Brezilya'da "Obama Doktrini" Kazandı

Brezilya'da "Obama Doktrini" Kazandı

2009 Honduras darbesinden beri uygulamada olan “Obama Doktrini” Latin Amerika’daki seçilmiş yönetimleri yargı süreçleri ve parlamenter yoldan devirmeyi amaçlıyor. Son olarak bu zincire kıtanın devi Brezilya katıldı. %60’ı yolsuzluk dosyasına sahip meclis ve senato birleşip “siyasi sorumlu” olduğu gerekçesiyle başkan Dilma Rousseff’in yetkilerini elinden aldı.

Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff’in önce meclis, dün de senato oylarıyla yetkileri elinden alındı. Maaşı yarıya indirilen Rousseff’in önümüzdeki 180 günlük süreçte yargılanması yine Senato’da gerçekleşecek. “Impeachment” olarak adlandırılan seçilmiş devlet başkanının koltuğundan edilmesi olayı Brezilya’da ikinci kez gerçekleşiyor. İlkinde Fernando Collor de Mello 1992’de başkanlıktan indirilmişti.

Başkan Dilma’yı bu sona taşıyan süreç 2008’den bu yana örülüyor. “Lava Jato” adı verilen medyatik bir polisiye operasyon Dilma’ya ve yöneticisi olduğu İşçi Partisi’ne karşı en büyük silah haline geldi. Operasyon Brezilya devlet petrol şirketi Petrobras’la iş yapan şirketlere fazladan ödeme yapıldığı duyumuna dayanıyor. 2014’e kadar 46 kişi soruşturmaya dahil edildi. 2016 Ocak ayında Genel Savcı Petrobras soruşturmasında 2006-2014 yılları arasında 161 olay tespit ettiklerini açıkladı. 13 yıldır iktidarda olan İşçi Partisi’yle ilişki kurulan suç, söz konusu paranın diğer parti ve milletvekillerine dağıtılması biçiminde. Fakat Başkan Dilma’nın yerinden edildiği şu ana kadar hakkında suçlama olan 47 politikacının yalnızca 6’sı İşçi Partili.

ABD’ci sağ cephenin desteklediği savcı Sergio Moro devraldıktan sonra soruşturma doğrudan İşçi Partisi’ni hedef aldı. Bir ay kadar önce İşçi Partisi lideri ve Dilma’dan önce iki dönem devlet başkanı olan Lula da Silva’nın evi özel timlerce basıldı. Saatlerce evi aranan Lula karakola götürülerek ifade vermeye zorlandı. Bu örneği görülmemiş bir eylemdi. Zira Lula önümüzdeki seçimlerin de en favori başkan adayıydı. Başkan Dilma’nın, Lula’yı korumak için bakanlık verme girişimi de Yüksek Mahkeme tarafından durduruldu.

Kısa süre sonra da meclis Dilma’nın düşürülmesini oyladı. Fakat Petrobras soruşturmasıyla tamamen ilgisiz biçimde: Başkana yönelik iki suçlamadan ilki devlet bütçesinden bazı kaynakların mecliste onaylanmadan yönlendirilmesiydi; İkincisi ise bütçede kaynağı olmadığı iddia edilen bazı ödemelere izin verilmesi. Ancak Başkan savunmasında bu iki suçlamayı da çürüttü. Buna rağmen uluslararası medya sanki Dilma’nın başkanlığı “Petrobras skandalı”yla ilgili biçimde mecliste konu edilmiş gibi bir hava yarattı.

Operasyonun başladığı 2008 yılı aynı zamanda ekonomik krizin başlangıcına denk düşüyor. Bu tarihten sonra Brezilya ekonomisi daralmaya başladı. Krizin etkisinin açık biçimde hissedildiği 2012 tarihinden itibaren sermaye çevreleri İşçi Partisi’nin kesin biçimde iktidardan uzaklaştırılmasına odaklandı. Güçlü kriz ortamında yapılan 2014 seçimlerine sağ bütün gücüyle yüklendi. Ancak İşçi Partili Dilma Roussef başkanlığa hak kazandı. Hemen izleyen günlerde muhalefet seçimlerde İşçi Partisi’nin devlet olanaklarını kullandığı yönünde bir propagandaya başladı. 2015 yazında Petrobras dosyasından bazı politikacılar tutuklanınca mecliste “impeachment” talebi gündeme geldi. Yaklaşık bir yıldır Brezilya ana akım medyası sürekli olarak Dilma’nın düşürülmesi gerektiği propagandasını yürüttü.

Kıtasal ölçekte bakılırsa bölgenin üç büyük ekonomisi olan Arjantin, Venezuela ve Brezilya’da halkçı-milli yönetimlere ABD merkezli bir saldırı açıkça görülüyor. Üstelik bu saldırı Arjantin’de ve Brezilya’da şimdilik başarıya ulaşmış durumda. Venezuela’da ise sağ olağanüstü bir güç topladı. Bu üç ülkenin ortak özellikleri kaynakları millileştirmeleri. Arjantin’de Kirchner, Venezuela’da Chavez, Brezilya’da Lula tarihin en büyük devletleştirmelerini gerçekleştirdi. Petrobras İşçi Partisi yönetiminden önce adı sanı duyulmayan bir kurumken bugün dünyanın dördüncü büyük petrol şirketi. Operasyon ve başkan Dilma’nın devrilmesi Petrobras’ın itibarını düşürmeye ve özelleştirmeye hizmet ediyor. Aynen Arjantin’de birkaç ay önce iktidara gelen neoliberal yönetimin devlet petrol şirketi YPF’yi işlevsiz hale getirip satmaya hazırlanması gibi.

Dilma’nın düşürülmesiyle gelen yeni başkan Michel Temer sermayenin hoşuna gidecek bir kabine kurdu. Yeni yönetimin ilk gündem maddesi dışarıdan borç edinme. Geçen Aralık ayındaArjantin’de iktidara gelen neoliberal Mauricio Macri de kabinesini politikacılardan değil, şirket CEO’larından kurmuştu. İlk yaptığı iş de yüklü miktarda dış borç alımına gitmek olmuştu. Anlaşılan Latin Amerika’da sağın ülkelerini borçlandırmak ve ABD’yle daha bağımlı hale getirmekten başka bir programı yok.

Özgür Uyanık/Buenos Aires

ulusalkanal.com.tr