Demirel: Yugoslavya'ya çevrilmiş bir Türkiye'den ne umuyorsunuz? Türkiye'yi Yugoslavya'ya çeviremezsiniz
Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök, 20 Kasım 1998 Cuma günü kaleme aldığı "Böyle bir savaş uzun sürmez" başlıklı yazısında dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile sohbetini yazdı.
Özkök, Avusturya'nın başkenti Viyana'da Imperial otelde Demirel ile sohbetinde, Demirel'in "Yugoslavya'ya çevrilmiş bir Türkiye'den ne umuyorsunuz? Türkiye'yi Yugoslavya'ya çeviremezsiniz" uyarısında bulunduğunu aktardı.
İşte Özkök'ün 20 Kasım 1998 tarihli 'Böyle bir savaş uzun sürmez' başlıklı yazısı
Gece saat 23.00...
Viyana'nın en ünlü oteli Imperial'in müthiş dairesinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'le sohbet ediyoruz.
Demirel operadan yeni dönmüş. Smokininin papyonunu çıkarmış, ayakları önde anlatıyor.
Demirel bu olayın başından beri, tepkici olmaktan çok, sessiz ve temkinli bir anlayış içinde görünüyor.
Sohbette iki hedefe yöneliyor.
Asıl hedefi, Türkiye'nin, ‘‘birinci sınıf vatandaşı’’ olan Kürtler.
Aynı tezi durmadan işliyor:
‘‘Türkiye'de ben Kürt'üm diyenlerle, ben Türk'üm diyenler bin yıldır bir arada yaşıyor. Bu ülkeyi, Kürt vatandaşlar ve Türk vatandaşlar diye bölmek yanlış olur. Bu devlet ülkenin bütün vatandaşlarınındır. Kürt vatandaşlar bu ülkenin birinci sınıf vatandaşlarıdır. Ülkenin her tarafı onların da ülkesidir.’’
BİZ DE MUSTARİBİZ
Peki Kürt vatandaşlara kötü muamele yapıldığı yolundaki Batı iddiaları?
Demirel bu sözlere öfkeleniyor. Beklemediğimiz bir cevap veriyor:
‘‘Şimdi devlet Kürt olan vatandaşına kötü davranıyor da, Türk olan vatandaşına daha mı iyi davranıyor? Bundan biz de mustaribiz. Adamın bir şey için bilgisine başvurulacak. Oraya buraya götürülüyor. Bunları yapanın burnunu sürtmek lazım.’’
Cumhurbaşkanı bu sözlerle devletin bazı uygulamalarına ilk defa ciddi bir eleştiri getiriyor.
Konu, son günlerde Batı basınında çıkan ‘‘Kürt meselesi’’ iddiasına geliyor.
Demirel şu analizi yapıyor:
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ
‘‘Ben Kürt meselesi diye bir mesele kabul etmiyorum. Onu kabul edersen Türkiye'yi bölersiniz. Kürt milliyetçiliğinin karşısına Türk milliyetçiliğini çıkarırsınız. Herkesin olduğu bir Türkiye ile barış sağlarsınız.’’
Kürtler'e haklar?
‘‘Ben Kürt'üm diyen adama, neden sen böylesin diyen mi var? Hayır, sen Türk ırkından geliyorsun diye bir zorlama yapılıyorsa buna önce biz karşı çıkarız. Türkiye'nin her tarafında Doğu'dan gelmiş vatandaşlar var. Onları rahatsız etmeyin.’’
Konu kültürel haklar, mesele Kürtçe'nin kullanılmasına geliyor.
Demirel'in cevabı net: ‘‘Türkiye'de 26 ayrı dil var. Bunlardan birine ayrıcalık tanırsanız, yarın başkaları da gelir.’’
TÜRKİYE BAŞARILI
Abdullah Öcalan'ın Roma'ya gelmesini nasıl değerlendiriyor? Türk politikası bu noktada bir yanlışlık mı yaptı?
‘‘Hayır’’ diye söze başlıyor ve devam ediyor:
‘‘Öcalan'ın Roma'ya gelmesinin ona özel bir güç verdiği görüşüne kesinlikle katılmıyorum. Rusya onu himaye edebildi mi? Avrupa bunu barındıramaz. Bize vermese bile orada duramayacaktır.’’
Cumhurbaşkanı iki şeye güveniyor.
‘‘Biz bu konuda çok güçlüyüz. Bütün ülkelerin teröre karşı imza attığı anlaşmalar var.’’
İki, ‘‘İtalya'nın Türkiye ile vazgeçilmez menfaatleri var’’.
Sonuç şu: ‘‘Türkiye artık bu meseleyi önüne katmıştır. Bu bir başarıdır.’’
SAVAŞ KISA SÜRER
Bu arada bize özel bir bilgi veriyor. Bu olay, İtalya Başbakanı'nın Rusya ziyareti sırasında ‘‘tezgâhlanmış’’.
Cumhurbaşkanı'na, ‘‘Bu mesele ‘‘Apo'yu Arafat, PKK'yı Filistin Kurtuluş Örgütü haline getirir mi?’’ diye soruyoruz.
