1 Mayıs kime ''bayram''

1 Mayıs kime ''bayram''

1 Mayıs'a günler kala, yıllardır süren tartışma yineleniyor, ama yenilemeden yineleniyor. Özellikle sosyal medyada sıkça görülen, niteliksiz "sidik yarıştırmaları" sallıyor "sol entelijansiyayı" :

"............ örgütü Taksim'de olacakmış duydun mu?"

"............'cılar Taksim'e gelmiyorlarmış, bak şu sınıf düşmanlarına!"

"Taksim'de direnişteyiz, polis ......'cılara efsane saldıracak yine"

(boşlukları keyfinize göre örgüt isimleriyle doldurabilirsiniz)

gibi...

Tartışmalar eylemin amacı ve niteliğinden çok kimin neyi kanıtlayabildiği üzerinden yürüdüğü için, önce eylemi, söz konusu eylemden de önce eylem kavramının bizzat kendisini deşmemiz gerekiyor. Sözlük anlamı "bir durumu değiştirme veya daha ileriye götürme yönünde etkide bulunma çabası" olan "eylem" sözcüğünün devrimciler açısından tanımını, "sömürü ve adaletsizlik durumunu değiştirme ve emekçi sınıfların yararına yeniden düzenleme" olarak değiştirebiliriz. Bu kapsamda, bildiri dağıtımından duvar yazılamasına, basın açıklaması yapmaktan devletin kolluk kuvvetleriyle çatışmaya kadar, içerisinde yaşadığımız toplumu ve dünyayı özgürleştirmeye yönelik atılan her adımı "eylem" sayarız. Pergeli daraltıp 1 Mayıs'ı ele aldığımızda ise, karşımıza "emperyalizm ve burjuvazi tarafından sömürülen işçi sınıfının taleplerinin haykırıldığı ve emekçi sınıflar arasındaki dayanışmanın yükseltildiği" bir "bayram" çıkıyor. Bu açıdan 1 Mayıs, el öpülen, "küslerin barıştığı" türden değil, yumruk sıkılan, "hodri meydan" denilen bir bayramdır ve mücadele günüdür.

Ülkemizde yıllarca süren yasaklamalar, yaşanan Kontrgerilla provokasyonları ve devlet baskısı, Taksim'i bu anlamda simgeleştirmiştir. Her mücadelenin simgeleri ve sembolleri olduğu gibi, bu semboller mücadelenin amacını gölgeleme tehlikesini de beraberinde getirir ve bugün Taksim tartışmalarındaki durum bu gölgelemenin bir sonucudur. Tartışmalar, işçi sınıfının özelleştirme ve taşeronlaştırma sorunları, ağır çalışma koşulları ve düşük ücretler, sendikal mücadelenin sorunları ve bunların en iyi ve güçlü bir şekilde hangi koşulda dile getirilebileceği gibi konulardan değil, "Taksim'e çıkıp çıkamamak" , "Taksim'e çıkma iradesi" , "polis barikatı" , "şanlı direniş" gibi birtakım solun çiğliğini ve edilgenliğini gözler önüne seren argümanlar çevresinde dönmektedir. "Direniş" demişken, büyük Usta Hasan Yalçın'ın "EYŞANDİRDÖN"ünü de unutmamak gerek*

