Son dakika! Flaş İstanbul açıklaması! "Yıkıcı deprem ihtimali yüksek"

Prof. Dr. Süleyman Pampal, '17 Ağustos 1999 depreminden bugüne 20 yıl geçti ama çok az mesafe kaydedildi' diyor. Deprem öncesi alınması gereken kısa, orta ve uzun vadeli önlemleri sıralayan Pampal'a göre öncelikle yöneticilerin bilinçlenmesi gerekiyor

Son dakika! Flaş İstanbul açıklaması! "Yıkıcı deprem ihtimali yüksek"

Marmara Bölgesi'ni vuran 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 20 yıl geçti. Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın kırılmasıyla meydana gelen deprem, İstanbul, Bolu, Bursa, Eskişehir, Kocaeli, Sakarya ve Yalova'da can ve mal kaybına neden oldu.

Saat 03.01'de başlayan ve Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ölçümüne göre 7.8 büyüklüğündeki deprem 45 saniye sürdü. Bu depremde resmi rakamlara göre, 18 bin 373 kişi hayatını kaybetti, 48 bin 901 kişi de yaralandı. 5 bin 840 kişi de kayboldu. Depremin ekonomiye etkisi 19 milyar TL'yi buluyor.

Uzmanların uyarılarına göre Türkiye bir deprem ülkesi ve depremle yaşamayı da öğrenmek zorundayız. Şimdi Türkiye bir yandan hala 17 Ağustos depreminin yaralarını sarmaya çalışırken bir yandan da gelecek depremlere karşı hazırlıklı olmak zorunda. Peki depreme ne kadar hazırlıklıyız? Depremle yaşamayı öğrendik mi? Arama kurtarma çalışmaları nasıl olmalı? Aydınlık gazetesinden Hülya Çatıkkaya, bu gibi soruları deprem konusunda uzman isimlerle konuştu. Gazi Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü'nden Prof. Dr. Süleyman Pampal deprem eğitiminin önemine vurgu yapıyor.

Sorular ve verilen cevaplar şu şekilde:

"MARMARA DEPREMİ NE ZAMAN OLACAK?

-Depremin zamanıyla ilgili çeşitli tahminler yapılıyor. Sizin görüşünüz nedir?

Depremin tahmini dediğimiz zaman; olması beklenen depremin yerini, zamanını ve büyüklüğünü tam ve doğru olarak bilmek ve bunu açıklamak anlaşılmalıdır. Bugüne kadar, bu anlamda dünyada ilk ve tek olmak üzere Çin’de Liaoning bölgesinde yapılan tahminden söz etmek gerekir. Bundan sonra da herhangi bir doğru tahmin yapılamamıştır. Bununla birlikte depremlerin habercisi sayılan çok sayıdaki ipucu kullanılarak tahmin yöntemleri geliştirilmeye çalışılmakta ve ümit verici mesafeler alınmaktadır. Bu yöntemlerden biri de geçmiş deprem verilerini kullanarak sonuca ulaşmaya çalışan istatistik yöntemidir. Geçmiş yıllarda meydana gelen çok sayıdaki depremin sayısı ve bir takım parametreleri bilinirse, gelecekte olması muhtemel depremler konusunda tahminler yapılabilir. Bu yöntemde sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için; güncel depremler, tarihsel depremler ve jeolojik dönem depremleri çok iyi bilinmelidir. Halbuki İstanbul’u etkilemesi beklenen depremler, Kuzey Anadolu Fayının Marmara Denizi altında bulunan bir takım kesimlerinin kırılması sonucu oluşmaktadır. Yani deniz altındaki fay parçalarına ait pek çok veriye ulaşmak zordur. Ulaşılan sonuçlar son derecede kaba ve güvenilmez boyutlarda kalmaktadır. M.Ö. 280-300, 1509, 1764, 1766, 1894 ve 1999 depremleri İstanbul’a farklı uzaklıklarda bulunan parçaların kırılmasıyla meydana gelmiştir. Bu kadar yetersiz veriyle bu kadar net sonuçlara ulaşılamaz. İstanbul depremiyle ilgili tahminleri bu çerçevede değerlendiriyorum. İstanbul depremiyle ilgi olarak söyleyebileceğim şey; İstanbul, deprem tehlikesi son derecede yüksek olan bir yerleşim alanıdır. Yani çok uzak olamayan gelecekte yıkıcı bir depremin olma ihtimali yüksektir.

