Cumhuriyetin harcında unutulan 9 bin kahraman!
Gazeteci Yusuf Yavuz ve Biyomühendis Çağlar İnce'nin hazırladığı Islak Çarıklar adlı belgesel-haber programında bu hafta, bugün yıkmak için uğraştıkları Cumhuriyet'in harcında unutulan 9 bin Eğitmen'in öyküsü ekranlara geldi. Her çarşamba saat 20:00'de Antalya merkezli yayın yapan Kanal V ekranlarında yayınlanan ve büyük ilgiyle izlenen Islak Çarıklar, "Dinleyin, anlatılan sizin öykünüzdür" sloganıyla hazırlanan içeriğiyle Anadolu toprağının hafızasını üzerinde yaşayan insanlarla buluşturabilmeyi amaçlıyor.
Bir tepenin üstünde yaktığı ateşin başında heykel gibi dikilerek, yalnız elleri ve dudakları hareket eden Gökçe Nine’nin çadırından getirip ocağa attığı iç yağının kokusu yüreğinden taşan yakarışa karışıp göğe uçuyordu:
Ey yerin göğün sahibi, yoluna kurban olduğum ulu Tanrım!
Ey göğdeki Tanrımın şefkatine sığınmış ana atalarım!
Ey canımın harcı, canı uçmuş tenlerin yatağı can toprağım!
Ey toprak anamızın üstünde canlar yeşerten berrak sularım!
Bir döngüye kapıldık, size sırtımızı döndük, uyduk devrana.
Sizler bizden yüz çevirmeyin. Şu doğan al güneşin hatırına,
Ebemden kalma kavım, çakmağımla uyardığım köz hatırına,
Bizlerden önce konup göçenlerin yaktığı ocaklar hatırına!
***
Yüzlerce yıl Akdeniz’e bakan yamaçları yurt edinen, yazları ise Isparta’nın dağlarını yayla tutan Honamlı Yörüklerine mensup olan yazar Muhammet Güzel, "Son Göç" adını verdiği romanında Gökçe Nine’nin yakarışını böyle anlatıyor bizlere.
Bir zamanlar 200 bin kara çadırın kurulup söküldüğü, yayla sahil konulup göçüldüğü, çayır çimen, çeşme göze su içildiği, dere tepe, dağ belen geçildiği Toroslar…
Canları can bilinen kara keçilerin, tülü mayaların, duru tayların, karabaş çoban köpeklerinin yoldaşları, yol arkadaşları Yörüklerin kadim yurdu…
Toprağında ayak izlerinin, sularında yüzlerinin, dağlarında gizlerinin biriktiği ulu dağlar…
Ve o dağların koynunu yurt belleyen, ana belleyen, üreten, yaşatan ve yaşamı güzelleştiren göçebe Yörükler…
Gökçe Nine gibi gelmiş geçmiş binlerce Yörük bilgesinin izini sürüp, Manavgat’a doğru yol alıyoruz…
Islak Çarıklar’da bu hafta Manavgat Çavuşköy'deyiz...
Akdeniz'e bakan yamaçları zeytin ağaçlarıyla kaplı bir köy burası.
'ÜÇ YILDA ALDIĞIMIZ EĞİTİMİN KARŞISINDA DURMAK ZORDU'
Anadolu toprağının hafızasında saklı kalan öyküleri birer birer toplayıp ruh heybemize doldurmaya çalışırken, sohbetine doyum olmayan Çavuşköylü ihtiyar delikanlılardan biri olan Hüseyin Acar, bir zamanlar eğitim gördüğü Eğitmen Kurslarını, "Bizim 3 yılda aldığımız eğitimin karşısında durmak zordu" diye anlatıyor:
"Eğitmen okulunda üç sene okudum. Abdullah Hoca dediğimiz bir Eğitmen vardı. Bizim köye onu verdiler. Şimdi ilkokulu bitirenler var onlar bizim yanımızda bilgi yönünden ağız açamazdı. Eğitmen bize her şeyi öğretti. Matematik, Türkçe, coğrafya, tarih öğrendik. Üç yılda mezun olduk. Bizden sonra ikinci bir grup öğrenci geldi, o zaman öğretmen verdiler, Eğitmen işi bitti o zaman. Daha sonra ehliyet almak istediğimde bu eğitimi kabul etmediler. Dışarıdan ilkokul diploması aldım."
GENÇ CUMHURİYET'İN UZAK KÖYLERİNDEKİ EĞİTMENLER KİMDİ?
Üç yılda, bir köylü çocuğunun yaşadığı topraklarda başı dik, onurlu ve özgüveni yüksek bir hayat sürebilmesinin yolunu açan bu eğitim öyküsünün peşine düşüyoruz biz de.
Bugün pek çoğumuzun varlığını bile anımsamadığı 'Eğitmen'ler, aslında büyük savaşlardan çıkarak dağılan bir imparatorluğun külleri üzerinde, yeniden ayakları üstüne dikilme çabası veren bir ulusun ortak hafızasında yer eden Cumhuriyet'in eğitim neferleriydi...
