Samsun Emniyet Müdürü Yavuz: Dink cinayetinde sorumluluk Yılmazer'in
Gazeteci Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin davaya İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Tanık Samsun Emniyet Müdürü Vedat Yavuz 'Haber notuyla (F4) ilgilenen C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'di. Aslında işi hedef şahsa göre değerlendirmek lazım. F4'te bahsi geçen hedef şahıs Hrant Dink. Bazı provokatif hareketler mevcuttu ve zaten basına yansıyordu bunlar. Dink'le ilgili ilgili istihbarat şubesi İstanbul'a yazı yazmış, değerlendirme yapmış. Ses getirecek eylemden bahsediliyor. F4 evrakı İstihbarat Daire Başkanlığı C Şubesinin sorumluluğunda. Muhatabı başkanlığın C şubesi. Spesifik hususlar konusunda şube ilgili birime yazar. Her halükarda F4 muhatabı C Şube Müdürü'dür; hem F4'e bakıp hem de Hrant Dink ile ilgili İstanbul'a yazılan yazıya bakacaktı. Aradaki kontağı sağlayacaktı, eksiklik varsa eksikliği giderecekti' dedi. F tipi polis şefi Raman Akyürek ve tanık Vedat Yavuz arasında tartışma yaşandı
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin 85 sanığın yargılandığı davada tanıklık yapan Samsun Emniyet Müdürü Vedat Yavuz, “Haber notuyla (F4) ilgilenen C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'di. Her halükarda F4 muhatabı C Şube Müdürü'dür; hem F4'e bakıp hem de Hrant Dink ile ilgili İstanbul'a yazılan yazıya bakacaktı. Aradaki kontağı sağlayacaktı, eksiklik varsa eksikliği giderecekti” dedi.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, Dink cinayeti döneminde İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdür Yardımcısı olarak çalışan Çanakkale Emniyet Müdürü Celal Sel'in tanık olarak bilgisine başvuruldu.
Cinayetin ardından olay yerine geçtiği zaman birçok ekibin orada bulunduğunu ve kendilerinden, çevreyi inceleme, kamera görüntülerini araştırmalarının istendiğini belirten Sel, "Müdür yardımcısı olarak talimatımı aktardım. Olay yerinde bir sokaktan yukarı doğru yürürken, bir şahıs denk geldi. Saray Kumaş isimli dükkanın sahibiydi. 'Kamerası olduğunu' söyledi. İstihbarat müdür yardımcısı Selami Yıldız aradı, ona da açıkladık durumu. Görüntüde Ogün Samast'ın beyaz şapkalı görüntüsünü gördük" diye konuştu.
Daha sonra şubeye uğrayıp konuyla ilgili bilgi notlarını hazırladığını ve görüntünün medyaya verilmesine karar verildiğini aktaran Sel, "İhbar masası oluşturuldu, onunla uğraştım. Gelen ihbarları değerlendirdik. Şahsın (Ogün Samast) otogarda bulunduğu haberi geldi, Samsun'a gittiği öğrenildi, irtibat kuruldu. C büromuz var, olayı onlar devraldı, onlar uğraşmaya başladı. Daha sonra Samsun'da yakalandı şahıs. Çocuk olduğu için çocuk şube şahısla ilgilendi. Kamera görüntüleri C Şube'de toplanmaya devam edildi" ifadesini kullandı.
Spesifik olarak sadece bu olayla değil, diğer olaylarla da ilgilendiğini ve kendisine verilen talimatları ilgili birimlere ilettiğini söyleyen Sel, daha sonra diğer şahısların da ortaya çıktığını, Trabzon'a bir ekip gönderildiğini ve o ekibin orada çalışmaya devam ettiğini dile getirdi.
'DİNK İLE İLGİLİ OLAYLARA CİNAYETLE VAKIF OLDUM'
Tanık Sel, mahkeme heyeti başkanının soruları üzerine, olay yerinde başka kamera görüntülerinin olup olmadığının da araştırıldığını ve ekiplerin sokak sokak tarama yaptığını anlatarak, kamera görüntüsü olduğu belirtilen Akbank Pangaltı şubesine gitmediğini, onunla ilgili bilgisi olmadığını söyledi.
