Küçük dev savaşçı: Başak Eraydın
21 Haziran 1994 yılında Ankara’da dünyaya geldi Başak. Tenis antrenörü olan babanın tek çocuğu idi. Daha 22 yaşında, hikâyesi ise romanlara konu olur.
21 Haziran 1994 yılında Ankara’da dünyaya geldi Başak. Tenis antrenörü olan babanın tek çocuğu idi.
Daha 22 yaşında, hikâyesi ise romanlara konu olur.
Çocukluğu Antalya’nın Kemer ilçesinin Tekirova beldesinde geçti Başak’ın. Babasından olsa gerek, eline aldı tenis raketini…
Sonra hiç bırakmadı. Yeteneği de vardı, seviyordu tenisi. Sevgi, tutkuya dönüştü sonra.
Tenisçi olmak istiyordu ama o küçük ve şirin Akdeniz kasabası buna engeldi. 14 yaşındayken babasının da çabalarıyla İstanbul’da bir tenis kulübünden burs kazanmayı başardı. Hem tenis kariyerini hem de eğitimini bu koca metropolde aldı. Ailesinden uzaktı.
İlk ciddi çıkışını 2010’da yaptı. Avrupa Gençler Şampiyonası'nda teklerde çeyrek finale çıkan ilk Türk sporcu oldu.
Güçlüydü, savaşçı bir ruhu vardı. Korttaki yeteneği herkesin dikkatini çekmişti.
Küçücük yaşta sakatlık ve talihsizlikler yaşayınca kulübü desteğini çekti. Yetmedi 2016 yılının son döneminde yaklaşık 3 yıldır birlikte çalıştığı antrenörüyle yollarını ayırmak zorunda kaldı.
Tenis severler bilir ki, bu sporda sponsorsuz ve desteksiz uluslararası kariyer sahibi olmak neredeyse imkânsızdır. Zira puan toplamak için sürekli yurtdışı turnuvalarına katılmanız gerekir. Ezcümle: Paran yoksa başarı da yoktu.
2017 yılına özel bir antrenörü olmadan girdi.
Özel bir ekibi, fizyoterapisti, danışmanları, asistanları da yoktu.
Reklamlarda oynayacak, güçlü kesimler tarafından kollanacak, medyatik yönleri de yoktu.
Turnuva dışındaki zamanını Barcelona’da Bruguera Tenis Akademisi’nde sürdürüyor, ülkesinden uzakta, yabancı antrenörler eşliğinde turnuvalarına hazırlanıyordu.
Neyse ki, Türkiye Tenis Federasyonu yolculuk ve konaklama giderlerini karşılama kararı almıştı. Başka da bir destek yoktu zaten. Tek bir çıkış yolu vardı. O da turnuvalardan iyi dereceler elde etmekti.
2017 turnuvalarına baba ocağı Antalya’da başladı. Teniste “futures” adı verilen uluslararası turnuvalarda üst üste 3 yarı final 1 final oynadı.
Elemeleri geçti, İtalya’nın Sardinya adasındaki turnuvalara katıldı. Burada da üst üste iki hafta çeyrek final görmeyi başardı.
Nisan ayı geldi.
İstanbul’da düzenlenen Lale Kupası’nda katıldı Başak. Finale kaldı. Çek rakibini 6-3 ve 6-0 gibi ezici bir sonuçla geçmeyi başardı. Şampiyondu artık. Hiçbir Türk tenisçinin bu turnuvada başaramadığını başardı.
Şampiyonluğun ardından yaptığı konuşmada “bu zaferin, kariyerimde yepyeni bir başlangıç olacağına inanıyorum” dedi.
Nitekim öyle de oldu. Başak adeta yeniden doğmuş gibiydi.
Maçlara motiveydi, hırsı bitmek tükenmek bilmiyordu, inatçı ve dirayetliydi. Ne olursa olsun, geride olsa bile mücadeleden vazgeçmiyordu.