Cevabı şu oluyor: ‘‘Filistin olayı haline getirmek isteyenler ne diyecekler? Hiç kimse bunu bir pazarlık konusu haline getiremez. Biz kimle oturup müzakere edeceğiz? Hakkâri halkı başka devlet mi istiyor?’’
Bu arada belki de olayın başından beri en ciddi ve ağır uyarısını yapıyor:
‘‘Yugoslavya'ya çevrilmiş bir Türkiye'den ne umuyorsunuz? Türkiye'yi Yugoslavya'ya çeviremezsiniz. Geçmişte bunu savaşla yapmaya kalkanlar başaramadılar. Bugün de Türkiye savaşla bölünemez.’’
Ve arkasından çok ciddi bir uyarı:
‘‘Böyle bir savaş uzun sürmez...’’
Bu cümle, böyle bir ihtimal gündeme geldiğinde Türkiye'nin cevabının çok, hatta çok ağır olacağının ifadesi...
Cumhurbaşkanı, Türkiye'nin asla vazgeçemeyeceği iki temel anayasal şartını bir kere daha ortaya koyuyor:
‘‘Üniter devlet. Bu kavram, ırk farklılığını ortadan kaldırır. Anayasal vatandaşlık ve anayasal vatanperverlik kavramını kabul eder. Öteki ise laiklik. O da inanç farklılıklarını ortadan kaldırır.’’
Öyleyse, Kürtler'e ne haklar verilecek?
‘‘Kişi hakkına evet. Ama Anayasa grup hakkını tanımıyor. Kürt vatandaşlar elbet Meclis'e girecek. Ama Kürt partisi olarak girmeye kalkarsa, öteki de Çerkez partisi olarak girmeye kalkar.’’
TALEBİNİZ VARSA
Ve sohbetin sonunda soruyor:
‘‘Talebiniz mi var? Olabilir. Daha iyi idare, eşitlik gibi. Olabilir. Ama her şeyden önce terör ortadan kalkacak. Terör ortadan kalkarsa, insan hakları ihlalleri de asgariye iner.’’
ATA'YI İNCİTMEDEN OSMANLI İLE BARIŞ
Demirel, ‘‘Cumhuriyet'in 75'inci yılını çok iyi kutladık. Hedeflerimizi çok iyi koyduk. Şimdi hedef geçmişle barışmak’’ deyip, gelecek yılki kutlamalara hazırlandığını söylüyor.
Türkiye gelecek yıl Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunun 700'üncü yılını kutlayacak. Demirel bu konuda şunları söylüyor:
‘‘Atatürk benim için kişi değil, bir kavramdır. Atatürk kavramını zedelemeden geçmişle barışmak lazım. Osmanlı sadece hanedan değil. Vahdettin dışında 36 tane daha sultan var. Bunlar kahramandır. Hanedan Kanuni Süleyman'da bitmiyor. Üçüncü Mehmet de Viyana kapısına dayanmış.’’
Viyana'daki yemekte Avusturya Cumhurbaşkanı, imparatorluk armalı tabakları göstererek, ‘‘Bu tabakları kullanmamı bazıları eleştiriyor’’ demiş.
Demirel de, ‘‘Sultan Vahdettin'e kızıp bütün geçmişe küsmek olmaz’’ diyor.
Onun için, ‘‘İstanbul'u daha fazla kullanmamız lazım’’ diyor.
BABA TÜRK'ÜN SOKRAT'I
Kırgızistan Cumhurbaşkanı Asker Akaev, 29 Ekim kutlamaları için Ankara'ya geldiğinde Demirel'e, ‘‘Siz Türkler'in Sokratesisiniz’’ demiş. Demirel de, ‘‘Biz bayrağı sizin oralardan aldık, Viyana kapılarına getirdik’’ demiş.
Viyana'da müze müdürüne ise, ‘‘Tarihten husumet çıkarmak yanlıştır. Tarihten ders çıkarmak gerekir’’ demiş.
TÜRK ORDUSUNA KAYAĞI KİM ÖĞRETTİ
CUMHURBAŞKANI Demirel Viyana'da müze gezerken, kendisine mihmandarlık yapan öğretim üyesi, ‘‘Türk ordusuna kayak yapmayı Birinci Dünya Savaşı sırasında Avusturyalı subaylar öğretti’’ diyor.
Bunun üzerine Demirel mihmandara çok ilginç bir ayrıntı veriyor. Demirel 1991'de Sıvas'ın Suşehri'ne gitmiş. Vaktiyle Sarıkamış harekâtından sonra orada kayak kursu açılmış. Avcı taburları oluşturulup bunlara kayak dersi verilmiş. Çünkü Demirel'in babası da Kafkas Ordusu'nda subay olarak orada kayak öğrenmiş.
HÜKÜMETE UYARI
Demirel sohbet sırasında üstü kapalı şekilde hükümete de bir uyarıda bulunuyor:
‘‘Avrupa Birliği ile münasebetlerimizi uzun süre askıda tutamayız. Türkiye'nin Avrupa ile birlik olmakta büyük menfaati var. Sanayi mallarının yüzde 75'ini bu ülkelere yapıyor. Yeni komisyon raporu Türkiye'yi 12 ülke içinde saydı. Şimdi 11 Aralık'ta bu rapor doğrultusunda bir karar verilmesi için uğraşıyorum.’’