'Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça'

Babıâli Baskını'yla gerici yönetimi yıkan ve tam iktidar olan İttihatçılar, yaklaşan Cihan Harbi'nde Osmanlı'nın hedefe konulduğunu görerek hazırlık yaptılar ve büyük savunma savaş bu devrimci yönetimle kazanıldı

'Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça'

Bugün matem havasıyla kutlanan '18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi', milli tarihimizde çok özel bir yere sahip. O gün dünyanın en büyük donanmasına geçit vermedik. 'Güneş batmaz İmparatorluk' denilen İngiltere'ye ve ortağı Fransa'ya unutamayacakları bir tokat attık. Çanakkale Zaferi, başarısız Viyana Kuşatması'ndan (1. Kuşatma 1529-2. Kuşatma 1683) sonra kazandığımız en büyük başarıydı! Balkan Harbi utancına da son verdik ve Deniz Zaferi'yle; 25 Nisan günü başlayacak olan kara savaşı için büyük moral kazandık. Türk milletine ve ordusuna güven geldi. Millet akın akın çocuklarını cepheye gönderdi. O gün doğanlara 'Muzaffer' ismi verildi.

Gerici yönetimi yıktık; zafer yolu açıldı

Balkan Harbi'ni İttihatçı karşıtı Kâmil Paşa yönetimi kaybetmişti. Balkanlardaki gelişmeleri bırakmış, içerde İttihatçı avına çıkmışlardı. 23 Ocak 1913 Babıâli Baskını'yla bu gerici yönetimi yıkan ve tam iktidar olan İttihatçılar, dünyadaki gelişmeyi iyi okumuşlar ve yaklaşmakta olan Cihan Harbi'nde Osmanlı'nın hedefe konulduğunu görerek kendilerine ittifak aramışlardır. Bütün ülkelere teklifte bulundular. Sadece Almanya ve Avusturya-Macaristan kabul etti. Savaş'a tek başımıza girmektense bu ülkelerle girmek daha akılcıydı. Bunun sonucu da büyük savunma savaşını kazandık.

Kurtuluş Savaşı'na da öncülük ettiler

Bu başarının altında yatan en önemli etmen; devrimci yönetimin işbaşında olması ve orduyu gençleştirmesiydi. 10 bine yakın eski tip subay ihraç edildi. İngilizleri bile hayran bırakan Teşkilatı Mahsusa (istihbarat teşkilatı) kuruldu. Hava Kuvvetlerinin temeli 1911'de atıldı. Cihan Harbi'nde çok kapsamlı kullanıldı. Yönetimin başında Talat Paşa, ordunun başında da Enver Paşa vardı. Enver Paşa dökülen ve perişan orduyu kısa süre içinde toparladı ve dünyanın en büyük ordularını yenecek hale getirdi. Bunda genç subayların da büyük payı var. Hepsi akademiden yetişmiş ve modern stratejiyi ve savaş tekniklerini iyi biliyordu. Burada pişen subaylar, Kurtuluş Savaşı'nda görev aldılar.

'Asil Türk ordusu karşısındayız'

İngiliz komutan General Hamilton'un "Çok cesur harp eden, iyi sevk ve idare edilen asil Türk ordusu karşısında bulunuyoruz" (Ian Hamilton, Gelibolu Günlüğü, Hürriyet Yayınları, 1972, s.243) demek zorunda kaldığı zafer günü sonunda, Birleşik donanmada bulunan Buve, Ocean ve İrresistible zırhlıları bir bir denizin dibini boylarken, İnflexible, Golva, Suffren ve Agamennon ağır yara alarak savaş dışı kaldı. 44 ağır top da kullanılmaz hale geldi. Toplamda donanmanın 1/3'ü kaybedilmiş oldu.

