Almanya, artan nefretin farkında değil galiba...

Almanya, artan nefretin farkında değil galiba...

Ortada inkar edilemeyecek bir gerçek var.

O da AB’ye istediği gibi yön veren tek güç, bugün Almanya’dır.

Yani Almanya’sız bir Avrupa Birliği, tek başına hiçtir.

28 ülkenin üye olduğu, bunlardan 19’unun ise, Euro Ortak Para Birimi bölgesinde bulunduğu Avrupa Birliği adlı Topluluk’ta, Almanya’nın bu denli söz sahibi olması, hiç kuşkusuz kriz sürecinden geçen dünyada, ekonomi ve mali açıdan gücünü koruyabilmiş ender ülkelerden birisi olmasıdır.

Bilinir ve söylenir hep.

Güç şaşırtır insanı. Şımartır da. Ayaklarını yerden keser. Güç körlüğü gibi bir şey işte.

Toplumlar için de aynı saptama geçerlidir.

Ancak insanlar gibi, toplumlar da güçlendikçe, şımarır ve herşeyi kendi lehine yontmaya devam ederse, bu kez küresel boyutlu tepkileri de beraberinde getirir.

Tıpkı son aylarda Yunanistan ekseninde AB bünyesinde yaşanan gitgeller gibi.

Yunanistan kaynıyor. Çünkü, bıraksalar, bir ülke iflasını açıklayacak. Zira parasızlıktan ve belirsizlikten ötürü, komşu coğrafyada hayat adeta durmuş gibi. Bankalar kapalı ve halk, günlük ihtiyacını karşılayacak birkaç Euro’yu bulmakta zorlanıyor. Üstüne üstlük genç nüfusun hızla ülkeyi terkettiği şu günlerde, bir toplumun hala ayakta kalabilmesi, ancak “mucize” sözcüğü ile açıklanabilir galiba.

Almanya’nın, Euro Para Birimi Bölge üyesi, iflasın eşiğine gelmiş Yunanistan’a ek kredi verilmesi konusunda inatçı bir tavır sergilemesi yüzünden, ister istemez bu ülkenin politikacılarına ve özellikle Federal Hükümetin Başbakanı Merkel ile Maliye Bakanı Wolfgang Schauble’ye yönelik tepkiler, giderek artmasına sebep oluyor. Ve bu tepkilerin dozu da, her geçen gün yeni bir boyut alıyor.

Öyle ki, bu tepki giderek bir nefret duygusuna dönüşüyor ve çok ilginçtir; Yunanistan’da basına yansıyan öfkeli açıklamalar, nefretin giderek Alman halkını hedef almaya yöneldiğini de gösteriyor.

- “Merkel, Atina’da darbe yapmak istiyor”,

- “Alman köpek balığı, kredi yemiyle, Hellen halkının son birikimine de göz dikti şimdi”,

- “Almanya, insanları yeniden gaz odalarında acı çektirerek zehirlemeyi düşünüyor”,

- “Merkel, gerçekte bir Adolf Hitler’dir, Maliye Bakanı da (Schauble) onun sensörüdür”

Yunan kamuoyundaki suçlamalar arasında, Avrupa Birliği diye bir oluşumun gerçek anlamda olmadığı ve sadece Almanya’nın kendine uygun bir Avrupa istediği de var.

Yani AB’nin iplerinin de Almanya’nın elinde olduğun vurgu var.

Merkel’in resimleri Yunan medyasını bol bol süslüyor. Hem de yüzünün yarısı Adolf Hitler ile örtüşen resimler bunlar. Bir başka kapakta ise, Nazi dönemine özgü toplama kamplarında iskan edilen insanlar resmediliyor ve bunun altında şu ifade yer alıyor:

“Evet bu resimdeki olay geçmişte yaşandı, ama hazır olun; yakın bir gelecekte yeniden böyle şeyler yaşanabilir”.

Twitter hattında Almanya’ya yönelik düşündürücü ithamlar ise, binlerce reaksiyonla ölçülecek kadar.

Bunların birinde ise, Almanya suçlanırken, bir köpek balığına benzetiliyor ve: “Bu köpek balığının tek amacı var, o da; Yunanistan’ı öldürmektir.”

deniyor.

Almanya’ya yönelik karalama kampanyası hiç kuşkusuz ağır suçlamalarla kalmıyor. “Alman Malı Satın Almayın” diye kampanya cephesi de hızla büyüyor. Yani “Made in Germany” boykotu.

