Kadim Ülker yazdı: Orada bir müze var uzakta

Sivrialan ünlü halk ozan Aşık Veysel’in köyüdür. Üç yanı dağlarla çevrili olan bu köy denizden yüksekliği 1650 metre civarındadır. Bu böyün tarlalarının eteklerinde yaslandığı dağların yüksekliği ise 2000 metrenin üzerindedir

Kadim Ülker yazdı: Orada bir müze var uzakta

Sivrialan ünlü halk ozan Aşık Veysel’in köyüdür. Üç yanı dağlarla çevrili olan bu köy denizden yüksekliği 1650 metre civarındadır. Bu böyün tarlalarının eteklerinde yaslandığı dağların yüksekliği ise 2000 metrenin üzerindedir. Mevsimlerin kavurucu sıcak ve dondurucu soğuğundan buğday, arpa ve yulafın dışında başka tarım ürünü ekilemezdi. Köylüler yazın alabildikleri ürünlerini evlerine yerleştirdikten sonra, eli kazma tutan erkekleri Çukurova’ya bağ bahçe işlerinde çalışmaya giderlerdi. Orada elde ettikleri kazançla gaz, tuz, bez gibi gereksinimlerini karşılarlardı. İyi bir yaşam için ne Çukurova’daki çalışmadan ne de tarlalardan elde edilen kazanç yetmemekteydi. Köyde ileri kademede bir okul bulunmadığından ilkokulu bitiren çocuk dahaortaokul ve liseye gidememekteydi. Köyün önemli kesimi 1960 ve 1970’li yıllarda yurtdışına, diğer bir kesimi ise Ankara’ya göçtüler. Yaşamlarını oralarda sürüdürmekteler.

Bu şartlarda yaşayan köyde bir de Aşık Veysel vardı. Aşık Veysel de bu köyde doğmuş, burada yaşamış, şiirlerini bu köyde yazmış, bestelemiş ve onu ilk defa orada okumuştur. Yurdun çeşitli yerlerinden gelen başta yazar, gazeteci, sanatçı olmak üzere misafirlerini bu köyde ağırlamıştır. Aşık Veysel’in yaşadığı Sivrialan’da bir Aşık Veysel Müzesi 1978 yılından bu yana hizmet vermektedir. Yazın kalabalıklaşan, ancak kışları 10 ile 20 insanın kaldığı Sivrialan’da bulunan bu müze haftanın yedi günü, günde 9 saat açıktır.

Müze Aşık Veysel’in 60’lı yıllardan, hayata gözlerini yumduğu güne kadar yaşadığı evdir. Müzede ünlü ozanın piposundan sazına, kilimine, elbise ve hakkında yazılan çizilen haber ve yorumlara kadar pek çok eşyas sergilenmektedir. Müzeye girince solda Veysel’in odası bulunmaktadır. Odanın sedirini süsleyen kilim, halı ve yastıklar, bir köşesinde ise Veysel’in yatağı bulunmaktadır. Bu odanın karşısındaki odada ise Veysel ve Sivrialan köyüne ait tarihi fotoğraflar müze ziyaretçisini beklemektedir. Bunların içinde usta fotoğrafçı Ara Güler’e ait fotoğraflar özellikle dikkat çekmektedir ve ziyaretçilere 1970’li yıllara kadar köyün görünümüne, insanların yaşamlarına dair görsellikler sunmaktadır. Bir sonraki odada ise Sivrialan Köyü’nde yaygın olan kilim dokumacılığına örnekler bulunurken, evde Veyselli yıllarda kullanılan mutfak malzemeleri dikkat çekmektedir. 1978 yılında hizmete giren müzenin tümü evin kendisiydi.

Müze 2012 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın teminat göstermesiyle İsveç Görme Engellilieri Vakfı’nın da katkılarıyla yeniden restore edildi. İsveç Görme Engelliler Vakfı’nın desteği ile yapılan restore çalışması Aşık Veysel’in evi ile sınırlıdır. Bu restore çalışmaları öncesinde evin arka bölümünde bir amfi tiyatrosu bulunmaktaydı. Bu amfi tiyatrosunun yerine ek bina yapılarak, müze genişetilmiştir. Bu ek bina eski Sivas Valisi Ali Kolat’ın çabaları ve desteği ile yapılmıştır. Ek binanın tanıtımına geçmeden müzenin yeni bir çehre kazanmasında emeği geçenleri anmak gereklidir.