Bu gölgeleme halinin panzehiri ise koşulları doğru analiz edip, doğru soruları sorabilmektir. Peki buradaki tartışma kimlerin arasında, ve hangi argümanlarla yürüyecek? Ortada bir savaş alanı var. Bu savaşın bir tarafında devleti görüyoruz. Diğer tarafında ise, birbirlerini "zaten tam olarak devrimci görmeyen" , kendisini, "başkalarının olmamışlığı" savunusu dışında başka bir şey üzerinden tanımlayamayan, sürekli didişen, birleşen, bölünen, tartışan, ama ne hikmetse "siper yoldaşı" kalabilen "özneler" , iktidarın yasakladığı 1 Mayıs'ın "yılmaz savunucusu" olmakla birlikte aynı anda iktidar ortağı olma yeteneğine de sahip ve "ülkeyi hükümetsiz bırakmamak için" Akp'yle koalisyon hayalleri kuran PKK ve yasal uzantıları... Bir de sendikalar ve onların ağaları var tabii. Sınıf mücadelesinin günümüzde neden "sendikalara rağmen" yürümesi gerektiğinin cevabı olan şirket-sendikalar... Harıl harıl bildiriler basılıyor, süslü, yer yer "komikli" afişler hazırlanıyor. Taksim'le ilgili "büyük iddialar" sıralanıyor, Bu durum, bambaşka bir konuda söylenmiş olsa da Stalin'in bu tartışmalara denk düşen bir sözünü hatırlatıyor : "Şaşkın entelektüellerimizin bataklığında genel bir vıraklama var."

Şimdi bilinçlerimizi romantizmden, beylik laflardan, "Cihangir solculuğundan" ve hayallerden sıyırıp, "herhangi bir ideolojinin eseri olmayan(?)" ve tamamen teknik olan bazı sorulara yoğunlaştıralım.

1 - "1 Mayıs'ta Taksim'e!" sloganından başka, ortada somut bir plan var mı?

2 - Varsa, bu planlar disiplinin ve kitleselliğin sağlanabilmesi adına ortaklaştırıldı mı?

3 - Kilometrelerce öteden itibaren kapatılan yolları, kurulan barikatları yıkabilecek örgütlü güç hazır mı?

4 - Son olarak, sınıfın taleplerinin dile getirilmesi ve kitleselliğin sağlanabilmesi gibi bir amaç var mı?

Somut değerlendirmelerin ışığında, sorulan soruların bir tanesinin dahi olumlu bir cevabı olmadığını anlayabilmek için 1 Mayıs sonrasını beklemeye gerek yok. Stratejisi, planı olmayan hiçbir eylem başarıya ulaşamaz, doğru da değildir. Halkın ve emekçi sınıflarının talepleri ve özlemlerini dikkate almak ve ona uygun konumlanmanın yerine, başarısızlığı baştan kabullenen, çocukca bir "iradecilik" konuyor. 1 Mayıs gibi bir gün ve Taksim gibi bir simge, işçi sınıfının değil , kendini "ezildiği oranda devrimci sayanların" özlemlerine kurban gidiyor. İşçi sınıfımızın elinden düşürmediği "ayyıldızlı esir bayrağımız" , "majestelerinin muhalefeti'nce" meydanlarda sansürleniyor.

Yazının başında belirttiğimiz gibi, 1 Mayıs'a çok az bir zaman kala, nihayetinde herkes kendince tarafını seçmiş durumda. 1 Mayıs kimsenin "mülkiyetinde" olmadığından, sonuçları hesaplandığı ve göze alındığı ölçüde herkes nasıl kutlayacağı konusunda serbest! Bütün bu "serbestinin" yanında, ülkemizde başlı başına bir savaş alanı halini almış 1 Mayıs kutlamalarına, savaşa, ve savaşta gerçekten başarıyı hedefleyenlere dair söylenmiş en doğru tespitlerden biriyle hoş geldin diyoruz :

"Kazanabileceksen Savaş, Kazanamayacaksan Uzaklaş!"

**

Başta Türkiye işçi sınıfı olmak üzere dünyanın bütün emekçilerinin ve ezilen halklarının mücadele günü 1 Mayıs kutlu olsun!

Erkin Öncan

ulusalkanal.com.tr

*EYŞANDİRDÖN : "Eylemi Şanlı Direnişe Döndürme".

( Hasan Yalçın'ın EYŞANDİRDÖN'ü ve yine 1 Mayıs'la ilgili Emrah Maraşo'nun geçen seneki yazısını okumanızı öneriyoruz. http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/emrah-maraso-yazdi-eysandirdonun-1-mayis-tiki-h39853.html )

** Mao Zedung - Çin'in Devrimci Savaşında Strateji Sorunları (Seçme Eserler Cilt 1 / Kaynak Yayınları)