Hanefi Avcı’dan Aydınlık’a mektup
Fethullahçı örgütlenmenin hedef aldığı isimlerden Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, "Cemaatin en ciddi hedefi, Perinçek ve arkadaşları, sizler oldunuz" dedi. Aydınlık Yazarı Hikmet Çiçek'e mektup gönderen Avcı, "Cemaatin polis ve yargıdaki elemanlarını kullanarak ne yaptıklarının, insanlarane kadar ölçüsüzce tuzaklar kurulduğunun görülmesi gerekiyor" dedi.
İşte Hanefi Avcı'nın Aydınlık'a gönderdiği mektup:
‘Geçmişte sizlerle, İP- Aydınlık çevresiyle hukuki sorunlarımız oldu. Bugün de aynı dünya görüşlerine sahip değiliz. Ama ülkeyi savunma ve devlet içine sızan bu örgüte karşı tavırda ortak noktalarımız çoğaldı’
Hanefi Avcı’nın, tahliyemden önce gönderdiği mektubu “Geçmiş olsun. Allah sabır ve metanet versin” diye başlıyor ve şöyle sürüyor:
“Sizler de benden daha az çekmediniz. Bu dönemin ve cemaatin en ciddi hedefi Perinçek ve arkadaşları, sizler oldunuz. Her olaya, her soruşturmaya adınızı karıştırmak istediler, her yere adlarınızı yazdılar.
“Her şey bitmedi, hatalar düzelmedi, özgür olmadık ama olacağına dair gelişmeler başladı ve çok yakında inşallah olacağız. En önemlisi de her haksızlığı, hukuksuzluğu, baskıyı bu kadar pervasız yapanların gayrimeşruluğu artık herkesçe bilinir, kabul edilir oldu. En önemli şey onların teşhir olmasıydı, tahminimizden daha hızlı teşhir oldular. Hesap vermeleri de uzak değildir. Umarım bizlerden daha hızlı hesaba çağrılırlar!”
Avcı şöyle devam ediyor:
“Geçmişte sizlerle, İP-Aydınlık çevresiyle hukuki sorunlarımız oldu. Bugün de aynı dünya görüşlerine sahip değiliz. Ama ülkeyi, devleti savunma ve devlet içine sızan bu örgüte/yapıya karşı tavırda ve aynı yapının mağdurları olmak sıfatıyla burada bulunmaktan dolayı ortak noktalarımız çoğaldı.” Yazıdaki arabaşlıklar bize aittir.
Bu örgütü görmek için 17 Aralık’a gerek yoktu
“Devrimci Karargâh” ve “Oda TV” gibi davalarda yaşadığım hukuksuzlukları kısaca özetleyeyim. Yaşananları, “Bana haksızlık yaptılar, büyük sıkıntılar çektirdiler” diye anlatmak istemem. İki noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Birincisi; Bunca haksızlığı yapanların hukuku, devleti bu kadar kullanmalarına nasıl müsaade edildi? Her şey baştan beri çok açıktı, sahteydi, uydurmaydı. Sahtelikleri o kadar açıktı ki, alıp okumak, üzerinde düşünmeye bile değmezdi. Hukuk deyimiyle hayatın olağan akışına uygun değillerdi. Buna rağmen bunlar ciddiye alındı, hukuk formları içine sokulup insanlar tutuklandı, aylarca, yıllarca cezaevlerinde yatırıldı.
Buna nasıl bu kadar müsaade edildi? Bu gerçeği görmek için 7 Şubat, 17 Aralık, 25 Aralık çıkışlarına gerek mi vardı? Zaten her şey açıkça yapılıyordu. Hukuk sistemi, devlet aygıtı, o koca makamlar, “büyük akıllar” buna o zaman neden karşı koymadı? Devlet kurumları bu kadar mı boştu? Üç, beş... on kişi devletin yetkilerini gasp ederek bu kadar pervasız nasıl davranabildiler? Nasıl karşı konulamadı? Bunların bilinmesi, sorgulanması, gelecek için ders çıkarılması gerekiyor.
İkincisi; Bunları yapanlar haktan, hukuktan, her türlü insani ve ahlaki değerden nasıl bu kadar uzaklaşmışlar, insanları yıllarca hapiste tutacak sahte delilleri, iftiraları nasıl yapmışlar? İşin garibi, bunları yapanların gerçeği ortaya çıkarması gereken makamlarda olmalarıydı.
