Sonunda Levent Kırca'nın da kaseti çıktı!..
"Bir kasetim bile yok" dedi adam... "Çünkü" dedi o adam, "Bu memlekette kaseti olmayanı adam yerine bile koymuyorlar.."
Ve "adam" çok iddialı konuştu; "En kısa zamanda ben de bir kaset çekeceğim..."
Siyasetteki kirlenmenin derin paradoksunu bu hicivle dile getiren o adamın kasetini aslında binlerce kişi az önce izlemişti!.. Hem de kendisi daha sahneye çıkmadan...
İstanbul'un kangrenleşmiş sorunlarını bir mizahçı nasıl en keskin ve en vurucu biçimde deşifre eder; işte o adam bunu, Orhan Veli'nin "İstanbul'u Dinliyorum" şiirinin müthiş bir uyarlamasıyla yaptı...
Yani çarpık kentleşmeye, vurgunculuk ve kirliliğin pis kokularına (özellikle de gaza), rantçı ve de kuru gürültüye dikkat çekerek...
"Mutlu insan, mutlu şehir" temasıyla dikkat çeken o kaset, önce kendisinin, sonra da Atatürk'ün, "Ne mutlu Türküm diyene" sözleriyle biterken, alkış tufanıyla sahneye çıkan adam Levent Kırca'dan başkası değildi...
İşçi Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Levent Kırca, kendi çektiği aday tanıtım kasetini Lütfi Kırdar Kongre Sarayı'nı dolduran binlerce partilisinin yanı sıra canlı yayın üzerinden milyonlara da izletmişti... Herkes çok etkilendi... Çünkü içinde ne ahlaksızlık vardı ne vurgun, ne rantiyecilik vardı ne kent suçu, ne takiye vardı ne de hırsızlık!..
Siyasetin, "benim hırsızım iyidir" hastalığının pençesinde kıvrandığı şu günlerde, Levent Kırca'nın aday tanıtım kasetini izleyin ve siyasetin reyting rekorlarını kırdırın!!!..
Bilmem anlatabildim mi?..
BDP'nin kaseti 'ham' yapar!..
Anlaşıldı; 12 yıldır cezaevinde olan birinin, sorgulama-ifade-itiraf üçgeninde nasıl bir ruh halinde olduğunu zaten kitleler bilemezdi...
Ta ki İşçi Partisi, Öcalan'ın İmralı'daki sorgu kasetlerini yayımlayana kadar... PKK-BDP çevreleri kızgın; "irademiz Öcalan" sloganlarıyla büyük bir lider gibi lanse edilen Öcalan'ın, sorgucu askerler karşısında ayaklarını uzatarak kahkahalarla gülmesine şaşıyorlar...
"Apo"nun kendi arkadaşlarını "korkunç adamlar" diye tanımlaması, "göreve hazır" olduğunu bildirmesi ve daha da kötüsü, "taşeron" olduklarını söylemesi kafalardaki Öcalan imajını yerle bir ediyor...
BDP'liler de PKK'lılar da şaşkın... Görüntülerin "montaj" olduğunu iddia ediyorlar... Çok merak ediyorum; İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey, "kasetin 'ham' halini BDP'lere vermeye hazırız" diyor da BDP'liler bu kaseti alıp izleyebilecekler mi acaba?..
Tam da açılım döneminde, lider yaratma stratejisi gerçeğe gözleri kapatmayı gerektiriyorsa, hiç sanmıyorum?..
Kimler dinlendi kimler...
AKP ile cemaat arasındaki çatışma derinleşirken, Erdoğan'ın ısrarla "şantaja devam ediyorlar" diye isyan etmesi dikkatleri kaset işlerine yoğunlaştırdı... Erdoğan kaygılanmakta haklı; çünkü her gün yeni bir tapesi yayımlanıyor...
AKP medyası bir yandan polisteki istihbarat arşivinin kopyalanarak ABD'deki üç merkezde toplandığına dikkat çekerken, dün ise Emniyet'in, kimlerin dinlendiğini saptamak için her kentte 30 müfettiş görevlendirdiğini yazdı...
Seçim öncesi hem kasetlerin çok kişiyi yıpratacağı hem de kasetçilerin çoğunun canının yanacağı belli de AKP medyasının yayınları önemli bir ayrıntıyı da dışavuruyor; tam bu dönemde Baykal kasetinin izleri de yakalanırsa kimse şaşmasın!.. Asıl deprem o zaman!..
Sarıgül'ün derin hesabı!...
