Sosyalist Yugoslavya’nın kurucusu Tito'yu 35 yıl önce kaybettik

Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti kurucusu Mareşal Josip Broz Tito’yu, 4 Mayıs 1980 günü kaybetmiştik.

Sosyalist Yugoslavya’nın kurucusu Tito'yu 35 yıl önce kaybettik

Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti kurucusu Mareşal Josip Broz Tito’yu, 4 Mayıs 1980 günü kaybetmiştik. Büyük devlet adamı ve sosyalist önder Tito, İkinci Dünya Savaşı’yla dağıtılan ve birbirine düşürülmeye çalışılan ‘Güney Slavları’ Yugoslavya’yı Nazi işgalinden kurtardı ve sosyalist devleti kurdu. Ne acıdır ki, onun bağımsız ve başı dik Yugoslavyası bugün tarih oldu. Kanlı boğazlaşmayla tekrar koparılan Yugoslav halkları, onu her geçen gün daha fazla arıyor.

ÇELİĞE SU VEREN ÇOCUK

15 çocuklu fakir bir köylü ailenin yedinci çocuğu olarak 1892 yılında, Hırvatistan’ın Kumrovec (Zagreb yakınında) şehrinde dünyaya geldi. Babası Hırvat, annesi Sloven’di. Çok küçük yaşta çalışma yaşamına atıldı ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde fabrikalarda çalıştı. Sendikacılık ve siyasi faaliyetlere girdi. Cihan Harbi’nde, Avusturya- Macaristan ordusunda görev yaptı. Siyasi nedenlerle tukuklandı. Savaşta kahramanlık gösterdi. Yaralandı. Ruslara esir düştü ve ihtilalden sonra Bolşeviklere katıldı. Üç yıl iç savaşta görev aldı. Ülkesine gelerek Yugoslavya Komünist Partisi’ni kurdu. O artık yaman bir sosyalistti. 1928 yılında tutaklanarak altı yıl hapse mahkûm edildi. 1934 yılında hapisten çıktı. Bu dönemde gizlice İstanbul’a gelerek bir süre kaldığı biliniyor. Yugoslav kaynakları da bunu doğruluyor.

İSTANBUL’A GİZLİCE GELDİ

Tito’nun 10 yıl yeminli tercümanlığını yapan İlhami Emin, Aksiyon dergisine verdiği mülakatta onun Türkiye’ye kaçış hikayesini şöyle anlatır: “Türkiye’yi iki kez daha ziyaret etmiş. İlk resmî ziyareti 1950’li yıllarda. Türkiye’ye ilk gelişi ise, 1936’da olmuş. Sahte pasaportla, bir Rus gemisiyle İstanbul’a gelmiş. Pera Palas Oteli’nde kalmış. Sonradan Park Oteli’ne yerleşmiş. Fiyat daha elverişliymiş. İki ay süresince Zagrep’den yeni pasaport bekleyen Tito, İstanbul’un hemen her yerini gezmiş ve görmüş. Şiş kebabını çok sevmiş. Mihmandarlığını bir Boşnak yapmış. Zagrep’ten yeni pasaport gelince Hırvatistan’ın başkentine iner ve gazetelerden “Gibraltarda, bir gemide, büyük bir Rus casusunun arandığını; ancak son anda kaçtığını” okuyunca, kahkahalarla gülmüş. Çünkü aranılan gemi kendisinin yolculuk yaptığı gemiymiş, aranılan “Rus” casusu ise kendisiymiş.” (Aksiyon, 23 Ocak 2006)

Tito’nun tarihsel olarak sahneye çıktığı yer ise 2. Dünya Savaşı koşullarıdır. Almanya, Yugoslavya’yı 6 Nisan 1941 günü bombalamaya başladı. Krallık Yugoslavyası 17 Nisan günü teslim oldu. 8 Temmuz günü de Yugoslavya parçalandı. Tito ve yurtseverler ise işgale karşı halkı ‘Vatan Cephesi’nde birleştirdi.