Dink ailesinin avukatı Hakan Bakırcıoğlu'nun sorularını yanıtlayan Celal Sel, "kişilerin korunmasıyla ilgili taleplerinin olup olmadığı" soruya, "Bizim teşkilatımızda koruma kararını koruma şubesi takip eder. Bize de görüş sorulur, prosedür bu şekilde işler. Terörle Mücadele Şube'nin doğrudan koruma işlemi başlatan yazısı oldu mu bilmiyorum. Hrant Dink ile ilgili bütün olaylara cinayet olayıyla vakıf oldum" ifadesini kullandı.
Cinayetin işlendiği dönem İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Samsun Emniyet Müdürü Vedat Yavuz da tanık olarak dinlenildi.
Sanıkların bir kısmını tanıdığını ve daha önce verdiği ifadelere ekleyeceği bir şeyler olmadığını belirten Yavuz, "Dink cinayeti konusuna soruşturma yürütüldükten sonra vakıf oldum. Elemanla buluşma notu (F4), daireye geldiği tarih itibarıyla bana tevdi edilmişti. İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un yardımcısıydım. Baktığım görevler idari birimlerdi. Operasyonel birimlere diğer arkadaşım bakıyordu. Malum bilgi notuna bakan pozisyonda değildim. Öyle bir buluşma notundan haberdar değildim ve öyle bir buluşma notu anlatılmadı bana" diye konuştu.
'HABER NOTUYLA İLGİLENEN C ŞUBE MÜDÜRÜ YILMAZER'Dİ'
Tanık Yavuz, 2007 yılının Temmuz ayında istihbarattan ayrıldığını ve birinci sınıf emniyet müdürlüğüne terfi edildiğini aktararak, "O dönem haber almadan sorumlu şube müdürü Necmettin Emre'ydi. Bildiğim kadarıyla onun da buluşma notundan haberi yok. Sabri Uzun'a da buluşma notunun geldiği haberi verilmemiş. Haber notuyla ilgilenen C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'di. Bülent Demirel de yardımcısıydı" dedi.
Mahkeme Başkanı'nın , "Haberin geldiği gün daire başkanı ile C şube müdürü İran'a gittiler mi?" sorusuna Yavuz, "Aynı gün gece gittiklerini biliyorum. Vekalet de Sabri Bey dönene kadar Necmettin Emre'deydi. Bir veya iki günlüğüne gitmişlerdi, tam hatırlamıyorum. Mutat görüşmeleri vardı İran'la. Genelde başkanlığa Necmettin Emre vekalet ediyordu. F4 raporuyla ilgili herhangi bir şeye dahil olmadım. F4'ü İstanbul'da savcı gösterdiğinde gördüm" karşılığını verdi.
Dink ailesi avukatı Bakırcıoğlu'nun "İstihbarat Daire Başkanlığı haber şubesinde çalışması durumunda bilgilerin kendisine sunulup sunulmayacağına" ilişkin soru üzerine tanık Yavuz, "Zannetmiyorum. İlgili il istihbarat şubesine gelen evraklar, evrakın karşılığı olan birime gider. Bu da C Şubesi'dir. C Şube Müdürü uygun görürse genelde daire başkanına arz edilir evrak. Evrakın tanzim edilip edilmemesi C Şube Müdürü'nün inisiyatifine bağlıdır. Gün içinde şube müdürünün uygun gördüğü bilgiler başkan veya başkan yardımcısına aktarılır" diye konuştu.
'SOKAKTAN GEÇEN VATANDAŞ DEĞİL, HEDEF HRANT DİNK'
"Daire başkanlığında Hrant Dink'e yönelik tehdit atmosferi olduğu bilgisi bulunup bulunmadığı" sorulan Yavuz, "Eyleme yönelik bilgi bilmiyorum. Cinayet olduğunda öğrendik. Genel olarak da bilemiyorum" derken, başsavcılığa verdiği ifadesinin hatırlatılması üzerine şunları söyledi:
"Aslında işi hedef şahsa göre değerlendirmek lazım. F4'te bahsi geçen hedef şahıs Hrant Dink. Bazı provokatif hareketler mevcuttu ve zaten basına yansıyordu bunlar. Dink'le ilgili ilgili istihbarat şubesi İstanbul'a yazı yazmış, değerlendirme yapmış. Ses getirecek eylemden bahsediliyor. Daha önceki ifademde, ses getirecek eylem sözüyle ilgili, 'yumurta atma, tükürme gibi şeyler de ses getirecek eylem' şeklinde beyanda bulunduysam, sonuçta sokaktaki vatandaş değil, hedef Hrant Dink. Bunu bu şekilde değerlendirmekte fayda var.
