“Yeni Türkiye”nin karaladığı “Eski Türkiye” ve 1930'lar
12 Eylül Amerikancı darbesi devrimci yurtsever güçleri bastırmasının ve neoliberal ekonominin önünü açmasının yanında ideolojik bir saldırıya da girişmişti.
“Yeni Türkiye”nin kökeni sivil toplumculukta
Buna göre "sivil topluma ait ne varsa iyi, politik topluma ait ne varsa kötü"ydü.
Sivil toplumdan kastedilen devrimci burjuvazinin önderliğindeki demokratik devrimler sonucu inşa edilen modern toplumsal yapılar değil ortaçağa ait dinsel ve etnik kurumsallaşmalardı. Üretimden kopan ve mafyalaşma eğilimine giren hâkim sınıf propaganda düzleminde gerçeği tersyüz etmeye, propagandayı gerçeğin yerine koymaya başladı. Sivil toplumun temeli olan politik toplum yani milli demokratik ve sosyalist devrimlerin devletleri, devrim yapmış öncü partileri ve bunların çeşitli ideolojik-siyasal organları ise şeytanlaştırıldı. Bütün kötülüklerin anası ilan edilen Devlet ve Örgüt gibi insanlığın uygarlık kurucusu kurumlarının devrimci bir değerlendirmesi değil neoliberalizm cephesinden yıkıcı bir saldırısı yapıldı. Karşı-devrim rüzgarlarının yelkenini şiddetle doldurduğu bir ortamda, bu şiddetin toplumun öncü kesimlerini hedef aldığı koşullarda devrimci bilincin bir bölümü sivil toplumculukla karşıtına dönüştürüldü. Türkiye özelinde esas hedef haline getirilen ise Kemalist Devrim ya da Devrimci Cumhuriyet'ti. Karşıtına dönüştürülen devrimci bilince “12 Eylül Atatürkçülüktür” propagandası yapıldı. Amerikancı 12 Eylülcüler, şeriatçılar ve liberaller Cumhuriyet yıkıcılığında buluştular.
AKP'nin “Yeni Türkiye” dediği ideolojik saldırının yakın tarihteki kökü işte o dönemdedir. “Yeni Türkiye”nin temelleri 12 Eylül darbesiyle atılmıştır.
Cumhuriyeti cepheden savunmak
Devrimci Cumhuriyet ve Yeni Türkiye arasında süreklilik değil kopuş vardır. Kuşkusuz Devrimci Cumhuriyet'in kireçlenmesi ve CHP içinden Kemalizmi adım adım tasfiye eden bir kadronun çıkması ve bu durumun sınıfsal-ideolojik temeli tartışılmalıdır. Ancak içinde bulunduğumuz koşullarda eleştirinin sivri okunun yönelmesi gereken yer bu nokta değil. Kemalist Devrim'in eksiklikleri ancak Cumhuriyet yıkıcılarının saldırısına cepheden göğüs gererek tamamlanabilir. Bu nokta Türkiye sosyalistleri için özellikle dikkat edilmesi gereken önemdedir. Gericilikle Cumhuriyet eleştirisi konusunda yarışmak, iyi niyetli olarak yapılsa bile nesnel olarak Cumhuriyet yıkıcılığının değirmenine su taşır. “Dersim” tartışmaları bu yarışmanın en bariz örneğini oluşturuyor. Fazla uzatmadan değinip geçelim. Tunceli'de ısrar modern üretim ilişkilerinde ve çağdaşlıkta ısrardır ve isimler sâde tercihler değil tarihsel savaşımın bugünkü kodlarıdır.
Süreklilik değil kopuş
Devrimci Cumhuriyetle “Yeni Türkiye” arasındaki kopuşa dönecek olursak...
Devrimci Cumhuriyet ekonomide kamuculuktur, devletçiliktir, üretimdir.
Yeni Türkiye ekonomide kamunun tasfiyesi, üretimin yıkımı ve emekçinin güvencesizleştirilmesidir.
Devrimci Cumhuriyet dış politikada bağımsızlık ve yurtta barış, dünyada barıştır.
Yeni Türkiye emperyalizm işbirlikçiliği ve taşeronluğu, ABD eksenli Osmanlıcılık ve fetihçi hayallerdir.
Devrimci Cumhuriyet kadın-erkek tüm yurttaşların özgürlüğüdür, yönetime halkçı katılımdır.
Yeni Türkiye demokrasi ve “millet iradesi” palavralarıyla yapılan halk avcılığıdır, kadının bastırılması ve daha çok sömürülmesidir.
Devrimci Cumhuriyet kentlerde kamusallığın, paylaşmanın ve planın adıdır.
Yeni Türkiye kentlerde keşmekeş, otomobil egemenliği ve kamu değerlerinin yağmasıdır.
Devrimci Cumhuriyet toplumu sağlığına kavuşturmuş, hastalıkların kökünü kazımıştır, sağlıkta toplumculuktur.
Yeni Türkiye hastalığın bizzat kaynağını oluşturan üretim ilişkileri, bireycilik ve paran kadar sağlıktır.