NAZİLERE BÜYÜK TOKAT

“Partizan” denilen bu kuvvetler, yıpratıcı gerilla savaşını başlattılar ve Yugoslav dağlarını Nazilere dar ettiler. Almanlar savaş süresince burada 33 tümen kaybetti. Partizan Tito, halkı ve askerleriyle birlikte omuz omuza savaştı. Zor süreçte yaralandı ama yılmadı. Onlara moral verdi. Çelik disiplinle zoru başardı. Hitler onu yakalamak için başına 100 bin Alman Markı ödül koydu. 1943 yılında Mareşal oldu, 1944 yılında Alman kuşatmasını yararak onları sürmeye başladı. 1945 yılında da Devlet Başkanı oldu. Savaş içinde dağılan Sırp, Sloven, Hırvat, Boşnak, Arnavut ve Türkleri ‘Güney Slavları’ manasına gelen ‘Yugoslavya’ isminde tekrar birleştirdi. Yeni devlet altı federe devlet ve iki özerk yönetimden oluştu. Bayrağının ortasında ise tek Kızılyıldız vardı. Birlik ve kardeşliğin sembolü...

SOSYALİST DÖNEM

Yugoslavya Tito önderliğinde, büyük bir kalkınma atağına girdi. Balkanların tarımda ve sanayide en ileri ülkesi oldu. Kültür, sanat ve sporda da ismini dünyaya duyurdu. Öz yönetim şekliyle bütün halklara belli haklar verildi. Üçüncü dünya ülkelerinin gözü kulağı oldu. Batı’ya ve Sovyet Rusya’ya mesafeli ve dikkatli durdu. Bağımsızlık düşkünüydü... Dengeli dış politika güttü. Kimsenin güdümüne girmedi. Onun “Herkes şunu iyi bilsin ki, kimsenin politikasının oyuncağı olmayız” şeklindeki sözleri her şeyi anlatır.

Çin, Hindistan ve Mısır’la birlikte Bağlantısızlar Hareketi’ni kurdu ve bir dönem başkanlığını yaptı. Üçüncü dünya ülkeleriyle sıkı işbirliğine girerek onların özgürlük mücadelesine destek verdi. Mazlum Afrika ve Asya ülkeleriyle de özel dostluklar kurdu. Kübalı devrimci önder Ernesto Che Guevara, 1959 yılında Tito’dan şöyle bahseder: “Mareşal Tito öyle samimi bir insan ki... Onunla birkaç söz ettikten sonra dostane ilişkilere girebilmek çok kolaydır.” (Hukuk Gündemi, s.82)

Türkiye ilişkilerine de önem veren büyük devrimci Tito, 15 Nisan 1954 günü Türkiye’ye geldi. İşbirliği antlaşmaları imzalandı. Atatürk Türkiyesine hep saygı ve sevgi duydu.

‘DÜNYANIN KADERİNİ KEMALİSTLER KURTARIR’

Tito, 12 Mart 1978 günü Yugoslavya’nın kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada, “Ülkemiz kristal bir küredir. Ben Josip Broz Tito, bu küreyi ellerimle tutarak değil alttan nefesimle üfleyerek havada tutuyorum. Umarım benim nefesim tükendiğinde birisi bu gö-revi devralır. Yoksa kristal küre yere düşer ve tuz buz olur... İşte o zaman dünyanın kaderinin korunması başka bağımsız ülkelere kalır. Nasır, benim dostumdur ancak ondan önce dünyanın geleceğinin korunması Anadolu’ya düşer. Anadolu’da Kemalistler tarafından kurulan devletin temeli bağımsızlıktır. Bu yüzden Anadolu, dünyanın kaderini kurtarma görevini omuzlarına alır” dedi. (Erdal Arap - Selcen Bayün,Tito, Hukuk Gündemi, 2014/2, s.1)

MİLOSEVİÇ’İN DOSTLUK MEKTUBU

Tito’nun Gençlik Kolları Başkanı (Eski Devlet Başkanı) Slobodan Miloseviç, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e 2002 yılında gönderdiği mektupta, “Dünya Türkiye sayesinde kurtulur” demiş ve şunları vurgulamıştı: “Sizin şahsınızda, Büyük Anadolu İhtilali’nin halkını ve Türk Boğazları’nı selamlıyorum. Bizler, aynı kaderi paylaşan iki ülkeyiz. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sonrasında da Yugoslavya kuruldu. İki ülke yeniden doğdu. Eskisinden daha onurlu oldular ve devrim yaptılar.” (Aydınlık, 10 Mart 2002)

Tito’yu 1980 yılında 88 yaşında kaybettik. Onun ülkesi emperyalist kışkırtmayla 1992 yılında kanlı iç savaşla parçalanma yoluna girdi. Bugün onun yokluğu daha fazla hissediliyor.

Ercan Dolapçı /Aydınlık