Büyükelçi Erkhov TBMM'de: ''İki ülke için ortaya çıkan her türlü zorluk diğerinin durumunu kötüleştirir''
Büyükelçi A.Erkhov, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde düzenlenen '16 Mart 1921 Moskova Antlaşması'nın 100. Yıl Dönümünde Türk-Rus İlişkileri Paneli'nde konuştu.
Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçisi Aleksey Erkhov16 Mart 1921 Moskova Antlaşması'nın 100. Yıl Dönümünde Türk-Rus İlişkileri Paneli'nde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde konuşma yaptı.
Erkhov konuşmasında tarih boyunca Türk- Rus ilişkilerinin iki ülke içinde önemli bir yere sahip olduğunu vurguladı.
Erkhov'un TBMM'de yaptığı konuşma şu şekilde:
Sayın TBMM Başkanı,
Sayın Rektör,
Sayın Rus-Türk Toplumsal Forumu Eş Başkanı,
Bugün Moskova Antlaşması’nın imzalanmasının 100. yıldönümünü kutluyoruz. Bu tarihi belgenin ismine dikkatinizi çekmek isterim; ''Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması''. Bu, diplomasi alanında son derece seyrek kullanılan bir formüldür. Bu isim, o zor dönemin romantik ruhunu tam olarak yansıtmaktadır.
Bununla birlikte Antlaşma, kulağa tamamen güncel gelen ve günümüzdeki Rusya-Türkiye ilişkilerinin gelişmesi açısından çok ilgi çeken bazı fikirleri içermektedir. Mesela, Antlaşmada “iki halktan biri için ortaya çıkan her türlü zorluklar diğerinin durumunu kötüleştirir” ifadesi yer alıyor. Bu belge, iki ülke arasında “kalbî ilişkiler ve yıkılmaz dostluk” geliştirmeye yönelik stratejik yolu da tanımlamaktadır.
Antlaşmanın birçok maddesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğinin Rusya tarafından kabul edilmesiyle doğrudan ilgilidir. Bu da, genç Türk devleti için en önemli meseleyi teşkil ediyordu. Antlaşma, Sovyet Rusya’nın “daha önce Türkiye ile çarlık hükümeti arasında akdedilen her türlü parasal ve başkaca yükümlülüklerden” feragat etmesini kapsamakta, kapitülasyon rejimini iptal etmekte olup Antlaşmayla birlikte tarafların kendi topraklarına yerleşmiş olan diğer tarafın vatandaşlarına en elverişli duruma erişme hakkının sağlanması da kabul edilmiştir.
Rusya tarafından Türkiye’nin egemenliğinin desteklenmesi sadece kağıt üzerinde kalmadı. Sözleşmenin hazırlanmasına paralel olarak, Moskova’da Dışişleri, Dış Ticaret Halk Komiserlikleri (bakanlıkları) ve Devrimci Askeri Konseyin temsilcilerinin yer aldığı bir askeri heyet çalışmalar yürütüyordu. Türkiye’nin acil ihtiyaç duyduğu silah, mühimmat ve diğer malzemelerin listesi Sovyet hükümetine sunulmuştu. Taraflar, iki ülke arasındaki bağlantıların kesilmeden sürdürülmesi amacıyla, demiryolu, telgraf vb. gibi ulaşım ve iletişimi koruma ve geliştirmeyi ayrıca iki ülke arasında zorlukla karşılaşmaksızın kişi ve malların özgürce geçişini sağlamak için gerekli önlemleri alacaklardı.
Sovyet Rusya’nın Türk halkının bağımsızlık mücadelesine yaptığı katkı çok iyi bilinmektedir. Antant ve müttefiklerine karşı yürütülen bu savaşta Türk askeri tarafından kullanılmış tüfek mermilerinin yarısından fazlası, her dört tüfekten biri, her dört toptan biri ve her üç top mermisinden biri Sovyet Rusya tarafından temin edilmiştir.
Ankara Hükümeti tarafından Almanya’dan alınan 22 savaş uçağı Türkiye’ye Rusya üzerinden nakledilmiş ve bununla ilgili herhangi gümrük harcı ve vergi alınmamıştır. Bu uçaklar, Novorossiysk Limanı’ndan “Şahin” adlı gemiyle çok gizli ve hızlı bir şekilde Türk kıyısına ulaştırılmıştı. Uçakların sevkiyatı, Türk ordusunun taarruza başladığı tarihe yetişmiş ve uçaklar Anadolu cephesinde çok başarılı bir şekilde kullanılmıştır. Novorossiysk’ten Türkiye’ye aynı yöntemle silah ve mühimmat gönderilmekteydi. Diplomatik heyetlerin ve kuryelerin yolculukları için Sivastopol ile İnebolu arasında üç Sovyet denizaltı kullanılıyordu. 27 Mart 1920 tarihinde Fransız Mareşal Foch, kendi hükümetine gönderdiği raporda şunları yazmıştı: “Rusya’dan her ne pahasına olursa olsun devam eden deniz sevkiyatları ile Türk halkının eşsiz fedakarlığı, onları hiçbir zaman zor durumda bırakmayacaktır”.
