''İnatçı ve hırslı olmalı''

1980 yılının Haziran ayında gazeteciliğe başlayan Faruk Bildirici, gazetecilik mesleğine gönül vermiş, mesleğin her aşamasında çalışmış usta bir gazeteci. Şu günlerde Hürriyet Gazetesi Okur Temsilciliği görevini sürdüren Bildirici, Hürriyet Pazar’da da “Puzzle Portreler” adlı söyleşiler hazırlıyor. Bildirici ile Gaziantep Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen "Sınırda Etik: Savaş, Medya ve Etik" başlıklı panelde yaptığı konuşmadan sonra, okur temsilciliği ve ülke gündeminde yer alan meseleler hakkında sohbet ettik.

''İnatçı ve hırslı olmalı''

Norşin Öncel – Adil Can Sivrikaya

- Gelişen teknoloji ve sosyal medya ile bilgi kirliliğinin arttığı bir gerçek. Bu duruma bağlı olarak, sizce okur temsilcisinin görev alanı genişliyor mu?

- Okur temsilcisi, yeni bir kavram. Okur temsilcisinin görevi, okur ile yazı işleri arasında bir köprü görevi görmektir. Okurun beklentilerini, eleştirilerini gazete yönetimine iletmek, arada çıkan problemlerde bir tür hakemlik yapmak ve tabi ki zaman zaman da yazı işlerinin yaklaşımını okura yansıtmaktır. Yaptığım şey, bu. Son dönemde okur temsilcisinin görev alanı şöyle genişledi: Teknolojinin gelişmesine bağlı olarak gazetenin yanı sıra gazetenin internet sitesine de bakıyoruz. İnternet sitesi de yetmiyor sosyal medya ile de ilgileniyoruz. Bütün dijital medya ve sosyal medyaya birden bakmak gerekiyor. Bu bakımdan görev alanımız genişledi.

- Yeni çıkan iletişim teknolojileri, gazetecilerin özgürlüğünde rol oynar mı?

- Birinci tarafı, özgürlüğün bir anda değil de zamanla olacağına inanıyorum. Gazetecilerin özgürlüğü değil de gazeteciliğin özgürlüğü açısından, önemli bir işlev görmeye başladı. Gazete çıkarmak veya herhangi bir medya organı kurmak, çok büyük paralar gerektiriyor ama şuanda bir internet sitesi açıp orada habercilik yapmak o kadar büyük paralar gerektirmiyor. Bu anlamda gazeteciliğin özgürleşmesine katkıda bulunacağına inanıyorum. İkinci tarafı da, gazeteciliğin maliyetinde baskı ve dağıtım maliyeti çok büyük yer tutuyor. Şu anda Hürriyet Gazetesi'ni internetten abonelere ulaştırdığımızda, hem daha çabuk ulaşmış oluyoruz hem de o baskı ve dağıtım maliyetinden kurtulmuş oluyoruz. Gazeteler, daha az maliyetli ürün haline geliyor. Bu daha az maliyetli ürünü çıkaran gazete patronları, oradan kurtardıkları maliyeti, insana, gazeteciliğe maliyete dönüştürürlerse gazetecilik kazanır diye düşünüyorum. O zaman daha da gerçekten özgürleşmiş olur. Ama bunu yaparlar mı, çok emin değilim.

- 29 Temmuz 2013'te Gazeteci Yavuz Baydar'ın Sabah Gazetesi'nde işten çıkartılmasıyla ilgili yazdığınız “Basın bayramı mıydı?” başlıklı yazı ile Baydar'a destek verdiniz. Gazeteciliğin vazgeçilmezi olarak eleştiri hakkını nasıl görüyorsunuz?

- Eleştiri hakkı, gazeteciliğin doğasında var. Gazetecilik, eleştirel duruş gerektirir. Bugünün Türkiye'sinde, bazı gazeteci arkadaşlar, bazı medya kuruluşları siyasi iktidara, diğer güç odaklarına karşı eleştirel yaklaşım sergilemiyorlar. Yaptıkları gazetecilik, sorgulanır hale geliyor. Muhalefet yapmaktan, siyaset yapmaktan söz etmiyorum ama gazeteciliğin doğasında eleştirel, muhalif bir duruş var. Bunu yapmazsanız mesleğinizi yerine getirmemiş olursunuz. Ombudsmanlığın kendisi de eleştiri üzerine kurulmuştur. Ben her hafta, gazeteleri çıkaran yazı işleri başta olmak üzere yazarları, muhabirleri yer yer eleştiriyorum ya da onlarla tartışıyoruz. Eleştirmemin sebebi de gazeteciliğin meslek etiğinden dolayıdır.