CHP'de, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere ilçe belediye başkan adaylarının açıklanması yeni bir fırtınaya yol açtı... "Atatürkçüler yine tasfiye edildi" tartışmaları krizi haber veriyor...
Çünkü "Yeni CHP"deki kimilerinin asıl hedefi, "2010'un Atatürkçü, ulusalcı CHP'sini tamamen silmek" olduğu için sırada belediye meclis üyelerinin tasfiyesi de var...
CHP'de, örgüt, delege ve vekillerden sonra dördüncü tasfiyenin artçı depremlere yol açıp açmayacağı görünecek de şu Mustafa Sarıgül'ün "olası bir kurultay için" İstanbul'da partiyi tamamen ele geçirme, CHP örgütlerini bertaraf etme operasyonuna ne demeli?..
Köşe yazarları kuşatma planını dün yazmıştı; "Sarıgül, İstanbul'daki garantili ilçeleri belirleme şartıyla aday olmuş..."
Bu bile kiralık kalemlerce "kurtarıcı" gibi gösterilen Sarıgül'ün takiyesini gözler önüne seriyor... CHP tabanı Sarıgül'den Sultanbeyli, Esenler, Fatih, Bağcılar, Arnavutköy, Üsküdar gibi AKP'nin kalelerinde varlık göstermesini bekliyor...
Yoksa; CHP için kazanılması zaten garanti olan ilçeler üzerinden kahramanlık yapmak yalnız komiklik değil, sinsiliği ve derin kurultay planını da tarif ediyor...
Kumpasın ortakları!..
Başbakanın danışmanı Yalçın Akdoğan, "Milli orduya kumpas kurdular" dememiş miydi?..
Başbakan Erdoğan, "Sahte belgelerle yargılama yapmışlar" diyerek hukuk rezaletine ve tertibe dikkat çekmemiş miydi?..
AKP medyası, "Ergenekon" ve "Balyoz"daki tutuklamalara gerekçe sayılan CD'lerdeki sahteciliğe dikkat çeken manşetler atmadı mı?..
AKP kalemşorları, "bu kadarı da olmaz" diye çark etmediler mi?.. Televizyonlarda "Ergenekon" tertibini savunan ROK bile, "Bizi de yanıltmışlar" diye itiraf da bulunmadı mı?..
AKP cenahı aylardır "Ergenekon" ve "Balyoz"un arkasında cemaatin olduğunu söylemiyor mu?.. Hatta başbakan ve kurmayları cemaate, "Çete, kumpas, cunta, paralel, tehdit" diye taarruzda bulunmuyor mu?..
Peki, "Ergenekon" ve "Balyoz"un bir "tertip" ve "kumpas" olduğu bizzat tertipçilere destek verenler tarafından bile deşifre edildiğine göre, AKP "uzun tutukluluk" meselesinde niçin halen takiye yapıyor?.. Tertiple zindanda tutulan yurtseverlerin kelepçesini niçin sıkıyor?..
Tertibin ortağı oldukları iyice ortaya çıkar diye mi?.. CHP ile MHP bu tuzağı çökertmezlerse yazıklar olsun...
AKlama mizanseni!..
Başbakan Erdoğan, "Bu mu sağlıkta çağ atladığını iddia eden Türkiye" başlıklı bir habere kızınca, Habertürk 3 muhabirini işten çıkartmıştı...
Niçin mi anımsattım bu rezaleti?.. Çünkü AKP de, medyası da sağlık skandallarına tahammül edemiyor; kimi sansürle tasfiye ediyor, kimi de AKlama-yıkama yapıyor!..
Van'da bürokrasinin ihmali yüzünden karlı yollar açılamayınca hastaneye götürülemeyen ve yaşamını yitiren 3 yaşındaki Muharrem'in cenazesi çuvalda taşınınca infial yaşanmıştı... Dinci Vakit gazetesi çok büyük bir gazetecilik başarısına (!) imza atmış!!! Vakit muhabiri, kar nedeniyle güçlükle ulaşılan köye gitmiş ve Muharrem'in ailesiyle konuşmuş...
Gazetenin iddiasına göre, "Muharrem'in çuvalda taşınması mizansen"miş!..
İyisi mi bu medya aklamacılığına meşhur "ne zaman adam oluruz" sorusuyla yanıt verelim; "Van'da çuvalda taşınan çocuk kadar, İstanbul'da çuvalla çalınan paraları da adam gibi takip ettiğin zaman!.."
Mehmet Faraç
Aydınlık