Günümüz tarihçilerinin verilerine göre Rusya, Türkiye’nin milli kurtuluş hareketine toplam 80 milyon Türk lirası değerindeki altınla yardım etmiş olup bu rakam, 1920’lerde TBMM’nin yıllık bütçesinin biraz üzerindeydi.
Sovyet uzmanları Ankara’da iki barut fabrikasının kurulmasına yardımcı oldu, Rusya mühimmat fabrikası için Türkiye’ye donanım tedarik etti ve mobil matbaa ile film gösterim cihazlarının satın alınması için maddi yardım sağladı. Mihail Frunze, Trabzon’da Türk yetkililere cephelerde anne babalarını kaybeden çocuklar için yetimhane kurulması amacıyla 100 bin ruble değerinde altın bağışladı. Aynı dönemde Türkiye, çok ağır ekonomik durumuna rağmen, Rusya’nın güney bölgelerine tahıl tedariki için fırsatlar yarattı.
Genç Türkiye Cumhuriyeti için esas tehlike geçtikten sonra, Sovyet Rusya’ya müteşekkir olan Mustafa Kemal Atatürk, Vladimir Lenin’e yazdığı mektupta “Türkler ile Ruslar arasında yüzyıllar boyunca süren kanlı savaşların gürültüsüyle dolu tarih nedeniyle, bu kadar hızlı şekilde barışmamız, diğer milletleri şaşırttı. Türkiye Rusya’ya, özellikle son ayların Rusya’sına Batı Avrupa’dan daha çok yakındır. […] Türkiye Sovyet Rusya’sına yönelik politikasından vazgeçmeyecek olup aksi yöndeki tüm dedikodular asılsızdır. Sizi temin ederim ki, doğrudan veya dolaylı olarak Sovyet Rusya’nın aleyhinde olan anlaşmaları asla imzalamayacağız ve ittifaklara asla katılmayacağız” ifadelerini kullandı.
İki ülke arasında dostane ilişkilerin kurulması, 1920-1930’lu yıllarda son derece verimli bir işbirliği döneminin kapılarını açtı. Türkiye’de tiyatro, sinema, beşeri ve teknik bilimler, Sovyet bilim insanlarıyla, kültür ve sanat temsilcileriyle kurulan yakın işbirliği sayesinde doğdu. Sovyet Havacılık Geliştirme Kurumu ile kurulan sürekli temaslar, Türk havacılığının gelişimine büyük katkı sundu. 1926 yılında Moskova ile Ankara arasında ilk uçak seferi düzenlendi, 1934 yılında Türk uçakları Moskova’da geçit törenine katıldı, 1935 yılında da ilk Türk kadın pilot Sabiha Gökçen Rusya’da staj gördü.
1935 ve 1937 yıllarında Sovyet ekipmanlarının tedariki sayesinde, Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’nün “Sovyet endüstrisinin harika eserleri ve ebedi dostluğun sembolleri” olarak nitelediği, Kayseri ve Nazilli’deki tekstil fabrikaları açıldı. Sovyetler Birliği, Türk ağır sanayisinin gelişimine daha sonraki dönemlerde de büyük katkı sundu. Örneğin, 1970’li yıllarda Türkiye’nin modern metalürji endüstrisinin temelleri (İskenderun Demir ve Çelik Fabrikası) Sovyet yatırımları sonucunda ve Sovyet uzmanlarla yapılan yakın işbirliği sayesinde atıldı. SSCB’nin ekonomik desteği ile Arpaçay baraj gölü inşa edildi, Seydişehir’de bir alüminyum fabrikası ve bir dizi enerji şirketi kuruldu.
Ülkelerimiz arasında 100 yıl önce temeli atılan dostluk ilişkileri, bölgedeki istikrarın, iki ülke halkının gelişiminin ve refahının bu ilişkilere ciddi bir şekilde bağlı olduğu günümüzde özellikle önem taşımaktadır. Bilhassa vurgulamak isterim ki, Rusya ile Türkiye arasındaki ekonomik işbirliği, nükleer dahil enerji, altyapı tesislerin inşası ve turizm endüstrisi gibi stratejik önem taşıyan alanlarda devam etmekte ve bu, halklarımız arasında karşılıklı anlayışın oluşmasını ve halklarımızın yakınlaşmasını sağlamaktadır.
Değerli dostlar,
Geçen hafta ülkelerimizin liderleri Vladimir Putin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla gerçekleştirilen Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin 3. güç ünitesinin temel atma törenindeyken Moskova Antlaşması’nı düşündüm. Zira halklarımız, bugün bu kadar başarılı bir şekilde gelişen dostluk ilişkilerinin ve karşılıklı çıkarlara dayanan işbirliğinin sağlam temelini o zamanlarda atmışlardır.