Genç Cumhuriyetin önündeki en büyük zorluklardan biri olan eğitim sorununun, acil olarak çözülmesi gerekiyordu. Çünkü nüfusun büyük bir bölümü kırsalda yaşıyordu ve bu nüfusun içinde okuma yazma bilenlerin oranı yok denecek kadar azdı.
Ulaşım ve iletişim olanaklarının zorluğu göz önüne alındığında köylerde yaşayan nüfusa temel eğitim vermek büyük bir sorundu.
YIL 1937, 'KÖY EĞİTMENLERİ KANUNU' ÇIKIYOR
11 Haziran 1937 tarihinde kabul edilen 3238 sayılı 'Köy Eğitmenleri Kanunu'nun amaçlarıyla ilgili bölümde, "Nüfusları öğretmen gönderilmesine elverişli olmayan köylerin öğretim ve eğitim işlerini görmek, ziraat işlerinin fenni bir şekilde yapılması için köylülere rehberlik etmek üzere köy eğitmenleri istihdam edilir" ifadelerine yer veriliyor.
Eğitmen adayları, okur-yazar ve askerliğini bitirmiş köylü gençler arasında seçiliyordu. Aynı yasaya göre Köy Eğitmenleri, Maarif ve Ziraat Vekillikleri tarafından ziraat işleri yaptırmada elverişli okul veya çiftliklerde açılan kurslarda yetiştiriliyordu.
Kimi tanıklara göre Köy Eğitmenleri düşüncesinin ilk defa Mustafa Kemal Atatürk tarafından ortaya atıldığı belirtiliyor.
EĞİTMEN YETİŞTİRME FİKRİ ATATÜRK'TEN GELDİ
Atatürk, köylere öğretmen bulma konusunda çözümsüzlük içinde kıvranan dönemin Mili Eğitim Bakanı Saffet Arıkan'a, Cumhuriyet ordusunun çavuşlarından kısa süreli kurslarla Eğitmen yetiştirilebileceğini söylüyor.
Bu modeli geliştirip uygulamaya koyan İsmail Hakkı Tonguç, girişimin nasıl başladığını şöyle anlatıyor: "Safet Arıkan bir gün Bakanlık Müsteşarının teftiş heyeti ve talim terbiye heyeti reislerinin bulunduğu bir toplantıda köylere öğretmen yetiştirme lüzumundan bahsettikten sonra, 'Askerlikte başarı göstermiş, onbaşılık veya çavuşluk gibi rütbe almış olan becerikli köylü delikanlılardan, bilhassa küçük köylerimizde öğretmen olarak istifade edilemez mi?' sorusunu ortaya attı... Ondan sonra bu konu üzerinde çalışılmaya başlandı. 1936'da bir bakanlar kurulu kararına eklenen yönetmeliğe göre de düğmeye basıldı..."
16 Ağustos 1936 tarihini taşıyan "Köy Öğretmen ve Eğitmenleri Yetiştirmek Üzere Eskişehir Çifteler Çiftliği'nde Açılacak Kurs Talimatnamesi" başlıklı belgede, Eğitmenlerin hangi kriterlerde seçileceği ve nasıl yetiştirileceği madde madde belirtiliyordu.
İLK EĞİTMEN KURSU 1936'DA ESKİŞEHİR'DE AÇILIYOR
İlk Eğitmen kursu, 1936 yılı yazında, Çifteler çiftliğinin harasından yararlanılabilmesi için yakınlarda bulunan Eskişehir Mahmudiye köyündeki ilkokulda açıldı. Bu kursu başarıyla bitirenlere 'Eğitmen' adı verildi. Bu ilk adım olumlu sonuçlar verince Eğitmen kurslarının sayıları çoğaltıldı, ardından ise 'Köy Eğitmenleri Kanunu' çıkartıldı.
Eğitmenler köy çocuklarına 3 yıl süren temel eğitim veriyordu. Okuma yazmanın dışında matematik, yurt bilgisi, ziraat ve hayvancılık konularında eğitim veren bu okullarda binlerce öğrenci temel yurttaşlık bilincini kazanmış oldu.
Eğitmen Kursları, ilerleyen yıllarda kırsal nüfusun eğitilmesinde önemli rol oynayan Köy Enstitüleri ile birleştirilerek bu okulların temelini oluşturdu.
3 YILDA 9 BİN EĞİTMEN YETİŞTİRİLDİ
1938'e kadar yurdun çeşitli bölgelerinde her yıl açılan Eğitmen kurslarında yaklaşık 9 bin Eğitmen yetiştirildi. Bunların 30'u ise kadındı. Kadın Eğitmenler ilk yıllarda köy kadınlarına genel kültür ve beceri eğitimi verirken daha sonra ilkokullarda görevlendirildi.
Islak Çarıklar'ın Köy Eğitmenleri'nin unutulan öyküsünü ele aldığı 3. bölümü bu bağlantıdan izlenebilecek:
Kaynakça: Köy Enstitüleri Vakfı (www.koyenstitulerivakfi.org.tr)