Kanal'ın stratejik çıkmazları

2011 yılında açıklanan Kanal İstanbul projesi yine gündemde. Hükûmet, projenin boğaz geçişlerini rahatlatmasını gerekçe gösteriyor. Aydınlık Gazetesi, projeye ilişkin bir çok soruya ışık tutacak dosya haber dizisine başladı. Projeyi kim finanse edecek? Suyolunun kontrolü kimin kontrolünde olacak? Ekonomiye katkısı olacak mı? Boğazlar ve Montrö Sözleşmesi ne olacak? İşte tartışmanın bazı başlıkları...

Kanal'ın stratejik çıkmazları

Ak Parti, çılgın projesi olarak gösterdiği Kanal İstanbul'da ısrarcı... Ancak projenin hem bilimsel hem de siyasi temellerinde tartışma büyüyor.

Avrupa ile Asya'nın birbirine köprülerle bağlanacağı su kanalı ile yeni bir ada oluşturulması planlanıyor. Bu adanın Türkiye'ye maliyetinin 75 milyar lira olması öngörülüyor.

Türkiye'nin sıcak para sıkıntısı yaşadığı bir dönemde yeniden gündeme gelen Kanal İstanbul'a, yeni rant kapısı olarak bakılıyor. Türkiye yatırım kaynağı bulunmazken projeyi henüz kim ya da hangi ülke tarafından yapılacağı bilinmiyor.

1.5 milyar metreküp arası hafriyat oluşacak. Bu hafriyatın büyük çoğunluğu kanalın Karadeniz’e doğru çıkış noktasında, sol sahilde planlanan kıyı dolgusu yapımında kullanılacak. Proje kapsamında yerleşim bölgeleri ve yat limanları da inşaa edilecek

Projeyle ilgili öngörülerden biri yap-işlet-devret modeli. Bu durumda maliyeti karşılayan devlet, suyolunu kontrol edecek. Karadeniz kıyıdaşı ülkelerin Montrö ile korunan güvenlik talepleri, ABD’nin Karadeniz’e askeri gemilerini sokma isteği düşünüldüğünde bu durumun stratejik tartışmalara ve karmaşaya yol açabileceği değerlendiriliyor.

Uzmanlara göre Kanal İstanbul ile geçişler azalmayacak. Çünki Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı ile İstanbul Boğazından yapılan geçişler her yıl kademe kademe azaldı. İstanbul Boğazından geçen gemi sayısı 2007’de 56 bin 606 iken, bu rakam 2018’de 43 bin 999’e geriledi. Yapımı planlanan Samsun-Ceyhan boru hattı projesi de azalma sağlayacak. Böylece daha düşük maliyetle, boğaz geçişleri rahatlamış olacak.

Tartışmaların yoğunlaştığı bir diğer nokta ise Batı İstanbul Adasının oluşturulması. Eğer kanal üzeri bağlantı hatları kesilirse adada yaşayan 8 milyon nüfusun Trakya kara coğrafyasına erişimi mümkün olamayacak. Aradaki 150 metre genişlik ve 25 metre derinlikteki dev su kanalı bu geçişi engelleyecek.

ÇED raporundaki verilere göre çalışma alanındaki arazi kullanımı dikkat çekici. Alanın yüzde 52’si tarım alanı, yüzde 6.54’ü çayır, yüzde 7.37’si mera, yüzde 6.51’i fundalık, yüzde 3.86’sı orman, yüzde 10.87’si göl. Proje tarım alanlarını üretime katmak yerine yerleşime açacak.

Ekolojik etkinin telefisi mümkün olmayacak. İstanbul’un su kaynaklarından Sazlıdere Barajı yok olacak. Kanalın çevresindeki tarım, otlak ve orman alanları yerleşime açılacak, köyler yok olacak. Trakya'da büyük bir göç dalgası yaşanacak.

Kanaldan akacak Karadeniz suyu Küçükçekmece Gölünü dolduracak. Dip çamurunu da Marmara Denizine taşıyacak. Marmara Denizi daha da kirlenecek.

Siyasi düzlemde ise Montrö Boğazlar Sözleşmesini riske sokacak. İstanbul Kanalı savaş gemilerinin Karadeniz’e geçirilmesi için kullanılabiliyor. Türkiye’nin kendi iradesi dışındaki olaylara sürüklenebilir. Kanal İstanbul, Türkiye’nin Boğazlardaki hükümranlığı yanında Karadeniz’e sahili olan devletlerin güvenliğini de tehlikeye atabilir.

ulusal.com.tr

kanal istanbul cem gürdeniz