Muharrem İnce: Davutoğlu ve Babacan demokrasi cephesinde
Sözcü Gazetesi'ne konuşan CHP'li Muharrem İnce HDP'lileri ziyaretini savundu, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan'ın demokrasi cephesinde olduğunu savundu.
Muharrem İnce, CHP’nin Cumhubaşkanı adaylığına göz kırparak “Tekrar aday gösterilirsem hakkın yerini bulacağına inanıyorum” dedi. PKK ile ilişkileri gerekçesiyle gözaltına alınan HDP’lilere sahip çıkan İnce, bu isimlerin terör örgütüyle bağlantılarını görmezden gelip sivil siyaset vurgusu yaptı. Uğur Dündar’ın HDP’li belediye başkanlarıyla ilgisi soru sorarken bu isimlerin görevden alınmasının “toplumu ve siyaseti böldüğünü” savunması dikkatlerden kaçmadı. Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’la ilgili soruyu yanıtlayan İnce, Her ikisini de “Başarılı olsun ya da olmasınlar, tek adam rejimine karşı duruşlarından dolayı demokrasi cephesi içinde değerlendiriyorum” dedi. S-400’lerin çözüm olmayacağını savunan İnce, Doğu Akdeniz’de yaşanan sıkıntının “ABD başta olmak üzere Fransa, İngiltere, İsrail gibi ülkelerle diplomasi içinde” çözüleceğini savundu.
İşte o söyleşiden bazı satırlar:
(U.D.): İktidarın Mardin, Diyarbakır ve Van Büyükşehir Belediyeleri’ne kayyum ataması toplumu da siyaseti de bölmüş durumda. Siz Mardin’e gittiniz ve Ahmet Türk’le görüşerek hükümetin bu tasarrufunu eleştirdiniz. Buna neden gerek duydunuz?
(M.İ.): Sayın Dündar, saydığınız maddelerin ikisi demokrasiden uzaklaşmamızın sonucunda oluştu.
Demokrasinin, hukukun üstünlüğünün esas alındığı bir ülkede seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyum atamak gibi bir rezalet yaşanmaz. Yapılan hukuka uygun olmadığı gibi, ayrıca demokratik de değil. İktidarın yaptığı gibi, terör torbası içinde eritilecek bir konu da değil. Yapılan, Türkiye’de Kürt sorunu ekseninde sivil siyasetin sınırlarını daraltmak, hatta yok etmek anlamına geliyor. Oysa bizim yapmamız gereken terör örgütünün etkin olduğu bu illerde sivil siyaseti desteklemek ve terör karşısında sivil siyasetin aktörlerini seçenek haline getirerek onların demokrasiden yana tavırlarını güçlendirmek olmalı. Kürt sorununu biz sivil siyasetin alanını genişleterek, onu güçlü kılarak çözebiliriz.
Önemli olan demokrasi ve hukuk zeminini kaybetmemektir. Ahmet Türk’e ziyarette bulunmamın nedeni, bu zeminin korunmasına yönelik bir çabadır.
(U.D.):Türkiye siyasetinde kartlar yeniden karılıyor. Görülüyor ki AKP içinden en az iki yeni parti çıkacak. Davutoğlu, ihraç edilmeden kendi partisinden ayrılma yolunu seçti. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu girişimlerin başarılı olma şansı var mı?
(M.İ.): Davutoğlu’nun bakanlık ve başbakanlığını haklı olarak eleştirmeliyiz. Türkiye’nin demokrasisinin dumura uğratılmasında bazen destekleyerek bazen de sessiz kalarak önemli pay sahibi olduğunu mutlaka belirtmeliyiz. Ama onun Başbakanlık’tan ve AKP Genel Başkanlığı’ndan istifa ettirilmesindeki gerçekleri de görmeliyiz. Ona yapılanın, aynı zamanda Türkiye demokrasisine yapılan bir darbe olduğunu o gün söyledik, bugün daha gür biçimde söylemeliyiz. Çünkü Türkiye’de siyasi mücadelenin birinci hedefi, demokrasiyi yeniden kazanmak ve geçmişte görülen eksiklerini gidermektir. Her ikisini de -başarılı olsun ya da olmasınlar- tek adam rejimine karşı duruşlarından dolayı demokrasi cephesi içinde değerlendiriyorum.
‘S-400 BİZİM SORULARI ÇÖZMEZ’
Reklamdan sonra devam ediyor
(U.D.):Türkiye’nin S-400 alması ülkemizin ulusal güvenlik politikalarında radikal bir değişim ya da bir kırılma mıdır? Türkiye gelecekte NATO’dan çıkabilir mi?
