Muharrem Yerli yazdı: Bir Ulusun Kanalı

Muharrem Yerli yazdı

Muharrem Yerli yazdı: Bir Ulusun Kanalı

ULUSAL KANAL

Bir ulusun kanalı..

Bir milletin kanalı..

Sahibi yok.

Sahibi..

Ardahan’dan Edirne’ye, Samsun’dan Kıbrıs’a koca bir millet..

Sahibi..

Almanya’daki işçi..

Fransa’daki gurbetçi..

Belçika’daki, İngiltere’deki senin benim yakınım.

Değil Türkiye’de,

Dünyada başka örneği yok.

17 bin gönüllüsü,

1.700 ortağı var..

Gönüllüsü..

Sen, ben, o, onlar biz..

İşçi, köylü, esnaf, emekli, çalışan..

Kimi emekli maaşına, kimi kredi kartına talimat vermiş;

Herkes bir tutam yolluyor.

Ortağı..

Ortağının yok bir beklentisi..

Kimi asmış Atatürk’ün yanına..

Kimi..

Koymuş sandığa belgesini..

Torunları açacak o sandığı bir gün..

Ve gözlerinin yaşaracağını biliyorlar,

Biliyorlar geriye çok büyük bir hazine bıraktıklarını..

Biliyorlar..

Cumhuriyet’in harcına bir yumurta akı, bir avuç çimento kattıklarını..

Çünkü onlar biliyorlar;

Ulusal Kanal’ın izlendiği bir haneye beyinleri kemiren virüsün girmeyeceğini..

Biliyorlar..

Naklen gelin istemenin bir toplumu nasıl bozacağını,

Kaynananın gelinini ekrandan seçmeyeceğini,

Biliyorlar;

Misafirin umduğunu değil, bulduğunu yediğini,

Yemekte, tabağı, kaşığı, tuzu, biberi ayıplamanın görgüsüzlük olduğunu..

Biliyorlar diğerlerinin;

Ahlakını bozdukları insanların dramı, acısı, sefaleti ve ahlaksızlıkları üzerinden prim yaptıklarını

Ve ortasına dar ağacı kurduklarını stüdyoların..

Biliyorlar;

Dağda, taşta sürünenlerin, koşanların, takım arkadaşlarını nasıl uçuruma ittiğini..

Ve onlar..

Geceler boyu beklemediler kimin sandığından kaç lira çıkacağını..

Onlar..

Kendi sandıklarını açtılar..

Kimi..

“Daha erken” deyip kefen parasını yolladı,

Kimi..

“Eşimin bilmesi yeter” deyip alyansını..

Hacer kız mesela..

Topuğuna kadar uzattığı saçını sattı perukçuya..

Yusuf Emmi,

“Ya kapkaççı kaçırsaydı bu aylığımı” deyip bir emekli maaşını verdiğini çoğunuz bilmediniz..

Ama onlar bildiler;

Ulusal Kanal susarsa..

Ülke susar..

Ocaklar kararır..

Meydan yalancılara, hilecilere kalır..

Bölücülere, hainlere kalır her şey..

Onlar biliyorlar:

Bir kişinin, on kişinin işini yaptığını,

Ortaya tütünü atıp birlikte sardıklarını..

Bulaşığı kendilerinin yıkadığını..

Bir kravatla beş kişinin ekrana çıktığını..

Çünkü hepsi aynı şeyi söylüyor; gırtlaktan tek ses geliyor:

Hakikat ve Halk..

Ve onlar biliyorlar;

O kapıdan..

İhanetin, çıkarın, menfaatin girmeyeceğini..

Şanın, şöhretin, şaşanın para etmeyeceğini..

Geçit yok o kapıdan,

Aklı Amerikalarda, bedeni Beyoğlu’nda yaşayanlara..

Bölücülüğe geçit yok o kapıdan

Biliyorlar;

Genç eller omuzlarında taşıyor o kara binayı..

O ağır binanın bir kale olduğunu biliyorlar.

Düşerse o kale..

Evlerimize nasıl bir zehir dolacağını biliyorlar.

Biliyorlar..

Ulusal Kanal’ın bir panzehir olduğunu,

Diğerlerinden sızan zehre,

Nasıl deniz kokusu, dağ esintisi, çam kokusu yaydığını biliyorlar..

Ve işte bundandır ki:

Söküp bedenlerinden tırnakları ile avuçlarıyla veriyorlar..

Diyeceğim şudur ki:

Biliyordu, bilenler, anlıyordu.

Şu üstümüzde dolaşan bulut bir dağılsın;

Kimin timsahın kimin atın üzerinde oturduğu,

Göldeki su çekilince görülecek.

Bu buhrandan elbette Kanal da çok etkilendi.

Saat başı sarılan cigaralar üç saate çıkarıldı.

Ekmek yarıma,

Çay tek şekere düşürüldü.

Elma yarıya, portakal dilime bölündü.

Şimdi sıra hepimize geldi.

Bilen biliyordu,

Sıra bilmeyene geldi.

Bilenin bilmeyene,

Görenin görmeyene anlatma zamanı..

Zaman.. bu zaman..

Biz de şekeri tek atacağız çaya..

Bir ekmek eksik koyacağız sofraya..

Sigarayı yarım pakete düşüreceğiz..

Zeytini sayıp yiyeceğiz..

Geçen yılın yazlıklarını giyeceğiz..

Ne bileyim..

Dolmuşa eksik verip, nereye posta edeceğimizi kalabalıkta söyleyeceğiz.

Eğer gönlü olursa şoförün,

“Bir de kardeşi Aydınlık var” diyeceğiz

Görün bakın; daha şimdiden iki yüz lira etti.

Öyle demeyin:

Anadolu’dan gelen gaz ile nohut, bulgur ile..

At nalı, bakır telle kuruldu bu Cumhuriyet..

“Bir benimle olmaz” da demeyin..

Bak..

Birkaç kişiden yayıldı bir şehre, bir ülkeye

Koca bir dünyaya..

Geçen..

Babama söyledim,

“Bir kuzu yaz benden” dedi.

Kardeşim de “Bir çuval buğday parası da benden” dedi.

Kars’ta yirmi kaşarcıdan söz aldım:

Birer teker kaşar gönderecekler.

“Mutfağın kahvaltısı bizden” dediler.

Bana sorarsanız;

16 yıldır emeğimi veriyorum, karşılıksız..

Helal olsun..

Daha da isterlerse yüklenip yükümü düşeceğim yollara, yol arkadaşımla..

Biliyorum..

Onlar da baştaşımı plazmadan,

Ayaktaşımı kameradan yapacaklar.

Biliyorum:

Not ediliyor bir yere;

Devrimden sonra, bağımsız ülkemizin güzel başkentinde

Yüksekçe bir yere biri çıkacak..

Bağımsızlık kanalını ve kardeşine,

Kimin ne gönderdiğini o zor günlerde,

Aydınlık insanlara..

Yüksek sesle okuyacak!

Adını duyanlar..

Ağrı Dağı’na yaslanır gibi yaslanıp,

Aslanlı Yol’a bakacak..gururla..

ulusal kanal muharrem yerli