Unesco kuralları, Uluslararası Ombudsmanlar Birliği'nin kuralları, Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi ve onlara ilaveten Doğan Grubu'nun yayın ilkelerini yerine getirmedeki sorumluluğumdandır. Yavuz Baydar arkadaşımız da Gezi Olayları sırasında olayları görmemesi, gördüğü bölümü de provokatif biçimde yaklaşmasını eleştirdi ve ondan sonra işinden oldu. Yavuz Baydar, görev tanımına uygun hareket etmeseydi işten çıkarılması makbul görülebilirdi ama öyle yapmadı. Buna rağmen, Yavuz Baydar'ı işten çıkardılar. Daha önce Yavuz Baydar ile ilkesel düzeyde tartışmıştım. Sabah Gazetesi'nin bir haberini eleştirmiştim, kendisi karşı çıkmıştı. Ama buna rağmen, Baydar'ı savundum. Çünkü inandığım şey şu: her gazetecinin görevi, basın özgürlüğünü, okurların haber alma hakkını savunmaktır. Her gazetecinin görevlerinden biri de fikirlerinin uyuşmadığı halde her gazetecinin yazma özgürlüğünü, gazetecilik yapma özgürlüğünü savunmaktır. Ben de onu bir ölçüde yerine getirmeye çalıştım.

“OKUR TEMSİLCİLİĞİ İLE İSTEDİĞİM ŞEY GAZETECİLİĞE KATKIDA BULUNMAKTIR”

- Okur temsilciliği görevi boyunca, gazete yönetimi ile sıkıntı yaşadığınız konular, sert tepki aldığınız oldu mu?

- Sert tepki olmadı. Çünkü yapı olarak kavgayı çok seven biri değilim. Birisi üzerime geldiğinde geri çekilirim. Kavga etmem ama bu çizgimden de geri çekildiğim anlamına gelmez. Geri çekilirim, kavga etmem ama ardından yeniden tartışırım. Ortamın yatışmasını beklerim. Ombudsmanlıkta da aynı şeyi yapıyorum. Gazete yönetimi ile fikir birliği sağlayamadığımız konular oldu. Bunlar kavga boyutuna varmadı. Sadece gazete yönetimi değil, diğer yazar, çizer, muhabir arkadaşlarla da her zaman tartışmalarımız oldu ama tartışmalar sertleştiği zaman geri çekilirim. Kavganın yaptığımız mesleğe sonuç getirmeyeceğini düşündüğüm için geri çekilirim. Yönetimden ya da yazar arkadaşlardan biri üzerime geldiğinde geri çekilirim, yatışmasını bekliyorum, ona da düşünme imkânı veriyorum ben de düşünüyorum. Çünkü şuna inanırım: Birisi sana karşı çıktığında, 'yanlış söylüyorsun' dediğinde, 'acaba doğruyu mu söylüyor' diye düşünürüm. 'Hayır kardeşim, ben haklıyım' diye üstüne gitmem. Çünkü ben gazeteciyim ve bilginin, doğrunun sürekli sınanması gereken bir meslekten geliyorum. Bir kez daha düşünüp, haklıysam da 'hayır kardeşim, şunlardan dolayı haklıyım, gerekçelerim budur' dediğimde mesele daha doğru bir tartışma zeminine geliyor. Buna rağmen tabi ki anlaşamadığımız problemler oldu. Okur temsilciliği ile eleştiriler üzerinden yapmak istediğim şey, gazeteme ve gazeteciliğe katkıda bulunmaktır. Ben bir şey söyleyeyim, başka birisi başka bir şey söylesin ki gazetecilik biraz daha hatasız yapılmaya başlansın. Bu yüzden, kavgaya girmeden düşüncelerimi anlatmaya çalışıyorum.

- Hiç sansüre uğradınız mı?

- Bazı gazeteci arkadaşlarımı yazılarında reklam unsuru olması ile ilgili eleştirdim. Gazeteciliğin gerçeği aktarma işi olduğuna inandığımdan dolayı, başka birtakım faaliyet alanlarının bizim alanımıza gölge düşürmemesi gerektiğini inanırım. Reklamcılık başka bir iştir, halkla ilişkiler başka bir iştir, gazetecilik başka bir iştir. Ama reklam ile gazetecinin haberi veya yazarın yazar iç içe geçmişse okur temsilcisinin müdahale etmesi gerekir. Yer yer bunu yaptım ve burada sorunlar yaşadım.

- Ülkemizde okur temsilciliği genel olarak, okurun ilettiği görüş ve önerileri gazete yönetimine ileten kişi olarak bilinmektedir. Sizin gözünüzde farklı bir okur temsilciliği var mı?

