Serdar Üsküplü Rand Corporation'ı mercek altına aldı: ABD'nin Türkiye'ye fitne raporu
Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serdar Üsküplü Rand Corporation'ı mercek altına aldı. Üsküplü'nün araştırmasının sonunda çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı. İşte Rand Corporation gerçeği...
Aydınlık Gazetesi'nde yazı dizisi yayınlanan Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serdar Üsküplü, bugün Halil Nebiler'in sunumu ile ekranlara gelen Televizyon Gazetesi'nin konuğu oldu. Rand Corporation'ı mercek altına alan Üsküplü, ABD'nin Türkiye'ye fitnesi olarak değerlendirdiği raporun; CHP, İyi Parti ve HDP'nin kılavuzu olduğunun altını çizdi.
ABD'nin Türkiye ve komşuları için önümüzdeki dönemlerde ne planladığını anlamak ve buna yönelik siyaset üretmek açısından önem taşıyan Rand Corporation'ı masaya yatıran Üsküplü, bu raporu Pentagon'un beyni olarak işaret etti.
Serdar Üsküplü'nün Aydınlık Gazetesi için kaleme aldığı yazısı:
RAND Corporation’ın “Türkiye'nin Milliyetçi Rotası” başlıklı raporunun yayınlanmasının üzerinden tam altı ay geçti. Kimi köşe yazarları raporu küçümseyerek önemini gizlemeye çalıştı, kimileri içinden alınmış birkaç cümleyle raporun yaratmak istediği fitneye bilerek veya bilmeyerek destek veren yorumlar yaptı. Ancak bugüne kadar raporla ilgili kapsamlı bir değerlendirme yapılmadı.
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 16 Şubat’ta katıldığı televizyon programında raporun “Gölge CIA’nın Türkiye’ye Fitne raporu olduğunu” açıkladı. Vatan Partisi, 24 Şubat 2020’de “Uyarıyoruz Tuzak Var” başlıklı Merkez Yürütme Kurulu kararıyla RAND Corporation raporunda “İç cepheyi bölmek amacıyla tezgâhlanan fitne ve fesadı bütün çıplaklığıyla” ortaya koydu.
Vatan Partisi MYK kararında, “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Türk Ordusu arasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Kemalistler arasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Millî Savunma Bakanı arasında kışkırtma girişimi belgelenmiştir.” denilmekteydi.
RAND Corporation raporunun kapsamlı değerlendirilmesi, ABD’nin Türkiye ve komşularımız için önümüzdeki dönem ne planladığını anlamak ve buna karşı siyaset üretmek açısından büyük önem taşımaktadır.
RAND raporları sadece tahlil ve ABD’ye siyaset belirleme kaynağı değildir; devletlerin politikalarını etkileme gücüne sahip merkezlere Amerika’nın tercihlerini gösterir; Amerika’ya direnenleri tehdit eder; ABD çıkarlarını koruyacaklara da büyük vaatlerde bulunur.
RAND’IN ÖNGÖRÜLERİ
RAND 1996’da yayımladığı raporla, Türkiye’nin altı yıl sonraki başbakan ve dışişleri bakanının isimlerini açıklamıştı. Aydınlık bunu 20 Ekim 1996’da kapaktan duyurmuştu. Doğu Perinçek, 16 Şubat 1997’de Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği röportajda, “ABD Tayyip Erdoğan’ı Başbakan, Abdullah Gül’ü de Dışişleri Bakanı yapacak. CIA’nın yan kuruluşlarından RAND Corporation’ın yayın organında da bu yazıldı" demişti.
RAND’ın 1997’de yayımladığı “Türkiye’de Etnik ve Dini Gerilimler” isimli raporda “Eğer Refah Partisi liderliğinde bir gençleşme gerçekleştirilebilirse, partideki radikalleşme eğilimi, ideoloji ve pragmatizm arasında dengeye dönüştürülebilir.” “Refah Partisi’nin kapatılması bu değişimi zorunlu hale getirir.” değerlendirmelerini yapar. 1998’de Refah Partisi kapatılır.
RAND, Şubat 2010’da yayımlanan “Sorunlu Ortaklık – Küresel Jeopolitik Değişim Çağında ABD-Türkiye İlişkileri” isimli raporda “Yirmi yıldır CHP Genel Başkanlığı yapan Deniz Baykal’ın değişmesi gerektiğini” belirtmişti. Baykal üç ay sonra, Mayıs 2010’da “kaset operasyonuyla” istifa ettirildi. 2010 raporunu yazan Stephan Larrabee, 2020 RAND raporunun da yazarlarından biridir.