-Deprem öncesi ilk alınması gereken önlem nedir? Önlem alınarak zarar en aza nasıl indirilir?

Önlemler kısa, orta ve uzun vadeli olarak ele alınmalıdır. Öncelikle halkın bilinçlendirilmesi, daha da önceliklisi ise yöneticilerin bilinçlendirilmesidir. Kamu inisiyatifi kullanılmadan bu sorunu çözmek mümkün olmaz. Önemli yapılardan başlanarak tüm yapı stokunun gözden geçirilmesi ve depreme dayanıklı olmayan yapıların kullanıma kapatılması gerekir. 17 Ağustos 1999 depreminden bugüne 20 yıl geçti. Çok az mesafe kaydedildi. Kentsel Yenileme Yasası önemli ama yetersiz kaldı. İstanbul’da daha hızlı adımlar gerekiyor. Parsel değil en azından ada bazlı uygulamalar gerekli. Öncelikle kamu eliyle tüm yapıların incelenmesi ve depreme dayanıklı olmayanların belirlenmesi gerekir. Bu konuyu vatandaşa bırakmak, soruna kayıtsız kalmak anlamına gelir. Yapı stoku depreme dayanıklı hale getirilmeden zarar azaltmak söz konusu olmaz. Öncelikle de önemli yapılar, halkın içinde yoğun olarak bulunduğu yapılar ; okullar, yurtlar, hastaneler vb.. depreme dayanıklı hale getirilmelidir. Konut tipi yapılarda en önemli sorun; maliklerin anlaşamaması ki burada da problem genellikle yapımcı firmanın seçilmesi aşamasında çıkmaktadır. Bu konu ivedilikle çözüme kavuşturulmalıdır. Aksi taktirde deprem bizden önce davranacak ve binaları içindekilerle birlikte yıkacaktır.

-İstanbul'da tsunami tehlikesi var mı?

İstanbul’da tsunami tehlikesi tabi ki vardır ama çok abartmamak gerekir. Tarihsel depremler incelendiğinde; kıyı kesimlerinde hasarlara yol açtığı görülmektedir. Aslında Marmara Denizi altında bulunan fayın ana karakterinin sağ yönlü doğrultu atımlı olduğunu biliyoruz. Doğrultu atımlı faylar normal şartlarda tsunamiye neden olmazlar ancak Marmara Denizi altında dik yamaçlı vadiler vardır ve bunların kıyısında biriken çökel istifi, depremin tetiklemesiyle heyelanlarla harekete geçerek tsunamiye yol açar. Yapılan çalışmalar 3-3.5 metre yüksekliğinde dalgaların kıyılarda hasara neden olacağını göstermektedir. Dünyanın çeşitli bölgelerinde can-mal kayıplarına yol açan tsunami olaylarında dalga boyunun 30-40 metreyi bulduğunu belirtmekte yarar var.

-Valilik ile yerel yönetim "kaos anında" eşgüdümü nasıl sağlayacak?

İstanbul gibi nüfusu bile tam olarak bilinemeyen, kaçak girmiş yabancı sayısını kamunun farklı birimlerinin farklı açıkladığı devasa bir kentte, depreme dayanıklı olmayan yapıların büyük çoğunluğunun yıkılacağı varsayıldığında, sizin de belirttiğiniz gibi ortaya çıkacak kaosta eşgüdümün nasıl sağlanacağını düşünmek bile istemiyorum. Çok zor bir soru bu.. Muhatabı da herhalde ben olmamalıyım.

DEPREM SONRASI KRİZ YÖNETİMİ

-Deprem sonrası kriz yönetimi nasıl olmalı?

