, hem Türkiye’nin, hem de bütün dünya güvenliğinin yararına olacaktır.
13. Türkiye’nin bütünlüğü, bugün Irak’ın, İran’ın, Rusya’nın ve Çin’in bütünlüğü demektir. Türkiye’de istikrar, Almanya’da, Fransa’da, Rusya’da ve Çin’de istikrar demektir. Şurası bir gerçektir: Çin’in savunması da, tıpkı İran, Suriye ve Rusya’nın savunması gibi, Türkiye’nin savunulmasından başlamaktadır. Bu nedenle Çin Halk Cumhuriyeti’nin Türkiye’nin toprak bütünlüğünü, millî birliğini ve ekonomik bağımsızlığını ve gelişmesini destekleyen politikalarını, daha cesur, daha aktif ve daha verimli boyutlarda uygulaması, hepimizin ortak çıkarınadır.
Sayın Genel Sekreter,
(…)
Çin ve Türk halkları, bugünkü dünya koşullarında yeniden komşu haline gelmişlerdir. Karşılaştığımız ortak tehdit ve büyük milletlerimizin bağımsız ve başı dik yaşama kararlılıkları, birbirine uzak gibi görünen ülkelerimizi birbirine yaklaştırmış ve aslında komşu yapmıştır. Çin’in Kıbrıs ve Irak’tan başlayan güvenliği ve Türkiye’nin aslında Çin sınırlarından başlayan güvenliği, iki ülkenin geleceğini sımsıkı birbirine bağlamıştır. Asya’nın büyük imparatorluklar geleneğinin ve Asya’nın 20. yüzyıldaki büyük devrimlerinin mirasçıları olan Türkiye Cumhuriyeti ve Çin Halk Cumhuriyeti, hem eski çağlar, hem de yakın çağ tarihi açısından ortak bir kültür mirası üzerinde varolmuşlardır. Dünyanın küçüldüğü koşullarda, bu ortak geleneğin bugün büyük değer kazanan en önemli zenginliği, Asya’nın ırkçılığa ve bölücülüğe hayat hakkı tanımayan birlikte yaşama kültürüdür.
Etnik ayrılıkçılığın, dinsel gericiliğin ve bölücülüğün, Atlantik’in ötesinden güdülen uluslararası terörün Avrasya topraklarında etkisiz hale getirilmesi, hegemonya planlarının önlenmesi, ülkelerimiz için yaşamsal önemdedir.
Gezegenimiz, 500 yıllık Atlantik çağının sonuna gelmiştir. İnsanlık, artık özel çıkarcılıkla ve bireysel mülkiyetle çözemeyeceği sorunlarla yüz yüzedir. Büyük devrimcilerimiz Mustafa Kemal Atatürk ve Mao Zedung’un önderliğinde başarılan Türk ve Çin devrimlerinin, devlet bağımsızlığına, toplum çıkarına, halkçılığa, kamu hizmeti ve kamu mülkiyetine öncelik veren programları, bugün yeniden insanlığın gündemine girmektedir.
Asya’dan yükselen yeni uygarlık, elbette artık mafyalaşan ve çürüyen kapitalist sistemin devamı olmayacak, emperyalist-kapitalizmin çöküşünü paylaşmayacak ve insanlığın ufkunu kamu çıkarı ile açacaktır.
Bizim büyük devrimci önderimiz Atatürk, 1933 yılında geleceğin dünyasıyla ilgili olarak şu öngörüde bulunmuştu:
“Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün Doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. (...) Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini milletler arasında hiçbir renk, dil ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir âhenk ve işbirliği çağı alacaktır.”
Çin ve Türk milletleri, Asya’nın iki kadim ve büyük milleti olarak, Asya’nın yükselen yeni uygarlığına, güneşin yeniden Doğu’dan doğmasına, insanlığın büyük geleceğine, hiç kuşkusuz el ele vererek büyük katkılarda bulunacaklardır.
Çin Komünist Partisi ve Türkiye İşçi Partisi arasındaki kardeşlik ve dayanışma, bu yeni ufukların eşiğinde, milletlerimiz arasındaki işbirliğinin hızla yükselmesinden kuvvet alarak daha da sağlamlaşacak ve bereketli ürünler verecektir.
Sayın Genel Sekreter Hu Cintao,
Bu iletiyi size 17 Aralık 2004 günü Çin Komünist Partisi Dış İlişkiler Bakanlığı ile görüşecek olan İşçi Partisi [Vatan Partisi) Heyeti Başkanı Sayın Daşar Karadağ eliyle sunuyorum.
Yürekten arkadaşlık duyguları ve saygılarımla.
Doğu Perinçek
İşçi Partisi (Vatan Partisi) Genel Başkanı