(M.İ.): Bu sorun da Türkiye’nin 2007 yılından bu yana izlediği yanlış dış politikanın bir sonucudur. Dış politikada şu dört temel nokta asla ihmal edilmemeli:
Birincisi; ulusal çıkarların her koşulda ön planda tutulması. İkinci nokta; ilişkilerde karşılıklılık ilkesinin uygulanması. Üçüncüsü; uluslararası norm ve standartlara uymayı tercih etmek. Dördüncüsü ise her zaman barıştan yana olmak, barışın korunması için çaba göstermek.
İktidar bu ilkeleri gözetmekten hep uzak durdu. Doğal olarak bu konularda muhalefetten gelen eleştiriler de göz ardı edildi.
Türkiye’nin S-400’leri alması ise birkaç açıdan değerlendirilmeli. Konuyu sadece ihtiyacımız olan savunma silahlarının temini olarak görmemeliyiz. Konu güvenliğimizle ilgili olmakla birlikte, tümüyle politiktir. Türkiye, dışarıdan gelen saldırılara karşı NATO savunma sistemlerinin koruması altında. Ama gördük ki bu güvence tam olarak işlemiyor. Özellikle Doğu Akdeniz’de, Türkiye’ye karşı izlenen politikalarda bunu görmekteyiz. Türkiye’nin kendi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin münhasır ekonomik alanındaki faaliyetleri, bu bölgedeki enerji kaynaklarını ellerinde bulundurmak isteyen ülkeler tarafından tehditlerle engellenmekte.
Yine Suriye’de bizim temel politikalarımız açısından ABD’nin Fırat’ın doğusunda aldığı pozisyon da kendi içinde güçlü tehditler içeriyor. S-400’leri, değişen bu tehditlerle birlikte değerlendirmek gerekir. Ancak şunu da belirteyim ki; kendi başına S-400 almak, bizim karşı karşıya kaldığımız sorunları çözmez!
Gerçekçi olmak zorundayız. Bölgede Rusya ile problem yaşadıkça ABD’ye, ABD ile problem yaşadıkça Rusya’ya yanaşmaktan uzak durmalıyız.
Türkiye’nin Suriye ve Doğu Akdeniz politikasını ülkemizin güvenliğini ve çıkarlarını dikkate alacak biçimde değiştirmesi ve ABD başta olmak üzere Fransa, İngiltere, İsrail gibi ülkelerle yaşanan sorunları geçmişte olduğu gibi diplomasiyle çözmesi gerekir. Çünkü bu ülkelerle bu noktaya gelmemizin nedeni, daha önce yaşadığımız ve halen çözülmeyen sorunlar yumağının mevcudiyetidir.
CUMHURBAŞKANLIĞINA ADAYLIĞIMI NİYE AÇIKLADIM
(U.D.): Cumhurbaşkanlığı seçimlerine daha uzun süre varken ve gündemde değilken cumhurbaşkanlığı adaylığınızı açıklamanız eleştirildi. Buna neden gerek duydunuz?
(M.İ.): Benim şu anda partide sıradan bir üye olmanın dışında bir statüm yok. Ama politikanın içindeyim. Politika, belirlenmiş hedeflere ulaşmak için yapılır. Ben 2014’te genel başkan adayı olduğumu açıkladığımda, partimin önüne “Türkiye’yi CHP yönetmelidir, CHP iktidar olmalıdır” hedefini koydum. 16 Nisan referandumu ile iktidar artık TBMM çoğunluğu içinden çıkmıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi sonucunda belirleniyor. 24 Haziran 2018 seçiminde partim adına cumhurbaşkanlığına aday gösterildim. Kişisel olarak kendimi başarılı görsem de Türkiye’yi yönetme görevini devralamamış olmaktan dolayı kendi kişisel başarımın bir önemi olmadığını düşünüyorum. Ama bu seçimde birçok şeyi başardık. Sosyal demokratlar güçlü biçimde daima halkın değişilebileceğine inanırlar. Bu seçim bu değişimin güçlü işaretlerini bize sundu. Ben tekrar aday gösterildiğimde hakkın yerini bulacağına inanıyorum. Bunlar benim kişisel görüşlerim. Aynı zamanda bugünkü politik faaliyetlerimin amacıdır. Ama partimin bunu nasıl değerlendireceği elbette ki seçim tarihi yaklaştıkça belli olacaktır.