Soma’dan ölüme ve hayata dair notlar…
Aydınlık gazetesinden Mustafa Mutlu, Manisa'nın Soma ilçesindeki facianın yaşandığı maden ocağına gitti. İşte Mutlu'nun olay yerinden kaleme aldığı bugünkü yazısı:
Soma’dayım… Facianın meydana geldiği maden, Soma ilçe merkezinin otuz kilometre dışında… Bunun on dört kilometresi, madenin özel yolu… Söz konusu maden o kadar büyük yani!
Ben bölgeye Çarşamba akşamüzeri ulaştım. Gittiğimde “sakin bir telaş” vardı.
Hem “sakin” hem “telaş” nasıl oluyor derseniz; buradaki o saatleri görmeniz gerekirdi.
Umutların tükendiği andı.
İçeride canlı kalmadığını kimse açık açık dile getirmiyordu ama yangını söndürmek için galeriye set örülmeye başlanması, bu acı gerçeğin kabullenildiğini gösteriyordu.
Herkes hem çok panik halinde hem de inanılmaz sakindi.
Gürültülü bir sessizlik hüküm sürüyordu…
Her taraf madenden çıkan dumanla kaplıydı. Nefes almakta zorluk çekiyorduk. Saatlerce beklediğimiz halde gece boyunca madenden hiç kimse çıkarılmadı.
Bölgedeki görevi “ölü ve yaralı sayısı açıklamak” olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı da bunu önceden öğrenmiş olacak ki; madenden ayrılarak “dinlenmeye” gitti.
Olası ölü sayısı!
Alanda en çok konuşulan iki konu açıklanan ölü sayılarının gerçeği yansıtıp yansıtmadığı ve Başbakan’ın uğradığı protestoydu!
Gerek madenciler, gerekse arama kurtarma ekiplerinin sorumluları, Bakan Bey’in açıkladığı ölü sayısının gerçek olmadığını iddia ediyordu. Onlara göre bu sayılar, sadece Kırkağaç’taki soğuk hava deposuna kaldırılan ve “kimlikleri tespit edilebilen” cenazeleri ifade ediyordu.
Oysa o depoda onlarca “kimliği tespit edilememiş madenci bedeni” de yatıyordu.
“Kesin ölü” sayısı hakkında fikir yürütebilmeniz için somut bazı bilgiler vereyim:
Kazanın olduğu sırada madendeki depodan tam 791 işçi ve mühendis “baret”almış… Bunların 710’u bunun için “kart basmış”, 81’i ise kart basmadan almış baretleri…
Yani olay anında içerideki madenci sayısı 791…
Buna 20 kişi daha ilave etmek gerekiyor. O da patlama haberini aldıktan sonra madene koşan ağabeyler, kardeşler, oğullar, babalar… Hepsi yakınını kurtarmak için içeri girmiş ama çoğu çıkamamış…
Yani madendekilerin toplam sayısı yaklaşık olarak 810 kişi…
Sağ ve yaralı olarak kurtarılanların sayısı ise 200 kişi…
Dün bu yazının yazıldığı saat itibarıyla Bakan Yıldız’ın verdiği ölü sayısı 282…
Kimliği tespit edilmeyen cenaze sayısı 60…
Toplayın hepsini; 542 kişi…
Demek ki 15 Mayıs 2014 saat 16:33 itibarıyla madende hâlâ yaklaşık 270 madencinin bedeni var…
Umarım yanılırım ama bu veriler bize tartışmalı “ölü sayısı”nın 550’ye yaklaşabileceğini gösteriyor!
Yumruğa tepki büyük!
Gelelim Başbakan’ın Soma’ya gelişinde yaşanan olaylara:
Biz görmedik; protesto madende başlamış, Soma’da devam etmiş… Olaylar o kadar çığırından çıkmış ki; korumaları Başbakan’ı bir markete kaçırmış… Marketin kasiyeri de Erdoğan’ı “oldukça tepkili” bir şekilde karşılayınca olan olmuş! Başbakan her zamanki gibi kontrolünü kaybetmiş, kadına yumruk atmış… Dün bu anlara ait olduğu söylenen görüntülerin internete düşmesi, Soma’daki gerilimi iyice artırdı.
Kaldı ki bu insanlar maden şirketinin de tehdidiyle son seçimde oylarını AKP’li adaya vermiş…
Ancak konuştuğum madencilerin hepsi öfkeli:
“Bizi Tayyip’in mitingine zorla götürdüler. Oyumuzu ona vermezsek madeni kapatacaklarını söylediler” diyorlar.