Müzenin yapımı süresinde gecesini gündizüne katan Sivas Müzeler eski Müdürü Ayşegül Canan Ortakçı’yı anmak gerekir, projenin de baş mimarıdır. Ortakçı, bütün mütevaziliği ile başta Sivas Özel İdare, Şarkışla Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığının desteği olmadan, “Dünyada bir tek olan müzeyi gerçekleştirmek mümkün” olmayacacağını belirtiyor. “Devlet elinden gelen herşeyi yaptı ve yapmaya da hazırd” olduğununu dile getirdikten sonra “Hatta Veysel’in çevresinde bulunan evleri istimlak edip, müze çevresini yeşillendirmek istiyorduk” diyor. Bunun için komşularıyla pazarlıklar yapıldığını, ancak anlaşma sağlanamadığını sözlerine ekliyor. Ortakçı “Ana binadan ek binaya geçişte empati yaratabilmek için bir karanlık bölüm planımızdaydı, ancak bunu tam olarak beceremedik” diyerek üzüntüsünü belirtiyor.

Ek bina giriş ve girişin üst katından oluşmaktadır. Üst kat toplantı salonu olarak düzenlenirken, giriş Aşık Veysel’in Veysel olma sürecinde sosyal çevresi ve O’nun felsefesini etkileyen kişi ve kurumlara ayrılmış. Veysel’in Halkevi, Köy Enstitüsü, Hakimiyet-i Milliye gazetesi ilişkisi, şahıslar fotoğrafları ve haklarında bilgiler ile tarihsel akış içinde müze ziyaretçisine sunulmaktadır. Etkilendiği insanların dışında Veysel’in etkilediği sanatçı ve şahsiyetleri burada görmek ve tanımak da mümkün.

Bütün güzelliklerine ve yoğun bilgilendirmeye rağmen müzenin eksiklikleri dikkat de çekmektedir. Ayşegül Canan Ortakçı eksiklikler konusunda biraz dertli. Anlattığı eksikliklerden birisi sazı ve Fikret Kızılok’un kendisine hediye etmiş olduğu altın plak. “Kızılok’un Veysel’e hediyesi olan altın plakı koyamadık, zira müzeye verilmedi” sözlerinden sonra “eksikliklerden birisi de Veysel’in eski bir sazı” diyor. Veysel yeni bir saz alabilmek için elindeki sazını satıyor. Ortakçı “Eski sazın izini sürdük, sazı elinde bulunduran kişi ile konuştuk, müzeye bu sazı katamadık, zira o eski saz üzerinden o kişi para kazanmakta” olduğunu üzüntüyle dile getiriryor. Sergilenen eşyalara dokunulmamasını uyaran bir şiltin bulunmamasının dışında, onlara belli bir mesafede yaklaşılmamasını sağlayan bariyer eksikliği hala göze çarpıyor.

En önemli eksiklik ise Aşık Veysel ve ailesinin uzun yıllar yaşadıkları eski evin bir maketinin bulunmamasıdır. Hatırladığım kadarıyla müzenin bulunduğu bina Şatıroğlu ailesinin altmışlı yıllarda inşa ettikleri evdir. Bu evden önce Veysel dereye yakın, yarın üstünde bulunan taş, toprak ve ağaçtan yapılmış bir evleri vardı. Aşık Veysel şiirlerinin önemli kısmını bu eski evinde yazmış ve bestelemiştir. Köylülerin dört dağ arasından sıyrılıp Çukurova’ya çalışmaya giderken; Veysel köyünde bu evde türküleri ile yaşamını sürdürmeye çalışmıştır. Bu eski ev Veysel’in Aşık Veysel olma sürecinde müze olan yeni evden daha önemli olmuştur. Burada daha uzun süre kalmıştır. Müsede Veysel ailesinin eski evlerinin sadece ufak bir fotoğrafının bulunması azdır, yetersizdir. Veyselin yıkılan eski evinin müze haline getirilmesi mümkün değildir artık. Müzede yıkılmış olan eski evin mutlaka bir maketinin bulunması gereklidir. O evin hiç olmazsa bir maketinin müzede sunulması, ziyaretçiye Veysel’in o güzelim şiirlerini hangi ortamda, hangi evde yaşayarak yazdığını çok çarpıcı olarak gösterecektir. Ufak tefek eksikliklere rağmen Türkiye’nin ortasında dağlar arasında bulunan Sivrialan Köyü’nde bir müze ziyaretçisini beklemektedir.