RAPOR ÖNÜMÜZDEKİ ON YILI PLANLIYOR
RAND raporunda önümüzdeki on yılı planlamak için yazıldığı belirtiliyor: “Bu raporda, RAND araştırmacıları, önümüzdeki on yıl içinde ABD-Türkiye ortaklığının karşılaşacağı temel sorunları değerlendirerek ve türbülanslı olması muhtemel bu dönemde ortaklığı ayakta tutmak için olası adımlar önermektedir.”
RAND’ın “Türkiye’nin Milliyetçi Rotası” başlığını taşıyan son raporu da bir siyaset aracıdır. ABD adına düşman ve dost kuvvetleri belirlemektedir. Düşman kuvvetler (ABD karşıtı cephe) arasına nifak sokmayı, ABD yanlısı kuvvetleri (Atlantik Cephesi) birleştirmeyi ve cesaretlendirmeyi hedeflemektedir. Erdoğan’a karşı “en zorlu adayın Ekrem İmamoğlu” olduğunu söylemekte, üç büyük muhalefet partisi bir araya gelirse “otoriter Erdoğan yönetimini” devirebilir ve Batı yanlısı demokrasi tekrar kurulur demektedir.
RAND CORPORATION’IN KİMLİĞİ
Raporun öneminin tam olarak kavranması için RAND Corporation’un ne olduğunu ve bugüne kadar neler yaptığını incelemek gerekir.
PENTAGONUN BEYNİ RAND CORPORATION
Bütün dünyada “gölge CIA” olarak bilinen RAND Corporation’un internet sitesinde yayınladığı verilere göre 357 milyon dolarlık resmi bütçesinin % 84’ü Pentagon, Amerikan Ordusu, Hava Kuvvetleri, Savunma Bakanlığı ve İç Güvenlik Bakanlığı tarafından karşılanmaktadır.
1950 çalışanı, 50 ülkeden gelen 80 farklı dili konuşan uzmanı ve Amerika, İngiltere, Brüksel ve Avusturalya’da bulunan toplam dokuz merkeziyle RAND Corporation dev bir istihbarat, güvenlik politikaları ve siyaset geliştirme ve operasyon kurumudur. Amerikan Devleti’ne yön veren kurumlardan biri olarak kabul edilir.
Görevini “Araştırma ve analiz yoluyla politika ve karar vermenin iyileştirilmesine yardımcı olmak” diye tanımlayan RAND, bugüne kadar sayısız araştırma yürütmüş ve elde ettiği sonuçları askeri ve sivil alana aktararak ABD hegemonyasının devamına yardımcı olmuştur.
2. Dünya savaşından hemen sonra 1945 yılında “Project RAND” adıyla Douglas Havacılık Şirketi tarafından kurulan Rand Corporation, ABD Hava Kuvvetleri’ne askeri planlama, araştırma ve geliştirme çalışmaları yapmaya başlar. Kısa süre sonra Hava Kuvvetlerine bağlı, görünürde bağımsız bir yapı haline gelir. Rockefeller, Carnegie, Ford ve daha birçok vakıf ile sıkı bir işbirliği yürütür.
RAND Corporation Soğuk Savaş dönemi boyunca Amerikan hegemonyasının dünya ölçeğinde yayılması için önemli görevler üstlenmiştir. Sovyetler Birliği’yle rekabet için teknoloji ve bilişim alanında önemli çalışmalar yürütür. İnternetin temelini atan çalışmalar yapar. İlk bilgisayarlardan birini inşa eder.
Dünyanın ilk uydu projesini yaparak casusluk faaliyetlerinde bulunur. Corona isimli bu uydu on yıl boyunca Sovyetler Birliği’nin ayrıntılı casus fotoğraflarını çeker. 1951’de “Polit Büro’nun Çalışma Tarzı” başlıklı raporu yayımlar, 1964’te Sovyetler’i kuşatmak için NATO’nun güç planlaması raporunu hazırlar. Pravda, RAND’ı “Bilim, ölüm ve imha akademisi” olarak adlandırır.
1969’da Vietnam’da Amerika’ya karşı savaşan iki binden fazla vatansever esiri sorgulayarak “motivasyon ve moralleri” üzerine rapor yayımlar. 1982’de Sovyetler’i kuşatmak için balistik füze üssü alternatifleri üzerine rapor yazar. Sovyetler’in çöküşüyle birlikte NATO’nun genişlemesi üzerine raporlar hazırlar.
