“Könü barır geyiknin közinde adın başı yok”
Diz gitmek, düzenin içinde gitmektir, tehlikesiz yollarda koşturmaktır. O zaman size ne ok değecektir, ne balta, ne hançer! Vücudumuzda gözlerinizden başka delik açılmayacak, yara olmayacaktır! Kaşgarlı Mahmut Türk halkının binlerce yıllık düzenle savaş tecrübesini böyle özetlemiş.
Yarın İşçi Partisi’nin 9. Genel Kurultayı Ankara’da toplanıyor.
Üçüncü gün oluyor bugün, Kurultayın tuttuğu cepheyi ilan ediyoruz.
Önündeki yakıcı görevi belirliyoruz, 8. Genel Kurultayın Merkez Yönetimi olarak.
Ve Partimizin kararlılığını, fedai ruhunu dosta düşmana ilan ediyoruz.
Parti nedir, nasıl olur, hangi parti, hangi ruhla Türk milletinin büyük kıyamına önderlik edecektir, mesele budur!
Düz giden geyiğin niçin yarası yok?
Savaş Tanrısı Odin gibi Kaşgarlı Mahmut da bizdendir. Bu yazının başlığı Divan-ı Lügat-it Türk’ten.
“Könü barır geyiknin közinde adın başı yok.”
Günümüz Türkçesiyle şöyle:
Düz giden geyiğin gözünden başka yarası yok.
“Düz giden” ne demek, aslında geçen Pazar, Yatağan işçisinin “tüzsüz” olduğunu anlatırken açıklamıştık.
Düz gitmek, düzenin içinde gitmektir, tehlikesiz yollarda koşturmaktır.
O zaman size ne ok değecektir, ne balta, ne hançer!
Vücudunuzda gözlerinizden başka delik açılmayacak, yara olmayacaktır!
Kaşgarlı Mahmut Türk halkının binlerce yıllık düzenle savaş tecrübesini böyle özetlemiş.
Bütün zaferleri yaralılar kazanır
Bu büyük tecrübeyi, bugün hem İşçi Partisi kadrolarının, hem de önümüzdeki büyük mücadelede yer almak isteyen her öncü adayının çok iyi öğrenmesi gerekiyor.
Parti tartışması, yaşadığımız hesaplaşmanın zaferini belirleyen bir tartışmadır. Doğru çözülmelidir.
Amiral Türker Ertürk arkadaşımız, 30 Ağustos 2013 zafer günündeki yazısında, “ülke felakete gidiyor” saptamasında bulunduktan sonra iktidar seçeneklerini tartışıyor ve bu işin yıpranmamış olanların partileşmesiyle başarılacağını öne sürüyor.
Bu yıpranmış-yıpranmamış sınıflaması çok önemli. Yıpranmıştan kastedilenin İşçi Partisi olduğunu hepimiz biliyoruz, bunu görmezden gelemeyiz. Çünkü önümüzdeki Milli Hükümet mücadelesi bir partinin önderliğinde yürütülecektir.
Dünyada “yıpranmamış” bir orduyla, “yıpranmamış” bir partiyle kazanılmış tek bir savaş, tek bir devrimci iktidar mücadelesi yoktur.
Savaşları daha önce savaşmış olanlar kazanır. Yani savaş tecrübesi olanlar.
Tek at tek mızrakla olmaz!
Ve savaş, tek at, tek mızrakla, yani bireysel olarak yapılmaz, örgütle yapılır. Ordu, ölüm kalım savaşı verdiği için en disiplinli, en sıkı örgütlenmedir.
Dünyada örgütsüz bir halkın kazandığı iktidar mücadelesi yoktur, olamaz. Çünkü iktidar sahipleri, örgütlüdür.
Deniyor ki bizim de partimiz olacak.
Güzel de, ülkenin felakete gittiğini saptıyoruz. Cumhuriyetin kaleleri birer birer yıkılmış, ülkenin tersanelerine girilmiş, ordusunun komutanları esir alınmış, taş duvarlara tıkılmış. Ekonomisi sıcak paranın esiri olmuş. Millet tarikat-cemaat ağlarına hapsedilmiş.
Peki bütün bunlar olurken, bu felaketleri önlemek için Partileşmek görev değil miydi?
Üş kişiniz yok muydu?
Partiyi ne zaman kuracaksınız?
Üç kişiniz yok muydu, 1905 yılı Aralık ayında Şam’da buluşacak?
Bir tabancanız yok muydu üzerine ellerinizi koyacağınız?
Bir Kuranı Keriminiz yok muydu üzerine el basıp yemin edeceğiniz?
Bu ülkeyi felaketlerden, hep o öncü örgütçüler çıkardı!
Şimdi İhanet Paketi açıldı!
Hangi partiyle savaşacağız bu ihanete karşı?
Savaş, acaba sizi bekleyecek mi?
İşçi Partisi göreve!
Yine iş başa düşecek!
İşçi Partisi göreve!
İşçi Partisi’nin yarattığı örgütler, medya organları göreve!
İşçi Partisi’nin önderlik ettiği büyük gençlik hareketi göreve!
