Toplumsal İktidarın Sahipleri: ABD, AKP, TÜSİAD

Toplumsal İktidarın Sahipleri: ABD, AKP, TÜSİAD

Bilimsel sosyalizmin devrimci niteliği toplumsal iktidar alanına kuvvetlice vurduğu neşterle ortaya çıkar. Gazete sayfalarında ve parlak ekranlarda görüyoruz: düzenin kendine entegre ettiği düşünce dizgeleri halkla ilişki kurarken siyasetin nesnesini siyasal iktidar alanına, onun içinde eriyen hukuki-üstyapısal düzenlemelere ve bölüşüm meselelerine indirgiyor. Demokratikleşme ya da demokratikleşmeme işte bütün mesele bu.

Türkiye’de aydın birikimi bırakılmadığı için cüretkar bir tokat çarpan yok. “Düzen değişikliği isteyenler siyasal iktidar mücadelesini ve mevcut siyasal iktidar tahlillerini toplumsal iktidarı merkeze alarak yapmak zorundadır, siz neden bahsediyorsunuz?” diyen yok.

Nedir bu toplumsal iktidar düzlemi? Sınıfların savaşı. Egemen sınıf kliklerinin halka ve birbirlerine karşı pozisyonları. Hakim oldukları aygıtlar. Ulusal üretim ve ticaretin örgütlenmesindeki işbölümü. Devrimcilerin halk sınıfları içindeki mevzileri. Yani anlayacağınız, son moda bir sosyolojik yaklaşım değil. Sınıf mücadelesinin bilimi! İktidarı ekonomik, siyasal ve ideolojik-kültürel boyutlarıyla ele alacağız.

Eski Bir Hikaye: AKP ve Anadolu Sermayesi

AKP iktidarının muhafazakar İslamcı sermaye gruplarının tam bir temsilcisi sayılması belki de en çok TÜSİAD çevreleri için kullanışlıydı. Kültürel zıtlık ve İstanbul – Anadolu arasındaki ekonomik çıkar çatışması imajı AKP’nin yıpranma payından TÜSİAD’ı olabildiğince azade kıldı. Evet gerçekten küçük-orta ölçekli Anadolu sermayesiyle TÜSİAD arasında bazı çıkar çatışmaları vardı. Bunlar 60’lar ve 70’lerde imalat sanayisinde katma değeri yüksek alanlara girmek isteyen Anadolu gruplarının talepleriyle suyun başını bırakmayan İstanbul’un çatışmasıydı. 1 Bugünse rekabetin devlet imkanlarından faydalanma ve siyasete nüfuz etme başlıklarında sürdüğü aşikar.

Ancak bu AKP’nin iktidara gelişini TÜSİAD’a karşı kazanılmış bir zafer haline getirmiyor. Egzotik yeşil sermaye anlatısının çuvalladığı yer de tam olarak burası. AKP’nin iktidara gelişi küresel sermayenin ve ona eklemlenmiş Türkiye sermaye sınıfının ortak programını yansıtmıştır. Böyle olduğu için:

1- Emperyalist devletlerin siyasal projeleri Türkiye bağlamında hız kazanmış, TSK tasfiye edilmiş ve açılım başlatılmıştı.

2- Anadolu grupları AKP’nin yarattığı imkanlarla hızla büyüdü. Siyasal iktidarın en güvendiği taban olması ATV-Sabah gibi dev medya şirketleriyle ödüllendirildi.

3- TÜSİAD sermayesi büyük ölçekli özelleştirmelerden aslan payını aldı. Anadolu gruplarının büyümesine rağmen ekonomideki belirleyici rolünü korudu.

Bu birliktelik ekonomi politik olguların bir zorunluluğu. AKP’nin sadık tabanı İslamcı muhafazakar sermayeyle TÜSİAD’ın ortaklığı küresel kapitalizmin sektörler arasındaki işbölümünün sarsılmazlığında yatar. Anadolu grupları büyüdükçe İstanbul sermayesinin ticari kâr marjları şişer, hisse senetleri değerlenir. Ticari akışı örgütleyen ve finans kapitalin başında duran İstanbul’dur. 2 70’lerde ara mal üretimine itelenen Anadolu şimdi de ticaret ve finanstan arta kalana göre şekillendiği bir işbölümü içerisindedir. “Çatışan” klikler Türkiye kapitalizminin değirmenini bir abi-kardeş edasıyla döndürür.