Tek kutuplu dünya oluşturma çabasındaki Amerikan emperyalizminin hizmetinde Balkanlar, Kafkaslar, Batı Asya ve Uzak Asya üzerine çalışmalar yapar. Amerika’nın bölgesel çıkarları için kritik öneme sahip olduğunu düşündüğü Türkiye’ye özel önem verir. Türkiye hakkında çalışmalarıyla tanıdığımız Graham Fuller, Ian Lesser, Paul Henze, Stephen Larrabee, Morton Abramowitz, Henri Barkey, Zalmay Khalilzad, Alan Makovsky, Philip H. Gordon gibi istihbaratçı ve uzmanlara uzun yıllar boyunca onlarca rapor, kitap ve makale yazdırır.
Bununla kalmaz, hedef aldığı ülkelerden “uzmanlar” devşirir. RAND’ın tezgahından geçenlerin önü medyada, akademi dünyasında, siyasal alanda açılır.
RAND raporları tahlil ve tahminden ibaret değildir. Devletleri Amerikan çıkarları doğrultusunda yöneten, yönlendiren, liderler belirleyen kapsamlı projelerdir. RAND Corporation hafife alınacak bir kuruluş değil, Amerikan Devleti’ni yönlendiren aktörlerden biridir.
Üstelik, ABD’nin Merkezi İstihbarat Örgütü (CIA), Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA), Uyuşturucuyla Mücadele Ajansı (DEA), Askeri İstihbarat Ajansı (DIA) resmi kurumlar oldukları için Amerikan yasasının sınırlamalarına uymak zorundadır. Rand Corporation gibi, “düşünce üretim kurumları”, bu ajansların işlerini yasal sınırlama olmadan yerine getirme lüksüne sahiptir.
TÜRKİYE'NİN MİLLİYETÇİ ROTASI
RAND’ın Ocak 2020’de yayımladığı rapor “Türkiye'nin Milliyetçi Rotası” adını taşıyor. Raporun alt başlığı ise, “Türkiye-ABD Stratejik İlişkileri ile Amerikan Ordusu İçin Çıkarımlar”.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı ile Pentagon’un sipariş ettiği çalışmanın amacı şöyle özetlenmiş: “Türkiye'nin iç, dış ve savunma politikalarındaki eğilimlerin Amerikan savunma stratejisi ve güç planlaması üzerindeki etkileriyle olası sonuçlarını analiz ve değerlendirme.”
Giriş kısmında, “Rapordaki düşünceler, Amerikan devletinin değil bu çalışmaya katkı sunan kişilerin şahsi görüşleridir” denilmesine rağmen Türkiye'ye yukarıdan bakan, emperyalist bir yaklaşımla kaleme alınan rapor, RAND'ın Arroyo Strateji, Doktrin ve Araştırma Programı Merkezi’nde hazırlanıyor. Arroyo, Pentagon’un denetiminde olan ve Dışişleri Bakanlığı tarafından resmi fonlarla beslenen bir araştırma kurumu.
276 sayfalık raporda Türk-Amerikan ilişkilerinin gelecekteki seyri tartışılıyor. Rapor, Erdoğan yönetiminde Türkiye’nin Batı’dan uzaklaştığını ve bu durumun önümüzdeki beş on yıl boyunca süreceği belirtiyor. FETÖ operasyonları sonucunda ordunun Amerika’yla işbirliğinin azalmasından yakınıyor. Sorunlu bir müttefik olarak kabul edilen Türkiye’nin nasıl hizaya getirileceğini tartışıyor. Hizaya sokulamayan Erdoğan’ın devrilmesi için muhalefetin birleştirilmesi gerektiğini söyleniyor.
RAND raporu hazırlarken bütünsel bir yaklaşımla kapsamlı bir çalışma yapıyor: “Araştırmacılar, Türkiye'nin iç dinamiklerini ve küresel çıkarlarını değiştiren siyasi, sosyal ve ekonomik eğilimlere odaklanıyor; Türkiye'nin kilit komşuları ve ortaklarıyla değişen ilişkilerini araştırıyor ve Türkiye'nin çıkarlarının ve komşularının ve ortaklarının çıkarlarının nasıl yakınsadığını, birbirinden ayrıldığını veya çatışma içinde olduğunu karşılaştırıyorlar.”
“TÜRK AMERİKAN ÇIKARLARI ARTIK ÖRTÜŞMÜYOR”
Rapor, Türkiye-ABD ilişkilerini tahlil ederek başlıyor, “ortaklığın” Sovyetler Birliği’ni kuşatmak için kuruluğunu belirtiyor:
“ABD, altmış yılı aşkın bir süredir Avrasya ve Ortadoğu’daki stratejisinin kilit bir unsuru olarak Türkiye Cumhuriyeti ile stratejik ortaklık kurdu. Bu ortaklık, Soğuk Savaş'ın başlangıcında Sovyet yayılmacılığını kontrol etmek için kuruldu ve Türkiye, ABD’nin güvenliği için önemli üç bölgenin kesişme noktasında güçlü bir NATO müttefiki olmaya devam ediyor.”
