Kumpasın izi o polislerde

İşçi Partisi’nde arama yapan polisler hakkında görevi kötüye kullanmaktan dava açtığı için kınama cezası verilen Savcı Abbas Özden: Cumhuriyet Savcısı olarak görevimi yaptım. ‘Paralel devletin’ ilk mağduru benim. Bu işin peşini bırakmayacağım

Kumpasın izi o polislerde

Ergenekon soruşturması kapsamında 21 Mart 2008 tarihinde İşçi Partisi (İP) ve Ulusal Kanal’a yapılan operasyon sırasında Ankara Memur Suçları Soruşturma Bürosu Savcısı olan Abbas Özden, aramaya katılan 10 polis hakkında “görevi kötüye kullanmak” suçundan 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. Yazdığı iddianamede, delillerin usulsüz elde edildiğine, yasalara aykırı davranıldığına yer verdi. Polisler beraat etti. Açtığı dava sonrası görev yeri değiştirilen Savcı Özden hakkında, Ergenekon davasının seyrini etkilediği gerekçesiyle dava açıldı ve “kınama” cezası verildi.

Cezaya yaptığı itirazı ise Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın başkanlığında gerçekleşen 15 Ocak tarihli HSYK Genel Kurulu toplantısında reddedildi. Ankara İnfaz Savcılığı’nda görev yapan Savcı Abbas Özden, HYSK’nın onama kararıyla ve polisler hakkında açtığı davayla ilgili Aydınlık’ın sorularını yanıtladı.

- HSYK’nın hakkınızdaki kınama cezasını onamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Henüz bana tebliğ edilmiş bir yazı yok, ama onandığı söyleniyor. O dönem buradaki (Ankara) TEM Şube Müdürlüğü yetkilileri hakkında mevzuata aykırı 7-8 husus tespit ettiğim için kamu davası açtım ve İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürleri hakkında da suç duyurusunda bulundum.

‘Savcı Öz ve hâkim görevi kötüye kullandı’

Türkiye’nin her bölgesinde aynı türden aramalar yapıldı. Biz bu aramaların CMK’da (Ceza Muhakemesi Kanunu) yerinin olmadığını, bir yasal düzenlemeden yetkisini almayan bu tür talep ve kararların hukuka aykırı olduğunu, kararı veren hâkim ve talepte bulunan Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’ün görevlerini kötüye kullandıklarını belirterek suç duyurusunda bulunduk. Ankara’daki Özel Yetkili Mahkeme’ye talimat yazıp buradan aldırması gerekirdi. Mahkeme karar veriyor, o kararı İstanbul TEM’e gönderiyorlar, İstanbul TEM Ankara’ya gönderiyor. Ankara’daki savcının haberi bile olmadan gidip arama yapılıyor. Böyle bir hukuk düzeni olabilir mi? Hukuk herkese lazım.

- Açtığınız davada beraat eden polisler şu anda görevden alınan kişiler mi?

Aynı kişiler. Hem İstanbul’daki, hem Ankara’daki TEM Şube Müdürleri bugün taraflı davrandıklarından bahisle görevden alınan, hukuksuzluk yaptığı söylenen kişiler. Onlar hakkında ‘hukuka aykırı hareket ediyorlar’ diye açtığım kamu davası, Cumhuriyet savcısının en yasal hakkıdır. Ben görevimin gereğini yaptım. Türkiye’nin her yerinde hukuka aykırı ‘arama-el koyma’ yapılmıştır. Bu konuda bırakın hakkımda soruşturma açmayı, müfettiş bana tavsiye bile yapamaz, çünkü yargısal yetkime müdahale etmiş olur. Ancak davayla ilgili bir soruşturma başlattılar. Tabii amaç polisleri korumak değildi. Gerekçe, buradaki davayı açmakla İstanbul’daki davanın (Ergenekon davası) seyrini veya sonucunu değiştireceğim şeklindeydi.

‘Bu ne yaman çelişki’

Şimdi ‘kumpastır, düzmecedir’ diyorlar. Bakan Bey’e (Adalet Bakanı Bekir Bozdağ) ‘Cumhuriyet Savcısı Abbas Özden hakkındaki soruşturma nedir?’ diye sorun bilmez. Müsteşara (Kenan İpek) sorun, o da bilmez. İlk çıktığı toplantıda karar veriyor, ne zaman incelemiş onu da bilmiyorum. Hem böyle bir şeyden şikâyetçisiniz, hem de ben 5 yıl önce yapılan eylemlerin hukuka aykırılığından bahsettiğim için hakkımda yürütülen soruşturmada verilen cezaya yaptığım itirazımı da el kaldırarak reddediyorsunuz. Bu ne yaman çelişki?

- “Konunun uzmanı olmayan bilirkişi raporunu polisler hakkında yazdığınız iddianameye dayanak gösterdiğiniz” iddia ediliyor?

Onların tamamı düzmece. Ankara Hukuk Fakültesi’nden öğretim görevlilerinin sundukları görüşler var. Bilirkişi raporu diye bir şey yok. Her iki tarafın da görüşleri iddianamede değerlendirilmiştir ve kamu davası açılmıştır. O iddialarla ilgili olarak Star gazetesi yöneticisi ve muhabir hakkında yalan haberden dolayı suç duyurusunda bulundum ve ilgililer hakkında kamu davası açıldı. Asliye Hukuk Mahkemesi gazeteyi yalan haber yaptıklarından dolayı tazminata mahkûm etti.