Söz konusu F4 evrakı İstihbarat Daire Başkanlığı C Şubesi'nin sorumluluğunda. Muhatabı başkanlığın C Şubesi. Spesifik hususlar konusunda şube ilgili birime yazar. Her halükarda F4 muhatabı C Şube Müdürü'dür. Hem F4'e bakıp hem de Hrant Dink ile ilgili İstanbul'a yazılan yazıya bakacaktı. Aradaki kontağı sağlayacaktı, eksiklik varsa eksikliği giderecekti ki eksiklik olacağını zannetmiyorum. Telefonla falan kontağı sağlaması gerekirdi. Olaya birinci derecede bakması ve şube müdürü olarak kontağı sağlaması gerekirdi."
TARTIŞMA YAŞANDI
Duruşmada, tutuklu sanıklardan dönemin İstihbarat Daire Başkanı (İDB) Ramazan Akyürek ile tanık olarak dinlenilen dönemin İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Vedat Yavuz arasında, istihbarat, sorumluluk alanı ve görev tanımıyla ilgili tartışmalar yaşandı.
Çalıştığı dönemde FETÖ'cü emniyet müdürleri tarafından baskı gördüğünü ve psikolojik zorluklar yaşadığını anlatan Yavuz, dönemin İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ile arasında geçen bir diyaloğu şöyle anlattı:
"Hrant Dink cinayetinden 1-2 gün sonra Ankara'daki evime mobilya almak için mobilyacıya gidiyordum. Ramazan Akyürek telefonla beni aradı. Bana, 'Ahmet İlhan Güler'i bir ara' diye söyledi. 'Niye' diye sordum. 'Ben bu konuya (Dink cinayeti) vakıf değilim, açsın Ali Fuat Yılmazer söylesin' dedim. 'Yok sen söyle' dedi. Sinirlendim yolun ortasında ve sonra Ahmet'i aradım. Ahmet'e, 'Biliyorsun Ahmet ama sana söylemem istendi, elçiye zeval olmaz' diye söyledim. Olmaz böyle bir rezillik."
'RAMAZAN BAŞKANIN DA HEPSİNİN DE ALLAH BELASINI VERSİN'
Bu sözler üzerine konuşan Ahmet İlhan Güler de "Ben de size, 'Ramazan başkanın da onların hepsinin de Allah belasını versin' dedim" ifadesini kullandı.
Davanın tutuklu sanıklarından dönemin İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek de Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlandığı duruşmada tanık Vedat Yavuz'a sorular sordu.
İstihbarat Daire Başkanlığı'na başlamadan önce Hrant Dink'in başına bazı durumlar geldiği ve tehdit atmosferi oluştuğu bilgisinin hem resmi yazışmalara hem de medyaya yansıdığını belirten Akyürek, C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in görevde olduğu dönemde azınlıklara yönelik 9 tamim hazırladığını söyledi.
Akyürek'in, "Haber alma birimini devraldığınız istihbarat başkan yardımcısı Necmettin Emre, bu konularda sizinle paylaşımda bulundu mu?" şeklindeki sorusunu yanıtlayan tanık Yavuz, "Hayır öyle spesifik bir paylaşımda bulunmadı." dedi.
'F4 VE TAMİMLE İLGİLİ BAŞKANLIĞIN ŞUBELERLE TEMASA GEÇMESİ LAZIMDI'
Yavuz, "Haftalık müdürler toplantısında, İstanbul'da Hrant Dink, Trabzon'da ise Yasin Hayal ile ilgili konular, siz ya da Ali Fuat Yılmazer tarafından hiç gündeme getirildi mi? Bana daire başkanı olarak bilgi verdiniz mi?" diye sorulmasına karşılık da "Bana aktarılmayan konuyu benim size aktarmam söz konusu olmaz. Ben bana aktarılan her şeyi size aktardım, konumum onu gerektiriyordu çünkü." diye konuştu.
İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı Necmettin Emre döneminde 9 tamim, tanık olan Vedat Yavuz'un yardımcılık döneminde ise 6 tamim hazırlandığı söyleyen sanık Akyürek, imzasının olduğu Dink ile ilgili 12 Ekim 2006 tarihli tamimi görüp görmediğini sorduğu Yavuz'dan "hayır" yanıtını alınca, "Tamimleri alan İstanbul ve Trabzon istihbarat şubeleri, hem kendi aralarında hem de bu işleri takip eden C Şube ile bir paylaşımda bulunmuyorlar. Tamimi alan ve bilgilere vakıf olan İstanbul ya da Trabzon'da istihbarat şube müdür olsanız ne yapardınız?" diye sordu.
