Salih Tuna yazdı: Hesap verin!

Sabah Gazetesi yazarı Salih Tuna, bugün köşesinde kaleme aldığı yazıda 15 yaşında pompalı tüfekle okul arkadaşı tarafından vurulan Mert Can Karagöz olayına dikkat çekti. Bu olayın Ahmet Kural ve Sıla davası kadar gündemde tutulmadığını ifade eden Tuna, şiddet içeren dizilerin çocuklar üzerindeki etkilerini gündeme getirdi.

Salih Tuna yazdı: Hesap verin!

Çocuk 15 yaşında, yanında liseden 3 arkadaşı, cadde boyu yürüyor. Arkadan bir el silah sıkılıyor; çocuk sırtından vurulup yere yığılıyor!

Arkadaşları panik içinde etrafa kaçışıyor…

Katil "kadraja" giriyor, o da 15 yaşında.

Yerde kıvranan çocuğun yanından geçerken bir el daha ateş ediyor. Dönüyor, bir el daha…

Sonra da pompalı tüfeğini omzuna alıp "kadrajdan / çerçeveden" çıkıyor.

"Kadraj" dememe bakmayın...

Anlattığım Toygar Işıklı'nın "Bıçak sırtı" müziğinin döşendiği herhangi bir "Çukur" sahnesi değil.

Katil de mezkur dizide "kahraman" diye sundukları o lağım faresi karakteri gibi "Benim adım Koçavalı…hepsini indirdim…çocuklarını indirdim laağğğn.. ben adamın (…)na korum.." diye höykürmüyor!

Hülasa, bahsettiğim ne "Çukur" ne de "Sıfır Bir" sahnesi.

Bahçelievler'de birkaç gün evvel yaşanan vahşetin güvenlik kamerası görüntüleri.

Zaten "mesele" de anne / baba / kardeş / bacı falan intikamı değil.

Arkadaşları, bir hafta evvel, lisenin kantininde "sen omuz attın / ben omuz attım" yollu ergen tartışması yaşandığını söylüyorlar.

Hatta araya girdiklerini ve "konuyu kapattıklarını" ifade ediyorlar!

Lakin, 15 yaşındaki o gül yüzlü çocuk pompalı tüfekle cadde ortasında öldürüldüğüne göre "konu" kapanmamış!

Çocuklarda kapanmayan bu "konuları" kimler açıyor?

***

Ahmet Kural – Sıla "şiddet düeti" günlerdir manşetlerden inmedi ama 15 yaşındaki o liseli çocuğun katledilmesi birkaç günlük fasılmış gibi geçti gitti.

Neden?

Katledilen o çocuk bizim çocuğumuz olabilirdi; neden kanımızı donduran bu dehşetengiz cinayeti adeta geçiştiriyoruz?

Biz, hepimiz, mezkur cinayetten az çok sorumluyuz da ondan mı?

Mesela, üç yüz küsur lira biriktiren herkesin pompalı tüfeklere kolaylıkla sahip olduğunu bildiğimiz halde neden sustuk?

Bireysel silahlanmayı savunanlara işin bu veçhesini hesaba katıyor musunuz diye sormayı neden akıl edemedik?

Ve en önemlisi şiddeti özendiren o dizilere neden isyan etmedik?

Herhangi bir hemşeri derneği veya meslek derneği veya futbol takımı aleyhine herhangi bir sözün yer aldığı bir diziyi yayımlayan televizyon kanalının kapısına dayanıp protesto ediliyor da…

Neden kimsecikler çocukların zihinlerini vahşet sahneleriyle iğfal eden o dizileri protesto etmiyor?

Okul aile birlikleri, "Çukur" dizisiyle kimlik bulan, o saçma sapan sembollerden kendine dövme yapan, o replikleri duvarlara yazan çocukları hiç görmedi mi?

Hele hele…

Sigaraya içkiye sansür uygulayan RTÜK neden psikopatlığın, lağım faresi adalet anlayışının kitabını yazan bu dizilere göz yumuyor?

***

Sırtından vurduğu 15 yaşındaki çocuk yerde kıvranırken tekrar tekrar ateş eden o çocuk o kini o nefreti nerelerden nasıl "temellük" etti?

Kendisini nasıl motive etti, nasıl cesaret buldu?

"Kader mahkumu olarak birkaç yıl yatar sonra çıkarım" diye mi düşündü yoksa "sonunu düşünen kahraman olamaz" mı dedi?

Tek elle ateş ettiği pompalı tüfeğini kurgu kahramanıymış gibi omzuna koyup uzaklaşması neyin mizanseni?

O dizileri yapan, yazan, yöneten, oynayan kim varsa elini başının arasına alıp sormayacak sorgulamayacak mı?

Meslektaşlarımızdır, ekmek parasıdır, dizileri kaldırılsın demiyorum.

Zaten kaldırılsa ne olur, iki sezon zehirledikleri o gençler ne olacak?

Yeni bir kahraman marifetiyle, kurguladıkları o lağım faresi dünyanın "rezervuar köpekliklerine" isyan etmeden vebalden kurtulamazlar.

sabah gazetesi salih tuna