‘Tez konusu olacak iddianame yazdım’

Yürüttüğüm soruşturma dört dörtlük bir soruşturmadır. İddianame tez olarak öğrencilere verilip okutulacak şekilde düzenlenmiştir. Açtığım davada, Asliye Ceza Mahkemesi 7 hususta hukuka aykırılık olduğunu açıkça söyledi. Ancak ‘suç işlemeye kasıt yoktur’ diyerek po-lisleri beraat ettirdi.

- Polisler beraat etmeseydi, karar Ergenekon davasının seyrini etkiler miydi?

Tabii ki. Topladığım deliller hukuk dışı kabul edilecekti. Mahkeme kararı ve talep hukuka aykırı olunca, onların öyle bir yetkisi olmadığı ortaya çıkınca yapılan aramaların hepsinin sonucu belli olacaktı.

‘Ergenekon soruşturmasına dinamit koymak olurdu’

Bu dava temyiz edildiğinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ‘arama el koyma işleminin’ hukuka aykırı olduğunu, kasten işlendiğini, bu nedenle mahkûm olmaları gerektiğini belirterek, kararın bozulması yönünde tebliğname düzenledi. Ama Daire, karardaki gerekçeyi değiştirdi. ‘Mevzuata aykırı husus yok, suç teşkil etmez’ dediler. Oysa mahkemenin kararında ‘hepsi mevzuata aykırıdır, kasıt yok’ deniliyordu. Mahkemenin gerekçesiyle onansaydı, Ergenekon soruşturması kapsamında elde edilen delillerin tamamı hukuk dışı olacaktı. Ona bile tahammül edemediler. Yeniden oluşturulan Yargıtay’da; ‘paralel devlet’ veya ‘cemaat’ olarak adlandırılan kişilerin oluşturduğu mahkeme gerekçeyi değiştirerek onadı. Yani ‘bu gerekçeyle onarsak Ergenekon soruşturmasının dibine dinamit koymuş oluruz’ dedi.

‘Polislerin avukatı şimdi HSYK üyesi’

O dönem polislerin avukatlığını yapan Ahmet Gökçen, hakkımda şikâyette bulundu. Kendisi şimdi HSYK 2’nci Daire üyesi. Yanına gidip görüştüğümde, ‘Kamu davası açmak senin yargı yetkinin sınırları içerisindedir. Böyle bir dava açmanla ilgili kimse sana soruşturma açamaz’ dedi. Ben de ‘Gazeteler sizin şikâyetçi olduğunuzu yazıyor. O zaman izah edin’ dedim. Savunmama katılmasını istedim, ama katılmadılar. Tabii mesele ‘Abbas Özden meselesi’ değildi, başka bir amaç vardı.

- Neydi mesele?

Kendi tabirleriyle kurgulanmış bir soruşturmanın sekteye uğratılmaması meselesiydi. O şekilde bugüne kadar getirdiler ve sonuçlandırdılar.

‘Bu işi burada bırakmayacağım’

“Paralel devletten ilk mağdur olan kişi benim. Bugün söylenenlerin aynısını ben bir parti genel başkanı gözaltına alındığı, aramaların yapıldığı ilk dönemde söyledim. Bakın aynı şeyi söylüyorlar ama maalesef aynı uygulamayı sürdürüyorlar. Yapmaları gereken, mağdur olan kişinin itirazını kabul etmek ve ceza verilmemesi yönünde oy kullanmak olmalıydı. Amaç, bu haksızlığı, hukuksuzluğu yapanların tasfiyesiyse, bunlarla mücadele eden bir Cumhuriyet Savcısı hakkında yapılan uygulama bir garip.

Bu işi burada bırakmayacağım. Ciddi bir mağduriyetim var. Önce Anayasa Mahkemesi’ne olmadığı takdirde yargı yolunu tüketerek konuyu İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımayı düşünüyorum.”

‘Tutuklamalar infaza dönüştü’

-Uzun tutuklulukla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Her zaman tutuklamanın yerine uygulanabilecek yöntemler vardır. Bir rektör, kendi ayağıyla gelip teslim olan bir kuvvet komutanı, bir parti genel başkanı vs. aslolan bunların tutuksuz olarak yargılanmalarıdır. Onurlu insanlar haklarında kesinleşmiş cezaya rağmen gelip teslim oluyorlar. Tutuklamanın ülkemizde tedbir olmaktan çıkıp bir infaza dönüştüğünü düşünüyorum ve bunu herkes için savunuyorum. 11 yıl Memur Suçları Bürosu Savcısı olarak görev yaptım. Tutuklama talep ettiğim sayı çok azdır. Adli kontrol yolunun daha geçerli olduğunu düşünüyorum. Bunu hükümet de yasal düzenlemelerle sağlamaya çalıştı ama uygualamaya geçilmedi.

Gamze Çınlar

Aydınlık

ergenekon işçi partisi kumpas paralel devlet