Tanık Yavuz da "Şube müdürü olsam, başkanlıkla ve Trabzon ile ivedi temasa geçerdim. F4 değerlendirmesi geldiğinde, başkan ve C Şube müdürüyle direkt temasa geçerdim. İşin kaynağı olan Trabzon'la istişare kurardım ya da Trabzon'a yazı yazıp, telefonla İstanbul'u bilgilendirirdim. Başkanlık da her şeye vakıf. 81 ilden bilgi alma hakkı var çünkü. Başkanın (Ramazan Akyürek) orada hemen devreye girip, 'gelin buraya' demesi, konseyi kurması lazımdı. Tamimle ilgili asayiş ve güvenlik anlamında tedbir alınır. F4'ün üzerine bu tamim gelirse başkanın ilgili illerle temasa geçmesi ve başkanlığın da koordine kurması lazımdı." ifadelerini kullandı.
'ALLAH KATINDA CEVAP VERİN BUNA'
Ramazan Akyürek'in "Kimseye yönlendirme veya talimatınız oldu mu bu tamimlerle ilgili?" sorusunu da yönelttiği Yavuz, soruyu soran Akyürek'i eleştirerek, "Yok o konularda sizin bana bir talimatınız olmadı 14 ay boyunca. Hangi olayda beni çağırdınız da 'gel bakayım, ne yaptınız, elinizde ne var' dediniz Allah için bir kere? Allah katında cevap verin buna." diye konuştu.
Tanık Vedat Yavuz, Akyürek'in, "Siz başkan olsanız benim yerime ne yapardınız?" sorusuna karşılık ise, "Beni Samsun'a gönderdiniz. Bir şey yoktu orada, 'döneyim mi' dedim, 'dönme' dediniz. 3 gün daha beni orada bekletmenin anlamı ne? Buna ne gerek var. 3 gün sonra dönüp akşam saatinde istihbarat şubenin kapısından giriyorum, mülkiye müfettişleri çıkıyorlar oradan. Sizin aklınıza ne gelir? Olayla ilgili ilk giden müfettişlermiş onlar. Sizin aklınıza ne gelir? Hayır gelmez ki şer gelir." dedi.
'O FOTOĞRAF KONUSUNUN CİNAYETLE İLGİLİ ETKİSİ SIFIRDI BENİM İÇİN'
Bu ifadelere karşılık, Akyürek "Ne diyeyim ki arkadaşımız kendi açısından haklı olabilir. Ben daire başkanı olarak ancak bunu yapabildim. Neticede o dönem görev yapan bir sürü asker ve polis yargılanıyor, cezaevindeler. O gün itibarıyla o fotoğraf konusunun, cinayetle ilgili etkisi sıfırdı. Benim için basit bu olaydı ama siyasiler için çok önemliymiş. O yüzden Vedat Bey'e, 'biraz daha kal', 'acele git' demiş olabilirim." savunması yaptı.
"Ben daire başkanı olduktan sonra takip tarassutta ciddi aksamalar olmuş, Vedat ve bana gelmemiş bilgi. Bana ne C Şube'den ne Trabzon ne de İstanbul'dan herhangi bir bilgi gelmedi." diyen Akyürek, Hayal'in de arasında bulunduğu Trabzon'daki şüphelilerin telefon tapelerinin de kendisine arz edilmediğini öne sürdü.
'TAPELER İSTANBUL'A GELSE BELKİ DİNK RAHMETLİ OLMAZDI'
Duruşmada söz alan Dink ailesinin avukatlarından Bahri Belen ise sanıklardan Ahmet İlhan Güler'in, Vedat Yavuz'a yönelik "Trabzon'daki telefon tapeleri bize gönderilmeli miydi?" sorusuna dikkati çekerek, Güler'e, "Dink ile ilgili birçok olayı (tehdit, dava gibi) her gün yaşıyordunuz. Hiçbir şey yapmadınız. Telefon tapeleri gelseydi ne yapacaktınız merak ediyorum?" diye sordu.