Toplumsal İktidarın Birliği ve Çatırdaması

Küresel sermaye ve ona eklemlenen Türkiye sermaye kliklerinin ortak programıyla iktidara getirilen AKP, Gezi Parkı-Haziran Direnişi’ne kadar bu ortak programın yürütücüsü oldu. Yukarıda da değindiğimiz TSK’ya tasfiye operasyonları, özelleştirmeler, “açılım” politikaları, rant rejiminin marjinalleşmesi ve dinselleşme politikaları bu programın ürünüydü. Elbette bu heterojen blokta kimi maddeler özellikle bazı kesimlerin hassasiyetlerini daha çok yansıtıyordu. Örneğin TSK’nın tasfiyesinin ABD için Büyük Ortadoğu Projesi’nin selameti bakımından en büyük önceliklerden olduğunu düşünmek yersiz olmaz.

Birlik yıllarında Türkiye medyası, akademisi, kolluk kuvvetleri ve yargı sistemi yukarıda saydığımız ekonomik işbölümünün ahengini aratmayacak bir düzenle ortak amaçlara hizmet etti.

Yasama ve yürütme ilgili kanunların, KHK’ların çıkmasını ve uygulamasını olanca süratle sürdürüyordu.

Toplumsal iktidar ortaklığı siyasal, ekonomik ve kültürel-ideolojik düzlemde ve emperyalizmin birleştiriciliğinde sağlanmıştı.

Şunu aklımızdan çıkartmayalım: çatırdama halk hareketi tarafından yıpratılan AKP iktidarının kullanım değerinden kaynaklanıyor.

Ancak AKP iktidarı kaderi kısa sürede kullanım değerleriyle tayin edilecek basit bir sermaye sınıfı memuru değil. Toplumsal iktidarın bir parçasına hala sahip. Siyasal iktidarıyla, sermayesiyle, medyasıyla, imam hatipleriyle. Peki emperyalizmin operasyonları için büyük sermaye ortaklığında iktidara getirilen AKP kendisine bu hareket alanını nasıl yarattı? AKP’ye verilen görevler öyle köklü ve geniş kapsamlıydı ki arkasındaki sınıfların uzun vadeli çıkarları gereği siyasal iktidarın kendisine ekonomik-toplumsal dayanaklar yaratmasına tolerans gösterildi.

Toplumsal iktidarın diğer yerel unsuru TÜSİAD ise ülkenin hala en büyük ekonomik gücü. Medya gücü modern Türkiye tarihi kadar eski. Aydınları ve akademi içerisinde mevzileri var. Ve CHP ile HDP üzerinden mecliste ciddi bir yığınağı var.

Adına da barış bloku diyorlar. O blokun bir üyesi de TÜSİAD. CHP ve HDP Atlantik paradigmasının şu an en tutarlı uygulayıcıları olan partiler.

1- Açılımı sürdürme,

2- ABD-AB-NATO’ya bağlılık,

3- Erdoğan sonrası batının demokratik ilkelerine uygun restorasyon,

4- Esad düşmanlığı ve Kobanicilik politikaları,

Barış blokunun söylem ve pratiklerinin özetidir. Şu an bu programı bütünlüklü bir şekilde savunan toplumsal kesim ABD emperyalizmiyle bağları en kuvvetli olan İstanbul sermayesidir. Aksini iddia eden beri gelsin.

