İslamiyeti Türkler kılıç zoruyla mı kabul etti
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek yazdı
Okuyucularımızın, Hazreti Muhammed, İslamiyet, Ateizm, Tarihsel Materyalizm konusuna ilgisi devam ediyor. Sorular ve eleştirilerle ilgili yazılara devam edeceğiz.
L. Kurtuluş, beş soru soruyor. Her biri için kitap yazılır. Birinci soru şöyle:
İslamiyet gibi Türklere kılıç zoruyla, işgalle, tecavüzle vb dayatılmış bir ideolojiyi sırf ÜMMET BARIŞI nedeniyle savunmanız hangi bilimsel anlayışa uygundur? Türkler Müslüman olmasalardı tarihsel ilerleme ile kabile savaşlarından kurtulamayacak mıydı? Bilimsel olmak kuşkuculuğu, sorgulayıcı olmayı gerektirir. Türk kabileleri arasındaki barışı İslamiyet dışı başka bir ideoloji ve Gök Tengri inancı da sağlayabilirdi. Burada önemli olan mülkiyet kavramıdır. Mülkiyet kavramı Orta Asya’da yerleştiğinde özel mülkiyetin de ticaret yollarının da güvenliği sağlanırdı. Dünyada özel mülkiyetin, ticaretin geliştiği bir çok toplumda İslamiyet mi uygulanıyor? Tabi ki hayır. Bu gerekçelerden dolayı yazdıklarınızı bilimsel açıdan sorunlu görüyorum.
TARİH DIŞI GÖRÜŞLER
Türklerin İslamiyeti kabul etmesini kılıç zoruyla açıklayan görüşler, yüzeyseldir. Bu kabulün toplumsal süreçlerle ilişkisini görmediği için de tarih dışındadır, başka deyişle bilimsel değildir.
Önce şunu belirtelim: Hiçbir topluma, toplumsal-ekonomik açıdan kabul etmeye hazır olmadığı bir sistemi zorla benimsetemezsiniz. Örneğin Amerika’yı işgal eden Avrupalılar, kabile toplumu koşullarında yaşayan Amerikalı Kızılderililere kapitalist toplumda örgütlenmeyi zorla dayatamazlardı ve dayatamadılar. Her toplum, eşiğine geldiği veya içine girdiği toplumsal süreçlere uygun kurumları ve ideolojiyi kabul eder.
İslamiyet, daha önce de açıkladığımız gibi, ticaret uygarlığına geçişin ideoloji ve kurumlarını getirmiştir. Bu kurumları kabile savaşlarına son verme, ticaret, bilim, özel mülkiyet, devlet ve ordu diye özetleyebiliriz.
TÜRKLERDE SINIFLI TOPLUMA GEÇİŞ
İslamiyeti ilk kabul eden Karahanlılara, arkasından Selçuklulara, Gaznelilere baktığımız zaman, devlet ve toplum olarak İslamiyetin temsil ettiği kurum ve ilişkileri görüyoruz. Türkler, Milattan Önce 1000’den MS 1000’e kadar aşağı yukarı iki bin yıldır, kabile toplumundan sınıflı topluma geçiş süreci yaşadılar. Hayvancılığın ve tarımın gelişmesi sonucu bir üretim fazlasının oluşmasıyla özel mülk sahipliği gelişiyor, kabileler sınıflara bölünüyor ve dağılıyor ve farklı kabileleri birleştiren bodunlar oluşuyordu. Kabile içindeki eşitlik son buluyor, kabile kandaşları arasındaki birlik dağılıyor, toplum bey, el ve gün sınıflarına bölünüyordu. Boylar boy birliklerinde birleşiyordu. Kuzey Türklerinde On Ogurlar, Dokuz Ogurlar, Otuz Ogurlar ya da güney Türklerinde On Oklar, Üç Oklar, Dokuz Oğuzlar, Sekiz Edizler, Otuz Tatarlar, On Uygurlar gibi birleşen boy sayılarına göre anılan kabile birlikleri böyle tarih sahnesine çıktı.
GÖK TENGRİ’NİN TOPLUMSAL-SİYASAL ANLAMI
Gök Tengri de, geniş alanları denetim altına almak zorunda olan Atlı Çoban Kültürünün Tek Tanrısıydı. Tek Tanrı, aslında devlet kuruculuğunun ideolojisini yansıtır. Görüldüğü gibi Türkler, İslamiyetin “Allah birdir ve ondan başka ilah yoktur” diye özetlenebilecek tarihsel-toplumsal aşamaya gelmişlerdi.
Bu nedenle Türklerin İslamiyeti zorla kabul ettikleri görüşü, tarih dışında tarih yazanların görüşüdür. Arabistan’ın Bedevi toplumları da ticaret uygarlığını kurma eşiğine geldikleri için İslamiyeti benimsediler. Orada da savaşlar oldu. Ancak o savaşları ticaret uygarlığına önderlik eden İslamiyet kazandı. Burada kazanan, kılıçtan önce toplumsal süreçtir, uygarlıktır. Kılıç, o sürecin kılıcı olabilirdi ve olmuştur. Aynı değerlendirme, İran ve Türk kavimleri için de geçerlidir.
Bu konuda Çin Devriminin önderliği içinde bulunan Uygur Türkü Seyfettin Aziz’in Türkiye’de “Türklerin Müslümanlığa Geçişi” başlığıyla yayımlanan Satuk Buğra Han adlı romanını bütün okuyucularımıza öneririm. Müslümanlığı ilk kabul eden Türk kavmi olan Karanlıların yaşadığı süreci tarihsel gerçeklere uygun olarak, bilimsel kavrayışla anlatır.
Gök Tengri de, Türk kabileleri arasında barışı sağlayan ideolojinin kavramıydı. Ancak İslamiyet, Sümerlerden beri Uygarlığın öncüsü olan bir coğrafyanın birikimi üzerinde yükseldi. Bu açıdan Tek Allah inancının en olgunlaştığı tarihsel mirasa dayandı. Uygarlığa yükselen Türklerin semavi dinleri benimsemelerinin anlamı da buradadır. Büyük çoğunluk Müslüman oldu, Hazar Türklerinin aristokrasisi Musevi oldu, hatta Selçuklu aristokrasisi de ilk başlarda Museviliğe yönelir gibi oldu. Kıpçak/Kumanların bir kesimi ve Gagauzlar Hıristiyanlığı kabul ettiler.
Dünyada özel mülkiyetin ve ticaretin geliştiği her toplumda İslamiyet yok elbette. Ancak Türklerin Müslümanlığı kabul ettiği 8-10. Yüzyıllara bakarsak, zamanın uygarlık dini İslamiyetti.
KİTAP
Aydınlık