Bu durumda, İşçi Partisi’ni yıpranmış ilan ederek hangi mücadeleyi kazanacağız?
Bakın savaşlar, başarısızlıkların pususunda kazanılmaz.
Savaşlar, varolan, geleneği olan, savaş tecrübesi olan örgütlerle kazanılır.
Bireyler, istedikleri kadar kahraman olsunlar, “düz giderler” sonuç olarak. Yani düzenin içinde koşarlar. Çünkü hakim kuvvetler örgütsüz, partisiz kahramanların tehlike oluşturmayacağını bilirler. O nedenle onların gözlerinden başka yaraları olmaz. Hiç yıpranmazlar. Yıpranmadıkları için de önümüzdeki mücadele görevlerini başaramazlar.
İyi ki İşçi Partisi var, onun sayesinde milletimin ve emekçi halkın ve insanlığın hizmetindeyim, kendi adıma konuşuyorum.
“Kemalizm” tutuculaşınca…
Bu gerçekleri en az anlayanların Ordu gibi savaş örgütlerinde yetişmiş askerlerin olması, açıklanmalıdır. Çünkü Kemalizmi tutuculaştığı 1945 sonrası dönemde partisizleşme olarak anlamışlardır. “Örgüt, devlettir. O zaman partiye ne gerek var.” Devrimcilik bitince bu tutucu anlayışa demir atmışlardır.
Kemalizmin devrimci döneminde, büyük amaçlara devrim partisiyle ulaşıldığını unutmuşlardır.
İttihat Terakki’ye de bu açıdan yan bakarlar, çünkü o da yıpranmıştır. İttihatçılığın Mustafa Kemal dahil, Türkiye’de yaşayan her devrimcinin ve devrimci örgütün kökleri olduğunu görmelidirler.
Vatan elden giderken
niçin hâlâ tek at tek mızraksınız!
Hâlâ İşçi Partisi’nde örgütlenmeyen arkadaşlarımıza soruyorum:
- Sizin G günde kuracağınız parti, barikatları aşabilecek mi?
- O parti, Haziran-Temmuz ayaklanmasında ne yapacaktı? Niye halk ayaklanırken partiniz yok? Yıpranmamak için mi örgütsüzsünüz?
- Peki İşçi Partisi olmasaydı hangi parti bu milleti Haziran-Temmuz ayaklanmasında Türk bayrakları altında birleştirecekti? Siz bugün Türkiye’de Türk bayrağını elinize almak için yıpranmayı göze almak gerektiğini hâlâ fark etmediniz mi?
- Peki İşçi Partisi olmasaydı, “Mustafa Kemal’in askeri değiliz” diyen Kemal Kılıçdaroğlu’nu kim Lüleburgaz mitinginde “Mustafa Kemal’in asker” yapacaktı? Bunların partisiz, örgütsüz olabileceğini mi sanıyorsunuz?
- Cevap verin: Vatan elden giderken, niçin hâlâ partiniz yok?
- Ülke parçalandıktan, Cumhuriyete son hançer darbesi indirildikten sonra neyin partisini kuracaksınız?
Bugün en büyük yanlış, barikatları yıkan büyük halk hareketinin kendiliğinden olduğunu savunmaktır!
Geminiz tufanlarda yol alacak
Kafalardaki model çok yanlıştır. Ülke altüst oluşlara giderken, fırtınaları düşüneceksiniz. Geminiz, tufanlarda yol alacak! Hortumlarla, tsunamilerle boğuşacak, öyle değil mi, sayın amirallerimiz? (Bütün amiral ve generallere ve sivil generallere de sesleniyorum)
Geminin kumanda köprüsünü de herhalde güzellik kraliçelerine ve mankenlere vermeyeceksiniz. Tek gözünü savaşta kaybetmiş, siyahla kapatmış veya ayağı kopmuş tahta bacaklı yıpranmışlar lazım size!
Yoksa savaşamazsınız!
Tufanlarda yol alan bir parti gerekli bu millete. O da İşçi Partisi’dir.
Kendisini ispatlamıştır.
Millet, tasavvurların peşinden gitmez.
Milletin önüne, ona önderlik edecek bir parti koyacaksınız. Bugüne kadar koymuş olmalıydınız. Koymadığınıza göre, var olanda görev alacaksınız.
Kavmimizin adı
Almazsanız ne olur?
Siz, bu büyük mutluluktan yoksun kalırsınız.
Yoksa siz sorumluluğunuzu yerine getirmediniz diye, bu millet yenilecek değildir.
Türk kavmi, dünyanın en güçlü örgüt geleneği olan kavimdir.
Bizim kavim adımız tarih boyunca örgütlenmiştir.
Biz örgütlenmiş adındaki kavmin çocuklarıyız.
Og = Boy örgütü.
Oğur, Oğuz= Boylar örgütü.
Törük, Türk = Kurumlaşmış, örgütlenmiş.
Türk olun, kurumlaşın, örgütlenin artık, bu davet bizimdir.
Ne mutlu örgütlenmiş olana!
Doğu Perinçek
Aydınlık