Ahmet İlhan Güler de şöyle konuştu:
"Ramazan Akyürek, tamimden bahsediyor. İstihbarat Daire Başkanlığı yılda yüzlerce defa tamim yapar. Takvim yapar, takvimde yer kalmamıştır. F4 yazısıyla tamim arasında 7-8 ay var. Aralarında hiçbir bağlantı yok. Böyle bir konu tamimle yorum çıkarılacak bir konu değildir. Trabzon ilinde bilgi var, eleman var. Onlarca telefon dinleniyor ve fiziki takip yapılıyor. İstanbul'a yoruma açık bir yazı geliyor. Onun dışında İDB koordinesi yok, Trabzon çalışması yok. Her yere tape gidiyor ama İstanbul'a gelmemiş, bilgi eki gelmemiş. Hiçbir gelişme olmamış. Kimse arayıp, 'bu neyin nesidir' dememiş. Bütün olarak ele alınca başka gelişme olurdu. Tape gelseydi harekete geçirirdi, koordine olunurdu. Bu konu takip edilirdi. Trabzon emniyeti korumayla ilgili bir prosedür de başlatılırdı. Bunlar olsa belki bunlar yaşanmaz, Dink rahmetli olmazdı."
İfadelerin ardından, mahkeme heyeti duruşmayı yarına erteledi.
DAVANIN GEÇMİŞİ
Dönemin özel yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 19 sanığın yargılandığı davada 17 Ocak 2012'de verdiği kararla tutuklu sanık Yasin Hayal'in, "Hrant Dink'i tasarlayarak öldürmeye azmettirmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, yazar Orhan Pamuk'u tehdit etmekten 3 ay ve "ruhsatsız silah bulundurmak" suçundan da 1 yıl hapisle cezalandırılmasını, "silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan ise beraatini kararlaştırmıştı.
Tutuklu sanıklardan Erhan Tuncel'in de 10 yıl 6 ay hapisle cezalandırılmasına hükmederek tahliyesine karar veren heyet, sanıklardan Ersin Yolcu'yu 12 yıl 6 ay, Ahmet İskender'i 13 yıl 4 ay ve Salih Hacısalihoğlu'nu 2 ay 15 gün hapisle cezalandırmış, bütün sanıkların "silahlı terör örgütü üyeliği" suçundan beraatine hükmetmişti.
BOZMA KARARI
Yargıtay 9. Ceza Dairesi de "örgüt" yönünden verilen beraat kararını bozarak, sanıkların "silahlı terör örgütü" değil, "suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt" üyesi oldukları gerekçesiyle yargılanmalarına hükmetmişti.
"Kasten öldürmeye azmettirme'' ve "Orhan Pamuk'u tehdit" suçlarından sanık Yasin Hayal'e verilen mahkumiyet kararını onayan daire, Yasin Hayal hakkında ''silahlı terör örgütü kurmak, yöneticisi olmak'' suçundan verilen beraat kararını ise ''suç örgütü kurmak ve yönetmek'' suçundan mahkumiyet gerektiği için bozmuştu.
Sanıklardan Erhan Tuncel'in ''patlayıcı madde imal etmek'' suçundan mahkumiyet kararını onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, ''kasten öldürmeye azmettirmek'' suçundan beraat hükmünü ise sanığın Dink'in öldürülmesi suçuna yardım suretiyle iştirak etmesi sebebiyle mahkumiyeti gerektiği için bozmuştu. "Silahlı terör örgütü yöneticisi olmak'' suçundan beraat kararı da ''suç örgütü üyesi olmak'' suçundan mahkumiyeti gerektiği gerekçesiyle bozulan Tuncel hakkında, Trabzon'da 24 Ekim 2004'te McDonalds'ın bombalanması olayında, ''genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak, mala zarar vermek ve 6 ayrı kasten yaralama'' suçlarından verilen mahkumiyet kararı da bozulmuş, bu eyleminin ''6 ayrı kasten öldürmeye teşebbüs'' suçunu oluşturacağına karar verilmişti.
DAVA YENİDEN İSTANBUL 14. AĞIR CEZA MAHKEMESİNDE
Yargıtay kararının ardından davanın yeniden görülmesine İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde başlanmış, bu mahkemede 6 duruşma yapıldıktan sonra dosya, Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 10. maddesiyle görevli ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmişti.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, kamu görevlilerine ilişkin iddianameyi kabul ettikten sonra dava dosyasını, Ogün Samast, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel'in de aralarında bulunduğu, haklarındaki hükümler Yargıtay tarafından bozulan 8 sanıklı ana davayla birleştirilmesi için İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk etmişti. Bu mahkemenin heyeti, "Birleştirme kararında muvafakat talep edilmediği, mahkemenin terör suçlarına bakmakla görevli olmadığı, ana davada yargılamanın ileri aşamaya geldiği ve bu davada yargılananlarla yeni davada yargılanacak kamu görevlileri arasında ortak sanık bulunmadığı" gerekçeleriyle dosyayı İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne iade etmişti.