Deprem sonrası ilk yapılacak şeyler; arama-kurtarma ve acil yardımdır. Bunun için Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD)’ın öncülüğü ve koordinasyonunda il, bölge ve merkez birimleri harekete geçerek tanımlı görevleri yapmaya çalışırlar. Ayrıca yerel yönetimler, Valilikler ve belediye örgütleri harekete geçer bu çalışmalara katılır. Kriz yönetim merkezleri oluşturularak müdahale edilir. Bu konuda çok başarılı olamadığımız yaşanan son depremlerde görüldü. Umarım gerekli dersler çıkarılmış olsun.

ÜLKE ÇAPINDA EĞİTİM PROGRAMLARI UYGULANMALI

-Deprem bilinci çalışması nasıl yapılmalı?

Deprem bilinci çalışması öncelikle eğitimin bir konusu olmalıdır. Ana okulu dönemi çok önemli olmak üzere bu konu tüm yurttaşlara anlatılmalı; bilgiler öğretilip, davranışa dönüşmesi sağlanmalıdır. Bilgi, düşünmeden refleks haline dönüştüğünde bilinç oturmuş olur. Bu uzun bir süreçtir. Bu amaçla ülke çapında yaygın ve örgün eğitim programları uygulanmalıdır. Çok önemli bir konu olarak sürekli tatbikatlar yapılmalıdır ki bu konu yüzeysel, göstermelik olmamalıdır. Japonya’da bu tatbikatlar öyle ciddiye alınır ki bir semtin tüm sakinleri tatbikat nedeniyle birkaç günlerini toplanma bölgesinde geçirir. Biz ise okullarda müsamere yaklaşımıyla trajikomik sahnelerin yaşandığı tatbikatlarla yasak savmaya çalışıyoruz. Depremin şakası olmadığını Erzincan, İzmit ve Van’da yaşadıklarımızdan anlamış olmalıyız artık.

ALTERNATİF YOL VE YÖNTEMLER GELİŞTİRİLMELİ

-Deprem sonrası iletişim nasıl olacak?

Deprem sonrası bazı konular çok önemlidir ve öne çıkar. Depremin muazzam şokuyla travmatize olan insanlar bilinçsizce kaçmak, kurtulmak, birilerine ulaşmak, güvenli bir yer bulamak için yardım istemek amacındadır. Burada iletişim araçları ile ulaşım araçlarının sevk ve idaresi çok önemli olur. Herkes, içerden ve dışardan yakınlarına ulaşmak için telefonlara yüklenir ve normal sistemler çöker. Bu durumlarda alternatif yol ve yöntemler vardır ve onların kullanımı gerekir. Depremler sırasında ulaşım ve trafik konusu da çok hayati bir konu olarak önümüze çıkar. Depremin şokuyla bölgeden uzaklaşmak isteyen insanlar araçlarıyla gitmeye çalışırken dışardan gelen arama-kurma ve yardım ekipleri de bölgeye ulaşmak isterler. Zaten depremin yarattığı yıkıntılar nedeniyle yollar, cadde ve sokaklar, liman, gar, terminal ve havaalanları da çok ciddi zarar gördüğü için trafik tam anlamıyla arap saçına döner ve kaos meydana gelir. Deprem bölesine girmek ya da çıkmak son derecede zorlaşır. Özellikle bölgeden çıkmak isteyenlere bisiklet, motosiklet türü araçları kullanması önerilir. Bu durumu çözmek için depremde ulaşım ve trafik konusunun önceden planlanması alternatif yol ve yöntemlerin geliştirilmesi gerekir.

-Yeterince toplanma alanı var mı?

Yeterince yürüme alanı, yeterince dinlenme alanı yeterince yeşil alan var mı ki yeterince toplanma alanı olsun. İstanbul’un tüm boş alanları devasa gökdelenlerle dolduruluyor. Yakında buralara normal zamanda bile giriş çıkış mümkün olmayacak. Ulaşım planlamasından habersiz yapılan imar uygulamalarıyla bir mahalleye bir ilçeyi sığdırmaya çalışıyorlar. Buralara neyle, nasıl girilip çıkılacağı asla düşünülmemiş. Depreme gerek yok, bu binalar tamamlanıp insanlar içinde yaşamaya başladığında sadece yürüyerek bir yerden bir yere gitmek zorunda olduklarını anlayacaklar. Yani kısacası toplanma alanı filan yok. Sadece yüksek, çirkin, ulaşılamaz imar rantı uygulamaları var. İstanbul depremden önce bunları kaldıramaz, yakında kahrından ölür. Ben çok sevdiğim İstanbul’a her gelişimde kahretsin diyorum. Bunları yapanlar ne diyor acaba?.