Rapor, “Uzun Süreli İlişkideki Gerginlikler” başlığı altında Türkiye-ABD ilişkilerinin neden gerildiğini anlatıyor: “ABD ve Türkiye arasındaki işbirliği son yıllarda çeşitli güçlüklerle karşılaşmaktadır, çünkü iki ülkenin çıkarları artık eskiden olduğu gibi örtüşmemektedir.” tespitini yapıyor.
“TAYYİP ERDOĞAN YÖNETİMİNDE OTORİTER SAPMA”
Karşılıklı çıkarların uyuşmadığı alanlar teker teker sayılıyor. “Suriye ve Kürt meselesiyle ilgili farklılıklar, Türkiye'nin komşularıyla ilişkilerindeki gerginlikler, yükselen terörizm tehdidi ve ABD’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki otoriter sapma konusundaki endişeleri, işbirliğini sınırlamakta ve güveni azaltmaktadır.” ifadesiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetimi “otoriter sapma” olarak nitelendiriliyor.
İki ülke arasındaki karşılıklı sorunlar; “Sürgündeki Sufi İslam hareketi lideri Fethullah Gülen’in Amerika’da ikamet etmeye devam etmesi, Ankara’nın S400 siparişi, Türkiye’nin Amerika ve Avrupa vatandaşlarını sözde terör suçlarıyla tutuklaması ve Rıza Zarrab davası” olarak sıralanıyor.
Türk Milletinin Amerikan karşıtlığının artmasında, Erdoğan’ın ve diğer Türk liderlerin söylemlerinin etkili olduğu ifade ediliyor: “Türkiye’de Amerikan karşıtlığı derinleşmiştir, Amerikalıların Türkiye’nin güvenliğine ve istikrarına olan bağlılıkları sorgulanmaktadır. Erdoğan ve diğer Türk liderlerin kışkırtıcı ifadeleri bu durumu kuvvetlendirmektedir.”
Ekim 2017’de yapılan bir araştırmaya atıfta bulunularak, “Türklerin yüzde 68'inin Türkiye’nin Avrupa ve ABD ile ittifakının bozulduğuna inandığını; yüzde 71'den fazlasının ise Türkiye'nin Rusya ile siyaset, ekonomi ve güvenlik konularında ittifak yapmasından yana olduğunu” belirtiyor.
“FETÖ VE PKK’YA KARŞI MÜCADELE
ÖZGÜRLÜKLERİ KISITLADI”
Raporda, Erdoğan ve AK Parti’nin giderek otoriterleştiği, demokrasi ve insan haklarının ortadan kalktığı anlatılıyor. Erdoğan’ın parti ve hükümet içindeki gücü arttıkça, AK Parti’nin kuruluş felsefesinden ve programlarından uzaklaştığı söyleniyor.
2002 yılında AK Parti’nin Fethullah Gülen’in de dahil olduğu bir ittifak olduğu ancak daha sonra Erdoğan’ın parti ve hükümet içerisindeki etkisini arttırmasıyla birlikte ilişkilerin gerildiği, 2007-2011 arasında gerilen ilişkilerin 2012’den sonra iktidar savaşına dönüştüğü anlatılıyor.
Raporda Gülen “batıyla uyumlu, Sufi bir imam” olarak nitelenirken Erdoğan gittikçe otoriterleşen baskıcı bir lider olarak tanımlanıyor.
Gülen’e karşı tedbirlerin artmasıyla birlikte “Demokratik haklar ve insan hakları istikrarlı bir düşüşe geçti, bu eğilim Temmuz 2016’dan beri devam eden olağanüstü hâl ile de dramatik biçimde hızlandı” iddiası ileri sürülüyor. Devletin otoriterleşmesinin devam edeceği ifade ediliyor.
Rapor “AKP hükümeti 2014’ten sonra iktidarını pekiştirmek için harekete geçtikçe, basın özgürlüğünü de kısıtladı.” ifadesiyle FETÖ’ye ve PKK’ya karşı verilen mücadelenin toplumu kutuplaştırdığını iddia ediyor. AK Parti iktidarının ilk yıllarındaki Batı yanlısı tavrı sürdürmemesinden şikâyetçi.
ulusal.com.tr