Fedaiyim bahtiyarım
“Gözümü ve yüreğimi Türkiye gerçeklerine kapatamazdım. Kendini çok sevenlerden olamazdım. Kendi şartlarımız ne kadar iyi olursa olsun, yanı başımızdaki yoksulluk, ülkemizdeki gericilik, dünyadaki büyük sömürü, bizi kanatan yaradır. Anlarsınız ki, yaşamınızı anlamlı kılacak tek şey, verebileceklerinizi çıkarıp vermektir. 2012 yılı yazında bir gün Toros sokağa gittim. İçeri girdim ve ‘Partiye kaydolmaya geldim’ dedim. Artık İşçi Partiliydim ve Nâzım Hikmet gibi bahtiyarım.’
Biz Ergenekon ve Balyoz tutukluları, nöbet yerlerimizde altı-yedi yıldır sevdiklerimize kavuşacağımız, evlerimize döneceğimiz günü bekliyoruz.
Şehit olanlar geri döndüler mi kardaşım?
Şu anda evimize dönmeyi düşleyebilecek konumdayız. Fakat… birden o müthiş soru karşıma dikiliyor: “Şehit olanlar geri döndüler mi kardaşım?”
Bu soruyu “Can kardaşı” olmaktan mutluluk duyduğum, ağabeyim Cemalettin Korkut 1 Kasım 2013 günlü mektubunda sormuştu. O gün onun asker ocağına girişinin 72. yıldönümüydü. Şimdi 90 yaşını arkada bırakmış kendisine şöyle sesleniyor: “Fedaisin, fedai kalacaksın, Ey Korkutoğlu Cemal!”
O soru bir çivi gibi saplandığı yerde beynimi kanatıyor: “Şehit olanlar geri döndüler mi kardaşım?”
Kuddusi Okkır evine geri dönecek mi?
Prof. Dr. Uçkun Geray kardeşim sevdiklerine sarılacak mı?
Dz Kur. Alb. Berk Erden, Dz. Yb. Ali Tatar, Jnd. Alb. Abdülkerim Kırca’nın yollarını gözleyenler, hasretlerine kavuşacaklar mı?
Çanakkale, Kafkas, Yemen ve Sakarya şehitleri evlerine ne zaman dönecekler?
Fedainin çağrısı ve fedaiye çağrı
Sakarya Şehitliği Müzesinin kapısında bir cam fanus varmış. İçinde meçhul bir şehidin kuru kafası. Alnında kırmızı kanla şu yazıyormuş: “Beni hatırla, kanımı kanla öde!”
Kuşkusuz, şehidin kendisi yazmamıştır o yazıyı. Çünkü son damlasını veren fedainin bizden hiçbir şey istemeyeceğini biliyoruz. Her şeyini veren erdemlinin, alacağı bir şey de kalmamıştır. Alacağını içine koyacağı bir kasası, bir kesesi, bir cüzdanı, bir cebi, bir banka hesabı, bir ayakkabı kutusu yoktur artık.
Bizden hiçbir şey istemeyen fedainin bizden tek şey istediğini yine bizler icat etmişizdir. Zora düşünce hep onlara başvururuz ve topluma döner, fedailerin bizden fedai olmayı istediklerini söyleriz. Firdevsî, şehitlere “yattığınız toprağın altından kalkın” diye seslenir. Nâzım Hikmet de, bağımsızlık elden gidince, Kuvayı Milliye şehitlerine “Mezardan kalkmanın vaktidir” diye çağrıda bulunur.
Fedai hatırasıyla da bizim için vardır. Fedainin anısı, yine bize vermek için yaşar. Şehidin kuru kafası bile, bize fedainin çağrısını yapmaktadır. Kendini vererek toplumu yaşatma çağrısıdır bu.
Toprağın altındaki fedai, bu çağrıyı yaparken tellal değildir. Belediye başkanından ve düğün sahibinden bahşiş almayacaktır. Tepeden tırnağa karşılıksız vermeye devam etmektedir. Hatırlanmayı istemek dahi bir fiyattır. Fedaiyi satın alamazsınız. Çünkü her şeyini vermiştir. Fedainin namusunda karşılık yoktur.
İlk kıvılcımı yakanların ödülü
Hiçbir toplum, fedainin yüzyılların içinden gelen o çağrısını duymadan yaşayamaz. Kabile toplumu, feodal toplum, kapitalist toplum, sosyalist toplum, hep fedailerle kurulmuş, fedailerle varolmuştur. O nedenle fedai, hangi iklime giderseniz gidin, son rütbedir.
Her yerde sizi bir Hallacı Mansur karşılayacak ve size şu büyük hakikati bildirecektir: “Her gerçek bir fedai ister. İlk kıvılcımı yakanlardır, en yüce fedailer.”
İlk kıvılcımı yakmanın bütün iklimlerdeki ödülü, yanmaktır; kurşuna dizilmektir. Madalyası, boynundaki iptir. Fedai, dar ağacında en yüce makama çıkar. Erenler, “Miracımız dardır bizim” diyorlar. Bir dava uğruna insanın nesi varsa sonuna kadar her şeyini vermesi, bütün toplumlarda miraçtır.
Miraçtaki bahtiyarlık
Fedai, feda ederek bahtiyar olur.
Bana bu yeni yıl yazısını yazdıran, sevgili arkadaşım Prof. Dr. Tülin Oygür’dür. 19 Kasım 2013 günü şöyle yazıyordu:
“Gazi Üniversitesi’nde bölüm başkanıydım. Bir öğretim üyesi olarak en verimli denebilecek dönemimdeydim. Türkiye şartlarında iyi maaş alıyordum. Ama gözümü ve yüreğimi Türkiye gerçeklerine kapatamazdım. Kendini çok sevenlerden olamazdım. Kendi şartlarımız ne kadar iyi olursa olsun, yanı başımızdaki yoksulluk, ülkemizdeki gericilik, dünyadaki büyük sömürü, bizi kanatan yaradır. Anlarsınız ki, yaşamınızı anlamlı kılacak tek şey, verebileceklerinizi çıkarıp vermektir.
“2012 yılı yazında bir gün Toros sokağa gittim. İçeri girdim ve ‘Partiye kaydolmaya geldim’ dedim. Artık İşçi Partiliydim ve Nâzım Hikmet gibi bahtiyarım.’
“Kendi rahatını bilme kültürü ortamında kendimi yalnız hissediyordum. Artık kendimi yalnız hissetmiyorum. ‘Feda olsun’ sözünün toprak gibi, güneş gibi doğal durduğu böylesi bir topluluk içinde, ancak bahtiyar olunur.”
2014 yılında bahtiyar olmanızı diliyorum.
ADRES YAZMAYAN OKURLARIMIZA
YENİ YIL DİLEĞİ
Bir çok okurumuzdan, sağolsunlar mektuplar alıyorum. Cevap yazmaktan bahtiyarım. Gecikirsem bağışlayınız. Adres yazmayan okurlarımızın 2014 yılında bahtiyar olmalarını diliyorum.
YARIN: ER MEKTUBU GÖRÜLMÜŞTÜR
Doğu Perinçek
Aydınlık/Rota