Bir tutam Levent Kırca

Emine Sağlam Akfırat yazdı

Bir tutam Levent Kırca

İŞÇİ Partisi, 30 Mart 2014 yerel seçimlerde Levent Kırca’ya İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı teklif etmişti. Levent Kırca önce düşünmüş sonra Parti görevi deyip kabul etmişti. Hemen seçim çalışmasına başlamak istiyordu. Ama henüz hiçbir hareketlilik yoktu. Onun için Parti’nin verdiği görev büyük ve önemliydi. Daha seçim kurullarına adaylık başvuruları bile yapılmamıştı. Kırca’nın bu heyecanı ve isteği hepimizi etkiledi. Partimiz, kısa sürede eksiklikleri giderdi. Beni de Levent Kırca seçim çalışmasının örgütlenmesi için görevlendirdi. O dakikadan itibaren Levent Kırca’nın özel kalem müdürüydüm. İl merkezinde yapılan bir toplantıda Kırca ile tanıştırıldık. Yardımcısı olduğumu duyunca gözlerinin içi gülmeye başladı. Ben, “Sanatçı kaprisleri var mıdır? Çalışma tarzı nasıldır?” diye düşünürken, o ayağa kalktı ve içten bir şekilde, sevgiyle sarıldı. Ne düşündüğümü anlamış gibi, “Merak etme çok uyumlu ve disiplinli bir adamım, sizi üzmem” diyerek içimizi rahatlattı. Ekip olarak hepi topu yedi kişiydik. Adayımız çok disiplinliydi. Her sabah buluşma yerimize herkesten önce gelirdi. Biz gelene kadar gelenle geçenle sohbet ederdi. Bizi gördüğünde ‘yaşa baba yaşa’, ‘göreve hazırım’ diyerek yanımıza gelirdi. Bir gün bile “yoruldum, dinleneyim” dediğini duymadık. Seçim meydanlarında tam bir Parti militanıydı. İstanbul’da gitmediği ilçe, gezmediği çarşı-pazar-kahve kalmamıştı. Bıkmadan, usanmadan, yerel yönetim politikalarını anlatır, sonra da halkın oylarına talip olurdu.

YEDİ KİŞİYLE ÖZÇEKİM

Seçim otobüsümüz evimiz gibiydi. Sıcacıktı... Simit yedik, ayran içtik, üzüntülerimizi, sıkıntılarımızı, sevinçlerimizi birlikte yaşadık. Yazılı metinlere sadık kalmazdı. O anda ne hissediyorsa öyle başlardı konuşmaya. Lütfi Kırdar Kongre Salonu’nda yaptığı ilk konuşmaya mizahla başlamıştı: -Adam Arıyoruz... “Evet adam arıyoruz. İşi gücü bıraktık adam arıyoruz. O var. Bu var. Her şey var. Her köşe başı AVM var. Duvarcı, yolcu, mimar, peyzajcı. Her şey var. Hırsız.... En bolu da hırsız. Ülkemizin, kavununun karpuzunun yanında hırsızı da meşhur. “Bir kere evimize hırsız girmişti. Hırsız gaz sıkıp bizi uyuşturmuş. İncik boncuk bir şeyler almış, basmış gitmiş. Polise haber verdik. O zaman polisler Türkiye’nin polisi. Tayyip’in “destan yazan kahramanları” değiller. Henüz Hoca efendininkiler teşkilatı ele geçirip, kumpaslara başlamamışlar. Neyse, yakalamışlar hırsızı ha; o zamanlar Hırsızlar yakalanabiliyordu. Gazeteler yazdı bu olayı, Levent Kırca’nın hırsızı diye. Adam benim özel hırsızım oldu. Aradan bir yıl geçti geçmedi, bu bizim hırsız bir bayram günü çal kapı geldi. Bir kutu da lokum yaptırmış. Belki de onu da Hacı Bekir’den çalmıştır. Abi Allah senden razı olsun. Sayende meşhur oldum, çok daha rahat çalıyorum şimdi. Levent Kırca’nın hırsızı diye kapıları kendiliklerinden açıyorlar. Benimle fotoğraf çektirenler bile var. Hey gidi, sonra duydum bakan olmuş.”

HALKIN İÇİNDE

Sokaklarda dolaşmak, birebir ilişkiye geçmek, Levent Kırca’ya büyük keyif veriyordu. Halkın içinde kendini güvende hissediyordu. Seçim çalışması boyunca Levent Kırca ile yaşadıklarımızdan ve etkinliklerimizden bazılarını, onun anısına, paylaşmak istiyorum. Levent Kırca sanata, resme, heykele olan düşkünlüğünü, entelektüel birikimini, babasından aldığını söylerdi. Kendisine hem annelik hem babalık yapan annesi Bahriye Özbay Kırca’yı her zaman çok sevdiğini söylerken gözleri buğulandı. Sonra birden kendini toparlayıp, gözlerini uzaklara dikerek, refah seviyesi yükselmiş bir Türkiye’de gönül rahatlığıyla sanatını icra edebileceği günlere özlem duyduğunu anlatmıştı.

