Muharrem Yerli ''Bugünler de tanımanız gereken insanlar...''
Aydınlık Gazetesi'nin 100. yılını kutlaması üzerine Ulusal Kanal Programcısı Muharrem Yerli bir metin kaleme aldı. Yerli, ''Bugünler de tanımanız gereken insanlar...'' başlıklı yazısı ile Aydınlık ve Aydınlıkçıları anlattı.
Muharrem Yerli / Ulusal Kanal Programcısı
BUGÜNLER DE TANIMANIZ GEREKEN İNSANLAR...
Hepinizin hayatında
"Keşke daha önce tanısaydım"
Dediğiniz insanlar olmuştur.
Ben size işinizi kolaylaştıracak, bir çerçeve vereceğim.
İçini bir ressam gibi doldurmak size kalsın.
Bu adamlar ileride size çok lazım olacak buna inanın..
Mesela;
Bakamıyorsun adamına,
Ne kadınına..
Kaşı Aydın,
Gözü Aydın..
Ağızlarında sözü Aydın,
Gülüşü, duruşu Aydın..
Oturuşu kalkışı Aydın.
O yatsın, sen seyret;
Sanırsın, ay uzanmış yatağa..
Uyanışı bahara benzer;
Dağ/taş çiçeğe durur yüzünde.
Geleceğini duysan,
Kurbanı alır, yola çıkarsın.
Gidişine yüreğin sökülür gürültüyle..
Güneş buluta girse,
Ay yüzüne doğar gün orta vakti..
Gece katran olup aksa üstüne,
Ve çıyanlar dayansa kapına,
O,
Çobanyıldızı olup doğar pencerenden
Ve sen sanırsın ki;
Gece güneş geçiyor gökyüzünden…
Alnının çatısına,
“Kansersin” desen,
“Hangi işgalci yenilmedi ki..” der sana..
“Aşk” desen
Heybesinin bir gözünden çıkarır Aslı’yı,
Karşısına oturtur Mecnun’u..
“Bunlar birbirinin değil..” demeye kalksan,
“Mesele burada zaten” der..
Aslı, Mecnun’a sorar Kerem’ini,
Mecnun, Aslı’dan öğrenir Leyla’sını
Ve..
Buradan kurar denklemi;
Amerika’nın kiralık Başbakan’ına,
Uçak düşüren imam pilotu,
Pensilvanya’nın alnına çakar bir paslı çivi gibi!
Aslı olur ülkesi,
Mecnun olur komşusu.
Oturtur masaya
Güney’den, İran gelir Kerem gibi,
Kuzey’den Leyla..
Haber salınır dağları delen Katar ile Ferhat’a, Şirin’e..
Şam’dan gelir
Tahir ile Zöhre..
Bulurlar birbirlerini
Birbirlerine mecbur sevdalılar..
Sonra..
Sonra, uyandırır üç deniz ortasında,
Başı Marmara deniz tüyünde yatan ülkesini..
Silivri yerinden sökülür;
Arşimet’ten bilir “dayanak” noktasını
Ve Sirkeci’den bakar;
Boğazına düğüm gibi dizilenlere,
Anıtkabir’in mermer merdiveninden söyler
Zamanında söylenen sözün, tekrarını
Ve..
Nazım’ın kısrağının üstünde girer,
İsviçre Mahkemesi’nin kapısından..
Cemal Süreyya kıskanır savunmayı,
Koç Köroğlu olup çıkar kapıdan..
Korku bir bulut gibi kayar,
Bolu Dağı’ndan Kandil’e..
Karayılan ağlayarak girer deliğine..
Filikalara yönelir güvertede,
Biden Mürettebatı..
Onlar sıçan deliği arayadursunlar,
Ben size bir sır vereyim:
Olandan değil,
“Olacaklar”dan bahsediyorsa biri,
Gelenden değil,
“Gelecek”ten
Gidenden değil,
“Gidecek”lerden söz ediyorsa karşınızdaki,
Ve
Umut akıyorsa dilinden,
Dağıtıyorsa bir rüzgar gibi kara bulutları başınızdan,
Yüzüne yüreğinizle bakın,
Bir Aydınlıkçı’dır konuştuğunuz.
Ve iyi belleyin o yüzü;
Düşman gövdesiyle çıktığında karşınıza,
Çıkıp yüksek bir yere,
Ne yapacağınızı söyleyecek kişidir o…
Sınamak için sorun mesela;
“Neye feda etmek istersin canını”
Diyecektir ki sana:
“İşgal altındaysa vatanın, hiçbir şeye!
Uğrunda ölünecek, hiçbir şey senin değil,
Vatanın ayak altındaysa..”
Ve o bilir ki:
Zam da gelir, zulüm de geçer
Ama vatan gitti mi gelmez geri..
Yoksa yazar mıydı devrim ordusu dağa/taşa;
“Önce Vatan” diye..
Diyeceğim şu;
Gün gelir, çağırırsa seni bir Aydınlıkçı,
Son kavgaya,
Zaten kendisi “bar başı”na gider gibi gittiğini göreceksin.
Git.. durma “omuzbaşı” ol..
Bil ki;
Bu kavga O’nun iktidar kavgası değil,
Senin insanca yaşaman kavgasıdır..
.. Ve şunu bilmeni çok isterim;
Geç bir Aydınlıkçı Ordusunun karşısına
De ki :
"Demir bizim, kömür bizim
Bağda elma bizim, üzüm bizim,
Deniz de balık
Uçurtması gökte çocuk bizim,
Dilencisi sokak bizim.
Okuyan bizim, yazan bizim,
Aşure kaynayan kazan bizim.
İlim bizim, irfan bizim, bilim bizim
Dere bizim, ırmak bizim çay bizim
Yedi bölge dört iklim,
Ardahan'dan Edirne'ye koşan tay bizim,
Kerem'in yüreğine çekilmiş yay bizim.."
Geç Aydınlık ordusunun karşısına,
" Bağımsızlığımız,
Ve Hürriyetimiz
Ve onurumuz için,
Bu Ordu'dan
Ölecek sadece
Biri lazım! "
Bir Aydınlık Ordusu aynı anda,
Ve tek sesle
Bir adım öne çıkmazsa,
Namerdim!..