Dış Dinamik: Küresel Sermayenin Emperyalist Devleti

ABD’nin bölgemize ilişkin planları çokça yazılıp çiziliyor. Niyetimiz bunları tekrar etmek değil. Burada değineceğimiz iç ve dış dinamiklerin belirleyiciliğine ilişkin. Dış dinamiklerin yani emperyalist devletlerin müdahalelerinin etki alanı olduğu gibi iç dinamiklerin yani yereldeki işbirlikçi sınıfların veya emekçi sınıfların da etki alanı vardır. Bu karşılaşmalarda hangisinin baskın geleceği süreçteki maddi koşullar tarafından belirlenir. Bunun aksini iddia edip tüm belirleyiciliği dış ya da iç dinamiklere atfetmek bilim dışı bir tutumdur.

Peki o zaman ülkemizi ve dünyayı anlarken emperyalizmi merkeze aldığımız teorimize ne oldu? Teori olduğu yerde duruyor. Bize bu soruyu sorduransa emperyalizmi hegemonyacı devletlerin dış siyasetlerine indirgeyen hatalı bir kavram bilgisi.

Oysa emperyalizmden kökünü gelişmiş kapitalist ülkelerden alan küresel sermayenin hegemonyası altında ve onun belirlediği işbölümü çerçevesinde şekillenen bir üretim ilişkileri sistemini anlarsak sorun çözülmektedir. Bu bakımdan emperyalizm bir dünya sistemidir. Türkiye ekonomisi de bu sistemin bir uzantısıdır. Bu noktada emperyalist sistem ile emperyalist devletten anladığımızı ayrıştırıyoruz. Emperyalist devlet politikalarıyla bu dünya düzeninin jandarmalığını yürüten devlettir.

Belirleyicilik meselesine dönelim. Suriye’nin kuzeyinde PYD kantonlarının yaşaması için bir dış dinamik olarak ABD’nin müdahalesi belirleyicidir. İş son kertede silahla, hava desteğiyle mümkün olan bir alan açmadır.

Ancak Mısır’ı örneğini ele alalım. İlk günler Mübarek’in arkasında duran ABD, kontrolün elinden kaymakta olduğunu görünce bir anda “demokratikleşme” yanlısı kesildi ve Mursi’yi iktidara taşıdı. ABD belirleyici olmadığı bir süreçte muhtemel seçenekleri etkileyerek kendisi için en olumlu sonucu yarattı.

ABD’nin tercihleri kendisine ekonomik, tarihsel ve ideolojik olarak en bağlı/bağımlı kesim olan İstanbul sermayesinin aygıtları üzerinden HDP’ye baraj atlatma projesinde belirleyici olmuştur. İktidara yönelen öfkeyi sistem içine havuzlayabilmiştir.

AKP yukarıda ifade ettiğimiz toplumsal iktidarın kendisine açtığı alanı değerlendirerek AKP-CHP koalisyonu dayatmasından sıyrılmıştır. ABD de bu yeni duruma göre pozisyon almış ve bir ortaklık sağlanmıştır: PYD kantonlarına sus, Kandil’i vur, İncirlik’i ver.

Şunu not düşelim: Devlet bir bütün olarak AKP’nin siyasal iradesiyle özdeş olmayabilir. AKP’nin ABD’yle uzlaştığı bu yeni düzlemden faydalanıp, fırsattan istifade PKK’yı Türkiye içinde geriletmek için mücadele eden TSK Kurmayları var. Cephede savaşanların mücadelesiyle iktidarın hesapları özdeş değil.

Parçalı Toplumsal İktidar

Bir tarafında AKP’nin zayıflayan kullanım değerinden ve özerkleşebilme kabiliyetinden rahatsız İstanbul sermayesi diğer tarafında hizmetleri karşılığı kendisine ekonomik ve toplumsal dayanaklar yaratıp bunları geliştiren siyasal iktidarın olduğu bir parçalı iktidar dönemi yaşıyoruz. ABD emperyalizmi bu parçalılığın iki tarafıyla da iş yapmaktadır. Birincisiyle ikincisini terbiye etmek ve alternatifleri hazır kılmakta, ikincisiyle de mevcut reel politik meselelerde yeni uzlaşı zeminleri sağlamaktadır (İncirlik mutabakatı).