Bilim ve Ütopya'nın “Yeni Türkiye”nin Şeytanlaştırdığı DEVRİMCİ CUMHURİYET başlığını taşıyan sayısı sadece bugünün karşı-devrimci saldırısına ynaıt vermekle kalmıyor. Aynı zamanda Devrimci Cumhuriyet gerçeğini de pekçok boyutuyla ortaya koyuyor.
Bilim ve Ütopya'nın yeni sayısında neler var?
Dr. Doğu Perinçek dosyanın ana makalesini oluşturan yazısında Kemalizmin ideolojisini ve devletini neoliberal ve gerici tezleri eleştirerek ortaya koyuyor. “Yeni”nin anlamıyla başlayan yazı bugünkü sistemin karakteriyle Devrimci Cumhuriyetin pratiği ve felsefesi arasındaki zıtlık üzerinde yoğunlaşıyor. Kemalist Devrimin devlet teorisi, cumhuriyetin sınıfsal işlevi, devlet-birey ilişkisi, devlet-özgürlük ilişkisi, demokratik devlet, devlete isyan düşüncesi ve pratiği, insanın devlete önceliği ve direnme hakkı, devletin ve ordunun geleceği başlıklarını tartışan yazı Devrimci Cumhuriyet bölümüyle son buluyor. Perinçek yazısını “... önümüzdeki süreçte, yine Anayasaya şöyle yazılacaktır: 'Türkiye devleti, devrimcidir.' Yalnız yazılmayacak, aynı zamanda uygulanacaktır.” sözleriyle bitiriyor.
Yrd. Doç. Dr. Atakan Hatipoğlu Türk Devrimi ve toplumun siyasallaşması başlıklı yazısında iddia edilenin aksine Kemalist Devrimin köklü bir demokratikleşme yarattığını, bu dönüşümün bir devrim olduğunu ve milli egemenliğin, birey tipinin bu dönüşümle mümkün olduğunu söylüyor. Hatipoğlu neoliberallerin, sivil toplumcuların ve dinci gericilerin iddialarını sorguladığı yazısında demokrasi, Türk devrimi ve gerçeklik ilişkisini yerli yerine oturtuyor.
Hazal Ilgın Bahçeci'nin Prof. Dr. Sina Akşin'le yaptığı söyleşi dosyanın en polemikçi bölümünü oluşturuyor. “Derin Tarih” vb yayınların başını çektiği gericiler Kurtuluş Savaşı'nı karalamak, antiemperyalist niteliğini gölgelemek ve Türk Devriminin lideri Atatürk'ün itibarını çeşitli argümanlarla zedelemek için birbirinden uçuk iddialar ortaya atıyorlar. Akşin röportajında o iddialara tek tek yanıt veriyor.
Türkiye işçi sınıfının, sendikacılığının tarihi ve güncel durumuyla ilgili en önemli uzman olan Yıldırım Koç Kemalist Türkiye'de işçi sınıfının gelişimi ve yaşama-çalışma koşulları hakkında somut durumu inceleyen, ezberleri bozan önemli bir yazı kaleme aldı. Özellikle kendini sosyalist olarak nitelendirenlerin okuması gereken bir yazı...
Dr. Mehmet Perinçek derginin bu sayısında daha önce Türkiye'de yayınlanmamış olan, Atatürk döneminde Türkiye'ye gelen önemli Sovyet yetkililerinin gözünden devrimci cumhuriyeti kaleme aldı. Bizzat onların gözlemlerinden çıkan satırlara yer veren yazar yeni ve eski Türkiye arasındaki büyük farkı ortaya koyuyor. Aynı zamanda Atatürk'ün kişilik özellikleri ve yaşam tarzına da yer verilen bölümler özellikle dikkat çekici.
DTCF Bilim Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İnan Kalaycıoğulları Devrimci Türkiye'nin bir Bilim Cumhuriyeti olduğunu süreçleri anlatarak ve kronolojiye yer vererek gösteriyor. Bugün laikliğe ve bilime yapılan saldırıların o dönem yok edilen karanlığın ürünleri olduğunu görüyoruz.
Prof. Dr. Çağatay Keskinok Erken Cumhuriyet döneminin şehir ve bölge planlama deneyiminden çıkarılacak derslere değiniyor. Keskinok devletçilik ve halkçılık gibi ana siyasa ve ilkelerin yönlendiriciliğine değiniyor ve “İstanbul merkezli büyümeye karşı yeni gelişme odaklarının yaratılması siyasasının köklerini” ortaya koyuyor.
Prof. Dr. Zafer Kars ve Prof. Dr. Nevzat Eren Kemalist Türkiye'nin sağlık politikasını, önleyici sağlık tedbirlerini, pekçok hastalığın kökünü nasıl kuruttuğunu anlatıyor.
Değerli müzikolog Ahmet Say da kuruluş döneminde Cumhuriyetin müzik politikasınnı kökenlerine değiniyor ve büyük müzik atılımına satır satır yer veriyor.
Emrah MARAŞO
Bilim ve Ütopya Genel Yayın Yönetmeni