Arka arkaya sâlâ
Madendeki geceyi sabahla buluşturduktan sonra uyumak için Soma’ya gittik… Saat altıyı geçiyordu yattığımızda; sekiz buçukta uyandık…
Ben hayatımda ilk defa arka arkaya verilen yüzlerce salayı ilk kez dün sabah dinledim.
Sonra Aydınlık ve Ulusal Kanal ekibiyle tekrar yola koyulduk… On dört kilometrelik anayolu bitirip, maden şirketinin yoluna saptığımızda neye uğradığımızı şaşırdık.
Çünkü arka arkaya tam yedi kez arabamızın yolu çevrildi ve sarı basın kartlarımızı göstermek zorunda kaldık.
Bu işkence arabayı park ettikten sonra da dört kez tekrarlandı.
Cumhurbaşkanlığı’nın özel koruma polisleri dört bir yanı tutmuştu. Biri gerildiğimizi görünce kibarca gerekçelerini anlattı:
“Kötü niyetli bazı kişilerin Cumhurbaşkanımıza yönelik hareket edeceklerini öğrendik. Bu güvenliğin nedeni o…”
Bin 500 imam iş başında!
Madenin önündeki bekleme alanına ulaştığımızda oraya sadece askerlerin, polislerin, çay, su dağıtan yardım kuruluşlarının, birkaç madenci yakınının ve çok sayıda badem bıyıklı vatandaşın girdiğini gördük…
Daha sonra öğrendik ki badem bıyıklı o mübarek şahsiyetler Diyanet İşleri Başkanlığı’nca Soma halkına sabır tavsiye ettirmekle görevli imamlarmış…
Sayıları bin 500’ü bulan bu imamlar, birazcık yüksek sesle konuşan veya ağlamaya kalkışan (!) annelerin, babaların yanına gidip aynen şunları söylüyordu:
“Bizim de kardeşimiz içeride… Biz de madenci yakınıyız. Ağlamıyoruz, çünkü onlar kendileri şehit oldu ama bizi de şehitlik mertebesine eriştirdi. Onlar sayesinde biz de günahlarımızdan arındık. Şimdi sakın bağırmayın, ağlamayın… Yoksa Allah’a isyan etmiş olursunuz.”
Onca önleme karşın!
Cumhurbaşkanı ve beraberindekiler maden alanına ulaştıklarında, ortalık dikensiz gül bahçesine dönüştürülmüştü.
Gül ve yanındakiler jilet gibi elbiseleriyle ve parlak makosenleriyle kalabalığın arasından süzülerek madenin girişine yöneldiler.
Tam bu sırada bazı madenci yakınlarının sabrı taştı ve yüzlerce korumanın engellemelerine karşın küçük çaplı protestolar yaşandı.
Madenci yakınları Cumhurbaşkanı’na bağırarak şunları söyledi: “Taşeron istemiyoruz…”
“Bu kadar koruma niye? Kimden korkuyorsun?”
“Üç gün olmuş ancak geliyorsunuz! Cenaze toprağa verildikten sonra gelinmez… Çocuklarımızın tabutuna omuz vermeye bile tenezzül etmediniz! Buraya yemek yemeye mi geldiniz”
“Senin yüzünden ekipler çalışmıyor. Bize polis değil, kurtarma ekibi lazım. Defol git buradan!”
Sessiz basın toplantısı!
Gül ve arkadaşları bu iltifatlara iltifat etmeyip; hemen maden şirketinin yönetim binasına gitti… Sarı basın kartlı gazetecilere de haber salındı:
“Sayın Cumhurbaşkanımız açıklama yapacak…”
Fırlayıp gittik…
Fakat Gül ve yüksek zevat girdikleri binadan bir türlü çıkmadı… Maden şirketi tarafından hazırlanan yemeğe katıldıkları haberi yayıldı. Gül binadan çıkıp kendisi için hazırlanan mikrofonun başına geçtiğinde dünyanın en garip basın toplantısına tanık olduk:
Bu mikrofon TRT’ye aitti. TRT izleyicileri Gül’ü duyabiliyordu ama 10 metre uzağındaki biz yaptığı konuşmanın tek kelimesini bile anlamıyorduk. Bu da zaten onun umurunda bile olmamalıydı ki defalarca bağırarak durumu anlatmaya çalıştığımız halde oralı bile olmadı…
Sonra da bu gürültücü grup, geldiği gibi büyük bir tantanayla gitti.
Demedin, demeyin!
Daha çok yazacağız dostlar, daha uzun uzun anlatacağız…
Ama şunu bilin ve anlayın ki…
Eğer üç otuz paraya özel sektöre devredilen madenler biran önce devletleştirilmezse, Soma’nın rekoru çok yakında bir başka madenimizde kırılabilir!
Demedin, demeyin!
ulusalkanal.com.tr