Bu toplumsal iktidarın parçalılığı kalıcı ve derinlemesine değildir. Sermaye sınıflarının klikleri arasında ikisi bakımından da yaşamsal bir işbölümü vardır. Bu sebeple iki kutup arasındaki siyasal gerilimlerin derin toplumsal yarılmalara yol açması mümkün değil. Ekonomi politik düzlemde çıkarları çatışan sermaye kliklerinden çok çıkarları birbirlerini tamamlayan kliklerdir.

İşaret ettiğimiz bu ekonomik temelle uyumlu olarak parçalılığın altı doldurulabilir bir başka boyutu yoktur. CHP-HDP hemen şimdi derken AKP’ye göre açılım buzdolabında. Uygun koşulların oluşması beklenmekte, karşılıklı “samimiyet ve güven” duygularının yeniden tesis edileceği gün iple çekiliyor.

İslamcı-modern ayrımı üzerinden toplumsal iktidarın parçalılığınasebebiyet verecek bir saflaşmanın zemini de söz konusu değildir. Kültürel ayrımlar hiçbir zaman bu iktidar denkleminin belirleyicisi olmamıştır.

AKP’nin ABD’den bağımsızlığını ilan etmesi de olasılıklar arasında değil. En başta Türkiye’yi buna uygun üretim ilişkilerine sokacak sınıflara dayanmamaktadır. İstanbul sermayesinin siyasal ve ekonomik etkisini kıracak güce ve uluslararası desteğe sahip değildir. Yani dış ticaret ve finansal sermayeyi elinde tutamaz. Tüm bunlardan öte AKP zaten şu an Suriye’ye müdahale bağlamında ABD ile aktif işbirliği içerisindedir.

Tüm bu sebeplerin yokluğunda bugünkü parçalı toplumsal iktidar emperyalist devletlerin ve işbirlikçi sermaye sınıfının Türkiye’nin başına bir Bonaparte karikatürünü musallat etmesinden kaynaklanıyor. İlk Bonaparte karikatürü Kenan Evren’den miras kalan % 10 barajının üzerine ikinci karikatür inşa edildi. Tasfiye operasyonlarında TSK ve muhalifler kafeslendi, AKP tahkim edildi. Rant rejiminde İstanbul çevresi ihya edilirken, AKP’nin sermaye birikimi görülmedi, tahkim edildi. Ucu başkanlığa evrilen sivil anayasa tartışmalarında liberal entelijansiya hükümete tahsis edildi, AKP yine tahkim edildi. Bugün gelinen noktada AKP ve çevresinde kümelenen sermaye bu iktidar bloğunun gövdesini oluşturmakta ve RTE’nin de facto ilan ettiği başkanlık rejiminin gölgesine sığınmaktadır. Toplumsal iktidarın bir kısmı ve yürütme güç düşkünü bir Bonaparte karikatürüne teslim edilmiştir.

Türkiye’ye öyle büyük bir yıkım operasyonu gerçekleştirildi ki AKP kendisini nasıl tahkim ederse etsin, efendilerin gözü o zaman başka şeyler görüyordu.

Bu parçalılık emperyalizmin siyasal iktidarı bakımından sürdürülebilir bir durum değil. Gerçek anlamda karşı cephelerden oluşmuyor. Toplumsal iktidarı ortadan yaran bir etmenin yokluğunda çatışmalı parçalılık bir yerde sona erecek. Restorasyon talebi açıkça gündemlerinde. Peki bu mengeneye ne yapalım da sıkışmayalım.

Biz yıkarsak biz kurarız.

Onlar yıkarsa onlar kurar.

Ne kadar biz yıkarsak o kadar biz kurarız.

Ne kadar onlar yıkarsa o kadar onlar kurar.

Uğur Aytaç

-----------------------------------------------

DİPNOTLAR

1- Dr. Emre Balıkçı, Cumhuriyet’le Yaşıt Bir Çatışmanın Tarihi: Bütük ve Küçük Sermaye Arasındaki İlişkiler ve Devletin Konumu, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu.

2- Prof. Dr. Ayşe Buğra: Ekonomi Siyaset İlişkisi Basit Değil, TÜSİAD Görüş Dergisi, Sayı 64.