Almanya’nın Yunanistan örneğindeki acımasız tavrı, Yunan halkı nezdinde tepki görmekle bitmiyor. AB içinden örneğin İngiliz medyası da Berlin’e mesafeli. ABD ise, Almanya’yı, izlediği para politikasından ötürü tenkit ediyor.

“Atina yönetimi, para yönetiminde beceriksiz kalmış olabilir ancak Almanya’nın tavrı da çok karanlık ve ürkütücü doğrusu” şeklinde önemli cephelerden, ima yüklü tepkiler de geliyor. Hatta kimi otoriteler, Euro’ya istediği gibi yön veren Almanya’nın, bizzat Euro bölgesinden çıkmasını öneriyor, Yunanistan’ın değil.

İşte bu veya buna benzer gelişmeler, sadece Almanya’nın dış imajını gölgelemekle kalmıyor.

Son yıllarda Topluluğun Kuzey ve Güney veya Doğu ile Batılı coğrafyalarında başgösteren sıkıntı ve çekişmeler, ister istemez, o ülkelerdeki sol veya özellikle aşırı sağ radikal grupların yükselişine, palazlanmasına, halkta da taban bulmasına fırsat sunuyor. Bu da madalyonun diğer yüzündeki düşündürücü bir durumdur.

Belki kimse farkında değil ama, yıllardır adeta tırnakla kazınarak, temel oluşturulan Avrupa ruhu da hızla gölgeleniyor.

Avrupa Birliği’ndeki “BİZ” duygusu yıpranıyor.

Emekler boşa gidecek gibi.

“BİZ”, yerine, “SEN” ve “BEN” duygusu yavaş yavaş uyanıyor.

Federal Hükümetin Yunanistan konusundaki katı tutumu, Atina Hükümeti’ne verilecek 3. Yardım Paketi’ne karşılık, Berlin’in ağır kapsamlı tasarruf politikası dayatması, devletin, AB’nin atayacağı bir “kayyum veya yediemmin” aracılığıyla hızlı bir özelleştirmeye zorlanması, sanki bazı şeylerin oldu bittiye getirileceği gibi bir izlenim de veriyor.

Bunun en somut örneği ise, yardım paketi henüz yerine ulaşmadan, Frankfurt Havaalanı yönetiminin, Atina’daki Uluslararası Havaalanı başta olmak üzere, ülkedeki tüm havalimanlarına toptan talip olması, bunun en somut göstergesidir.

Hele Frankfurt Havaalanı yönetimine (Fraport) ortak olan Hessen eyalet hükümetinin Başbakanı Volker Bouffier’in: “Yunan halkı, bu işleri zaten beceremiyor. Havaalanı önemlidir. Bunu Frankfurt üstlensin. Böylece, ülkeye turist akışı devam eder ve Yunan halkı yeniden para görür.” iddiasıyla ortaya çıkması, ancak ve ancak “21. yüzyıla özgü bir korsanlık” olarak tanımlanabilir, veya “vahşi kapitalizmin geldiği yeni boyut”; başka birşeyle değil.

Yunanistan ile AB, daha doğrusu Yunanistan ile Almanya arasındaki gerilimli senaryoyu hergün izledikçe, gökyüzüne kaçırıyor gözünü insan. Bulutsuz bir sonsuzluk var önünüzde.

Ancak birkaç akbaba dolanıyor ortalıkta.

Almanya’nın, yorgun, yılgın ve köşeye sıkışmış, adeta can çekişen Yunanistan üzerindeki acımasız hesaplarını, ağır dayatmalarını yakından izlerken, Merkel Hükümeti’ni, can çekişen birkaç canlı varlığın üzerinde alçak uçuş yapan “akbaba sürüsü” diye tanımlamak, abartı olmasa gerek. Çünkü oldukça düşündürücü bir tabloyla karşı karşıyayız.

Ama asıl düşündürücü olan ise, fırsat kollayan akbabaya, ev sahibi tribününde oturan yerli seyircilerin Merkel ve ekibini sürekli alkışlaması ve kimi kalemşörlerin de büyük laflar ederek, bu kervana yoğun boyutlu gaz körüklemesi galiba.

Sözün özü;

Sadece kurtlar değil, akbabalar da bulutlu havayı seviyor galiba.

Mehmet Canbolat

ulusalkanal.com.tr

almanya