- Sadece okurların görüşlerini iletmiyorum. Birkaç açıdan yapıyorum. Gazete yönetimine, genel yayın işlerini toplayıp, aylık raporlar yazıyorum. Gazete promosyonları, ilanlardaki vb. hataları aktarıp, düzelmesini sağlıyorum. Amerika'da ombudsmanlar, gazete yönetimine bağlı değil gazetenin dışından insanlar oluyor. Ben Hürriyet yönetiminden maaş alıyorum. Bir Hürriyet çalışanıyım ama Hürriyet'in yaptıklarını eleştiriyorum. Bu pozisyondayım. Amerika gibi bazı ülkelerde de ombudsman dışarıdan birisi oluyor. Dışardan bir kurum ona para veriyor ve bağımsız olarak eleştiriyor. Bizim ülkemizde, benim ve diğer ombudsman arkadaşlarımın yaptıklarının daha gerçekçi olduğuna inanıyorum. Çünkü dışarıdan birisinin eleştirileri, tahammül sınırlarını zorlayabilir. Hürriyet çalışanıyım, gazetenin çalışma mekanizmasını, insanların yorgunluklarını, sorunlarını da biliyorum. Daha rahat ortak dil tutturabiliyoruz.

“TARAFIM, GAZETECİLİK”

- Kendinizi tarafsız olarak niteleyebilir misiniz? Neye göre tarafsızsınız?

- Bir sorunla karşılaştığımda o sorunların çözümü konusunda tarafsızım. Okur ile konuşurken yüzüm okura dönük, yazı işleri ile konuşurken de yüzüm yazı işlerine dönük. Ama sorunlar ile karşılaştığımda Hürriyet mensubu olmanın dışına çıkıp, dışarıdan biri, nesnel bir göz ile bakmaya çalışıyorum. Tarafsızlığım o benim. Olgulara bakarken tarafsızım ama genel olarak durduğum yer, tabi ki taraf. Asıl taraf olduğum yer, gazetecilik. Gazeteciliğin olgusu, bu mesleğin doğru ve düzgün yapılmasıdır.

- Gezi olayları sırasında, haberlerinizi aktarırken nasıl bir yol izlediniz? Ombudsman olarak gelen tepkilere gazete yönetimi nasıl cevap verdi?

- Gezi olayları, birçok konuda yeni bir milat olması gibi Hürriyet için de yeni bir milat oldu. Gezi olaylarına kadar Hürriyet'e gelen tepkiler 'siz siyasi iktidara çok yakınsınız, siyasi iktidarı yeterince eleştirmiyorsunuz', iktidarı eleştiren bir pozisyon almadınız şeklindeydi. Gezi olaylarının birinci haftasından itibaren, bu değişti. Hürriyet kendi klasik okurları ile yeniden bütünleşti. Hürriyet'in Gezi olaylarını verişinden, daha mutlu bir okur ortaya çıktı. Ama üçüncü haftadan itibaren, karşı eleştiriler gelmeye başladı. İktidara daha yakın olan kişilerden, 'siz haberleri taraflı veriyorsunuz' eleştirileri gelmeye başladı.

Gezi olaylarının başlangıcından bugüne kadar -ki özellikle son olaylar sırasında- eski Hürriyet okuru gazetesinden daha mutlu. Bu sayede bana verilen bilgilere göre, Hürriyet'in promosyon için gazete almayan okur kitlesi yeniden artmaya başladı.

“GAZETECİ İNATÇI VE HIRSLI OLMALI”

- Genç gazetecileri ileride ne gibi zorluklar bekliyor?

- Eskiye oranla çok daha sert bir rekabet ortamı var. Benim dönemimle kıyaslanamayacak biçimde mesleğe girmek isteyen iletişim fakültesi mezunu çok insan var. Dolayısıyla söylemek istediğim en önemli şey, bu rekabette donanımlarını daha iyi yüklenmeleri gerekiyor. Donanımlı olmaları gerekiyor ki bu rekabet ortamında öne çıksınlar. Bir de gerçekten inatçı, hırslı ve bu mesleği seven insanlar olmaları. Çünkü bu meslek sevilmeden yapılacak bir meslek değil.

- Sizce yeni medya gazeteciliği, geleneksel gazetecilikte bir adım önde mi?

- Daha hızlı tabi ki. Gezi ve Uludere olaylarından ilk bilgiler, sosyal medyada çıktı. Önde değil ama yeni medyanın daha hızlı olmakla birlikte birbirlerini bütünleyen alanlar olarak görüyorum. Yurttaş gazeteciliği, sosyal medya, internet medyası, geleneksel medya birbirini bütünlüyor. Eskiye oranla haber kaynaklarının daha da çeşitlendiği ve bilginin insanlara sunumunun da arttığı kesin. Dünyanın her yerinden Türkiye ile ilgili haberleri hızlı bir biçimde almak işi kolaylaştırıyor. Diğer yandan, onların da daha bilinçli, seçici bir izleyici olmasını zorunlu kılıyor. Daha bilinçli, daha seçici olmazlarsa da bilgiyi nereden seçeceklerini bilemeyecekler.

ulusalkanal.com.tr