'EKONOMİK OLARAK ZOR DURUMDA KALACAĞIZ'

-Deprem sonrası temel ihtiyaçların karşılanması için nasıl önlemler alınmalı?

Depremlerden sonra toplumsal dayanışma konusunda çok iyi olduğumuzu belirtmek ve insanımızın hakkını teslim etmek gerekir. 17 Ağustos 99 depreminde çok zorlanmış olmamıza rağmen altından kalkabildik ancak İstanbul beklenen depremi yaşarsa ki yaşayacaktır. Altından kalkmamız çok güç olacaktır. Zaman zaman ülke bağımsızlığının tehlikeye gireceği gibi değerlendirmeler yapılıyor. Ben Türk ulusunun her türlü güçlüğü aşacak tarihsel bilinç ve birikime sahip olduğunu düşünürüm ama ekonomik olarak çok zor durumda kalacağımız belli.

-Deprem ne kadarlık mali kayıp yaratır?

Depremde ortaya çıkacak ekonomik kayıpları hesaplamak için öncelikle olası depremin yeri ve büyüklüğünün bilinmesi gerekir. Burada henüz tam bir mutabakat oluşmamıştır ki zaten deprem de son derecede karmaşık ve bazen çok büyük sürprizler yapabilen bir doğa olayıdır. Yine de oluşturulacak senaryolar çerçevesinde ölü, yaralı sayıları, yıkık ve çeşitli derecede hasar görecek büyük mühendislik yapıları ile konut tipi binaların toplamı ele alınarak bir hesaplamaya gidilir. Örneğin Avrupa Birliği ülkelerinde trafik kazası veya depremde ölen her kişi için 1.5 milyon avro maddi kayıp değeri kabul edilmektedir. Türk insanı için bu değeri kaç lira kabul edeceğiz? Burada verilecek mali kayıp rakamı spekülasyonun ötesine geçmez ve bence gerekli değil. Ancak kaybın tüm ulusu etkileyecek boyutta ve bütün toplum kesimlerini fakirleştirecek, altından kalkılması çok zor duruma düşürecek boyutlarda olacağını söylemek mümkün. Ölü sayısının yüzbinleri bulacağını varsayarsak ötesini siz düşünün.

ERKEN UYARI SİSTEMİ YANLIŞ ANLAŞILIYOR

-Erken uyarı sisteminde hangi noktadayız? İstanbul'da erken uyarı sistemi kullanan kurumlar var mı?

Erken uyarı sistemleri yanlış anlaşılan bir konudur. Böyle bir sistem tsunami gibi depremlerin ikincil etkileri dediğimiz etkilerde anlam ifade eder. Depremde, hele de İstanbul’un burnunun dibinde, 15-20 km mesafede bulunan faydan kaynaklanacak depremde erken uyarı sistemi anlam ifade etmez. Burada kullandığımız veriler deprem dalgalarının geliş hızlarının farkıyla ilgilidir. İlk gelen çok hızlı (6-13 km/sn) P Dalgası istasyona ulaştığında depremin başladığını anlarız. Bu dalgaları izleyen S Dalgaları ise yaklaşık 8 km/sn hızla istasyona ve dolayısı ile yerleşim alanlarına gelir ve hasar yapmaya başlar. İstanbul’da bu iki dalga türünün geliş zamanı arasındaki fark birkaç saniye kadardır. Bu kadar kısa bir süre içinde ancak otomatik olarak gaz, elektrik vanaları kapatılabilir. Yoksa insanlara kaçmak, tedbir almak vb. için asla yeterli olmaz. Başta da belirttiğim gibi okyanus içinde olan bir depremde ortaya çıkan tsunami dalgaları 700-800 km/saat hızla yol aldığı için, insanlar uyarılır ve kıyıdan uzaklaşmaları için bazen saatler kazandırılabilir."

ulusal.com.tr

deprem istanbul marmara süleyman pampal