Silivri davalarının hepsi aynı
Tüm bunların bilinmesi gerekir. Mesele bunları benim yaşamış olmam değildir. Benim adımı kaldırın fark etmez. Silivri davaları dediğimiz, son devrin bütün siyasal davalarının hepsinde bunları herkes yaşadı. Ben, adı bilinen bir kişiyim, peki adı bilinmeyen onca insan ne olacak? Hatta bu siyasal davaların dışında ÖYM’lerde görülen diğer adli davalarda yargılanan çok kişiye de aynı mantıkla yaklaşıldı. Yaşamayanın, muhatap olmayanın ‘bu kadar da olmaz’ diyeceği, yaşayanların ise ‘bu kadar yalan ve iftira olmaz, birileri saçma der, bu karar bozulur’ diye beklenti içinde olduğu bir durum.
Tüm bunları yapanlar, aşırı güç sarhoşluğu içinde duvara... yapmasalardı, bunlar ortaya çıkmayacak, tartışılmayacak, bu kararlar yargı mercilerinde onanacak, yalanlar ve iftiralar kesin hükme dönüşecekti.
Bunların bilinmesi gerekiyor. Cemaatin polis ve yargıdaki elemanlarını kullanarak ne yaptıklarının, insanlara ne kadar ölçüsüzce tuzaklar kurulduğunun görülmesi, bilinmesi gerekiyor, size de bunun için yazıyorum.
Yaşadıklarımızı, bu koşullarda yapılan bir söyleşiye sığdırmak çok zor. Bir şeyler yazalım desek, insanlar “bu kadar mıymış” diyecek. Elbette yapılan zulüm ve haksızlıklar yazılanlar kadar değil. Bu çekinceyle size cevap veriyorum.
Her şey o kitapla başladı
Bir kitap yargı konusu olabilir, suç olduğu iddia edilebilir. Ama benim kitabım dolayısıyla 3 özel yetkili mahkeme ve 7 asliye ceza mahkemesi olmak üzere 10 ceza davası açıldı. Ayrıca disiplin cezası verilmek için 19 idare mahkemesinde dava konusu oldu!
Benim yaptığım tek şey, cemaatin devlet içinde polis ve yargıdaki elemanlarıyla yaptığı hukuka aykırı soruşturma ve tahkikatları eleştiren bir kitap yazmaktı. Yazılanlar yalan değildi, suç değildi. Hadi her şeyi zorladınız suç kabul etseniz bile olsa olsa hakaret, kişilik haklarını ihlal, vs. olurdu. Peki bana yapılan suçlamalar nelerdi?
Kitap sonrası bana kin duyularak özel yetkili yargıda aleyhime hukuka aykırı birçok işlem yapıldı. Bunların hepsi belgelerle sabittir.
Kitaptan önce hakkımda hiçbir iddia yoktu. Terör ve organize suçlarla mücadelede onlarca takdir ve taltifim vardı. Terör gruplarınca hedef alındığıma dair resmi belge ve bilgiler vardı. Fakat kitaptan sonra dört ayrı silahlı terör örgütüyle ilişkim olduğuna dair iddianame düzenlendi!
Özel yetkili savcılar, hepsi yazdığım kitap nedeniyle bakın hakkımda hangi suçlamaları yaptılar:
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “Devrimci Karargâh” örgütüne yardım, vs...,
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde PKK ve TİKKO örgütlerinin propagandasını yapmak,
İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Oda TV davasında Ergenekon Terör Örgütü’ne yardım.
Birbirinden farklı ideoloji, inanç ve örgütsel faaliyet içinde bulunan dört ayrı terör örgütüyle, bu örgütlere karşı en ciddi görev yapmış, bundan dolayı bu örgütlerin hedefi olan bir kişinin aynı anda bu örgütlerin tümüyle ilişkide olmasını hangi akıl ve mantıkla bağdaştıracaksınız!
Böyle bir olayın herhalde dünyada başka örneği yoktur. Bir insan istese bile böyle bir ilişki kuramaz. Bu örgütler yeraltı teşkilatlarıdır, açık adresleri yoktur, üyeleri tanınmaz, her isteyen kişi irtibat kuramaz, zaten irtibat kurmak isteyenlere örgütler yanaşmaz. Bu yapılar benim gibi bir insanla sadece hedef olarak eylem yapmak için ilgilenirler.
Hikmet Çiçek"
ulusalkanal.com.tr