Mahkemeler arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi için dosyaların gönderildiği Yargıtay 5. Ceza Dairesi, iki dosyayı birleştirip, davaların İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesine karar vermişti.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, gazeteciler ve jandarma görevlilerinin de aralarında bulunduğu 50 sanık hakkında, Hrant Dink cinayetine ilişkin açılan yeni davanın, aralarında Ogün Samast, Erhan Tuncel, eski emniyet müdürleri Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer, Coşgun Çakar'ın da yer aldığı 35 sanıklı ana dava ile birleştirilmesine hükmetmişti.
KAMU GÖREVLİSİ SANIKLARIN İDDİANAMESİNDEN
Davaya eklenen iddianamede, eski emniyet müdürleri Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve Coşgun Çakar'ın, "tasarlayarak kasten öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, diğer suçlardan da çeşitli hapis cezalarına çarptırılması talep ediliyor.
Dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç ve eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in de "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi ve görevi kötüye kullanmak" suçlarından 15 yıl 6 aydan yirmi ikişer yıla kadar hapisle cezalandırılması istenen iddianamede, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, İstihbarat Daire Başkanı (İDB) Sabri Uzun, Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay, Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarattan Sorumlu Müdür Yardımcısı Hasan Durmuşoğlu, Trabzon İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Ercan Demir, Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Faruk Sarı, İDB Şube Müdürü Yunus Yazar, İDB C Şube Müdür Yardımcısı Ali Poyraz, İDB'de görevli Komiser Yılmaz Angın, Hamdi Egbatan, Mehmet Akif Yılmaz, Serkan Şahan ve Ömer Faruk Kartın, İDB C Büro Şube Müdür Yardımcısı Tamer Bülent Demirel ve Osman Gülbel, Komiser Yardımcısı Özkan Mumcu, Trabzon'da polis memurluğu yapan Muhittin Zenit, Mehmet Ayhan, Onur Karakaya ve Mehmet Uçar ile eski Mülkiye Müfettişi Şükrü Yıldız hakkında da benzer suçlardan farklı oranlarda hapis cezaları öngörülüyor.
FETÖ BAĞLANTILI İDDİANAMEYLE SANIK SAYISI 85'E ÇIKTI
Yargılama devam ederken Dink cinayetine ilişkin soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Gökalp Kökçü, yeni bir iddianame hazırladı.
FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, kapatılan Zaman gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, gazeteciler Adem Yavuz Arslan, Ercan Gün ile meslekten ihraç edilen Tuğgeneral Hamza Celepoğlu, dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı Ali Öz, Trabzon Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Metin Yıldız ve İstanbul Jandarma İstihbarat Görevlisi Yüzbaşı Muharrem Demirkale'nin de aralarında bulunduğu 51 sanık hakkında hazırlanan iddianamede, cinayetin FETÖ ile bağlantısıyla ilgili "Dink cinayeti, Fetullah Gülen'in sapkın dini inançları referans alınarak başka bir düzen getirmek için FETÖ/PDY'nin şiddet içeren bir başlangıç eylemidir." ifadeleri kullanılıyor.
Tüm sanıklar hakkında "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet istenen iddianamede, Gülen ile Öz ve jandarma görevlilerinin de aralarında olduğu 40 sanık hakkında ise ayrıca "kasten öldürmeye iştirak'' suçundan müebbet hapis cezası talep ediliyor.
Dink cinayetine ilişkin ana davayla birleştirilmesi talebiyle İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen 50 sanığın yer aldığı 3. iddianame, eksiklikler bulunduğu gerekçesiyle iade işlemlerinin ardından 29 Mayıs 2017'de kabul edildi. Heyet, 2 Haziran 2017'de 50 sanıklı yeni iddianameyle 35 sanıklı ana dava dosyasının birleştirilmesine hükmederek, Fetullah Gülen'in gıyaben tutuklanmasına, Ekrem Dumanlı ve Zekeriya Öz'ün de aralarında bulunduğu 6 sanık hakkında da yakalama emri düzenlenmesine karar verdi.