Türkiye’de düzenlenen en üst düzey tenis turnuvası olan İstanbul Cup başladı.
Turnuvayı organize eden kuruluş, belirli sayıdaki Türk oyuncuya “Wild Card” (eleme oynamadan turnuvaya katılım hakkı) verilebiliyordu. Tenisseverlerin beklentisi Antalya ve İtalya’da çok başarılı turnuvalar geçiren Başak’a bu hakkın tanınmasıydı. Bunu fazlasıyla hak etmişti.
Ancak öyle olmadı.
Turnuvayı organize edenler Başak’ı turnuvaya doğrudan davet etmek yerine Ukraynalı Yastremska’ya Wild Card vermeyi tercih etti.
Lale Cup şampiyonu Başak, kendi ülkesinde düzenlenen İstanbul Cup’a katılmak için iki ön eleme maçı oynamak zorunda kaldı!
Buna rağmen dünyanın 157’inci ve 160’ıncı en iyi tenisçisini saf dışı bıraktı. Turnuvaya elemeleri geçerek katılmayı başaran ilk Türk tenisçi oldu.
Başak, Wild Card almaya layık görülmediği turnuvaya elemeleri geçerek “söke söke” girmeyi başardı. Kapıdan alınmamış ama bacadan girmişti. Kendi bileğinin hakkıyla, inatçılığıyla İstanbul Cup’a adını yazdırdı.
Turnuvada 4 Türk tenisçi ana tabloda mücadele etti.
Çağla Büyükakçay, İpek Soylu, Ayla Aksu ve Başak Eraydın.
Başak’ın karşısında Bulgaristan’ın 1 numaralı tenisçisi, dünya sıralamasında da 74’üncü olan Pironkova vardı. Bulgar rakibini de devirdi.
Karşısına kendisi gibi genç ve başarılı bir Türk tenisçi Ayla Aksu çıktı bu kez. Ayla’yı da yendi Başak. Çeyrek finale çıktı.
Bu kez karşısında dünya 33’üncüsü Rumen Irina Camelia Begu vardı. Sonuna kadar mücadele etti. İlk seti aldı ikinci seti Tie break’te kaybetti. İzleyiciler ayakta alkışladı Başak’ı. Son iki ayda 150 basamak birden yükseldi. Başak, dünya sıralamasında en iyi tenisçiler sıralamasında 198’inci sıraya yerleşti.
Sıkı durun… O küçücük Tekirova’da yolculuğuna başlayan küçük güzel kız, tek başına verdiği mücadele sonrası dünyanın en prestijli 4 tenis turnuvasından biri olan Roland Garros’a katılma hakkı kazandı. Yani Fransa Açık elemelerine…
Başak Eraydın, “Yerli Serana”mızdı bizim artık.
Küçücük yaşta ailesinden ayrıldı, tek başına mücadele verdi, sakatlandı, talihsizlikler yaşadı ama ayakta kalmayı başardı.
Mayıs ayı sonunda Fransa Açık’ta ter dökecek Tekirova’nın incisi.
Dopinglerle bizlere gurur yerine utanç yaşatan sporculardan değil o. Ülkenin gerçek gururudur. Karakteri de bileği kadar güçlüdür Başak’ın.
Küçücükken tuttuğu o raket, şimdi en güçlü silahı onun… Hem küçük sporculara örnekti, hem milyonlarca lirayı kazanıp da Türk bayrağını dalgalandırmayı dahi düşünmeyen bencil sporculara…
Ders de verdi Başak.
Hem rezalet Türk futbolunu her gün konuşan, başka sporlara bir satır ayırmayan gazetecilere ve televizyonculara; hem de tek başına mücadele verirken yanında olmayıp da, başarıdan sonra tepesine üşüşen dalkavuklara…
Haydi Başak Eraydın! Başarınla hem örnek olmaya devam et, hem dalkavuklara ders vermeye… Bize de büyük bir gurur yaşat. Yüreğimiz bir, inancımız tam!
Erdem Atay
ulusalkanal.com.tr