ÜRETTİĞİMİZ ÇUVALLAR

Levent Kırca ilk ziyaretimizin grevde olan işçilere olduğunu duyduğunda çok mutlu olmuştu. Grev yerinde kendini evinde gibi hissetmişti. Kadın işçiler evlerinden getirdikleri yaprak sarmalarını Kırca’yla paylaştı. Her bir işçinin dertlerini dinledi. İşçilerin ürettiği çuvala siyasi bir anlam katarak, “Biz sizin ürettiğiniz çuvalları Amerikan askerlerinin başına geçirmiştik” deyince keyifli dakikalar yaşanmıştı. ÇOCUKLA DAYANIŞMA Bir sabah, İstiklâl Caddesi üzerindeki Parti binamızın köşesinde küçük bir çocuk darbuka çalıyordu. Bir süre çocuğu izledikten sonra “Sen iyi para toplayamıyorsun ver bakayım darbukayı” deyip aleti çocuğun elinden almıştı. Orada birikenlere yarım saat boyunca müzik ziyafeti vermişti. Gelen geçen “Aaaaa Levent Kırca...” deyip şaşırıyordu. Şapkanın içi para dolup taştı. Kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyenlerden de para alıp hepsini çocuğa vermişti. Çocuğun ve Levent Kırca’nın yüzündeki ifade görmeye değerdi.

YORULAN KOLA ÇÖZÜM

Otobüsümüzde halkı selamlarken sürekli el salladığı için koluyoruluyordu. Arkadaşlar sırayla yanına oturup kolunu onun yerine sallıyordu. Ondan da hoşlanmazdı. Sallama, dinlen derdik”, yok aniden karşımıza halk çıkarsa” deyip sallamaya devam ederdi. Cadde başında durup otobüsün kapısını açtık. Kısa sürede izdiham oluştu.’Yaşa baba yaşa’ diye ortalık yıkılıyordu. Halk, sevgisini ve saygısını gösteriyordu. O gün yüzlercesine muradımızı anlattık. İkramlarıyla karnımızı doyurduk. Suyumuzu ve çaylarımızı içtik. Adayımız sohbetten hiç yorulmuyordu. Bıraksak sabaha kadar devam edebilirdi. Gün bitiminde Kırca’nın değerlendirmesi: “Bir; bugün anladım ki acilen kolumu benzer plastik kol ve el yapmalıyım. İki; otobüs kapılarını açık tutacağız. Halk bizi doyurur da, korur da.”

VATANSEVERLERE VEFA BORCU

Ergenekon tutukluları Levent Ersöz ve Muzaffer Tekin cezaevinden tedavi için Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’ne getirilmişti. Bunu duyar duymaz kendimizi hastanede bulduk. Odalarında tecrit edilmiş, başlarında jandarma, sıkı güvenlik altındaydılar. Askerlerin arasından başlarını uzatarak Kırca ile görüşmeye calıştılar. Kırca uzaktanda da olsa ellerinden yakaladı, sevgiyle sıktı. Duygularını ifade eden mektuplarını, gururla ve umutla bakan gözlerle adayımızın avucuna sıkıştırdılar. Bu mektuplar onun için paha biçilmeyecek kadar değerliydi. Yüzünde komutanlarımızı görmenin verdiği huzur vardı. Bu, Partili bir sanatçının vatanseverlere gösterdiği vefa borcuydu... O sadece seçim programı kaygısıyla hareket etmiyordu. Türk aydınının vicdanının ve kimliğinin nasıl olması gerektiğini o gün bize göstermişti. Kırca için vefa borcu kişisel değildi, aynı zamanda bir vatan sevgisiydi.

VASİYETİ

30 Mart 2014 tarihli Aydınlık Gazetesi’nde Levent Kırca, elli günlük seçim çalışmasını ve duygularını şöyle özetlemişti: “Asla unutamayacağım günler yaşadım. (...) Elli küsür gün... Levent Kırca aramızdan ayrılmadan önce: “Emine arkadaşım, Parti ile farklı düşündüğüm noktalar var ama, ben Partili olarak ölmek istiyorum. Parti’den asla ayrılmam. Partili olmak beni güçlü hissettiriyor” demişti. Öyle de yaptı ve hepimize vasiyetini bıraktı:

Dik durun!

Adil olun, sabırlı olun.

Atatürk’le kalın,

Cumhuriyet’le kalın,

hoşçakalın!..”

Aydınlık

LEvent Kırca