800'e yakın asker de hayatını kaybetti. Bir tabyaya 4 bin merminin düştüğü çetin muharebede Türk kuvvetleri ise 4'ü subay, 22'si er-erbaş toplam 26 şehit, 1'i subay 52'si de er-erbaş olmak üzere toplam 53 yaralı verdi. Müttefikimiz Almanların ise 3 er-erbaşı hayatını kaybetti. 1'i subay 14'ü er-erbaş toplam 15 kişiyi de yaralı verdi. (Birinci Dünya Harbi'nde Türk Harbi, 5. Cilt Çanakkale Cephesi Harekâtı 1'nci, 2'nci ve 3'ncü Kitapların Özetlenmiş Tarihi, ATASE Yayınları, Ankara, 2002)

'Daha kuvvetli Cumhuriyet yaratmıştır'

Peki bunca kanı boşuna mı akıttık. Bunu da Atatürk'ün Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak şöyle değerlendirir: "Bu muharebelerde çok değerli arkadaşlarımızı kaybettik. Çok kanlar döktük. Dökülen bu kanlar boşa gitmemiştir. Birinci Dünya Harbi'nde diğer cephelerde olduğu gibi, buradaki çetin muharebelerde de bize çok değerli deneyimler kazandırmış; istiklâl ve hürriyet uğrunda canını esirgemez bir millet olduğumuzu dünyaya ipsat etmiş; Osmanlı İmparatorluğu yıkılmakla beraber daha kuvvetli bir Cumhuriyet yaratmıştır." (Mareşal Fevzi Çakmak, Birinci Dünya Savaşı'nda Doğu Cephesi, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2005, s. 252)

'Kuvvetleri İstanbul'da toplamak faydalıydı'

Dönemin komutanlarından ve Atatürk'ün Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak Paşa, İngilizlerin Çanakkale cephesini açmalarının nedeninin Mısır, Kafkasya, İran ve Hindistan'ın tehdit edilmesine bağlar. İngilizlerin, sıkışan Rusya'ya yardım etmek ve İstanbul'u savaşın başında saf dışı bırakarak bölgede üstünlük elde etmek istediklerini de belirtir. Paşa Çanakkale Cephesi'nin önemini de Harp Akademisi'nde verdiği bir derste şöyle açıklar: "Kuvvetleri İstanbul'da veya doğuda toplamak konusunda iki fikir tartışılıyordu. İstanbul'da toplamak faydalı bir plandı. Nitekim bu şekilde Çanakkale'yi kazanarak harbi iki yıl uzatmak mümkün oldu. Doğuda kuvvetleri toplamak düşüncesi Sarıkamış'ı, yani ordunun felaketini hazırlayan bir plandı."(Mareşal Fevzi Çakmak, Birinci Dünya Savaşı'nda Doğu Cephesi, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2005, s.14, 17)

Toplam 57 bin şehit verdik

Yaklaşık 10 ay süren Çanakkale Savaşı'nda cepheye toplam 500 bine yakın asker sevk ettik. Yıllarca '250 bin şehit verdik' denilir. Gerçekte ise şehit sayımız 56 bin 495'tir. Bu rakamın içinde şehit olan 589 subay da var. Genelkurmay'ın "Çanakkale Cephesi 5'nci Ordu'nun 25 Nisan 1915'ten 9 Ocak 1916'ya kadar olan personel zayiatları" başlıklı tabloda, şu ayrıntılı bilgiler yer alıyor: Genel yaralı sayımız 96 bin 495 kişi. Kayıp er sayısı 11 bin 151 kişi. Hastalıktan hayatını kaybedenin sayısı 20 bin 297 kişi. 14 bin kişi de hastaneye, 7 bin 804 kişi ise hava değişimine gönderilmiş. Askeri literatürde 'kayıp' demek 'ölmüş/şehit olmuş' demek değil. İçinde şehit, yaralı, hasta, kayıp (ölüsü ve dirisi bulunamayan) var demek. Müttefik kuvvetlerin kayıpları ise 47 bini ölü, 205 bini de yaralı vs. toplam 252 bin! (Çanakkale Muharebeleri 75'nci Yıl Armağanı, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 1990)

'Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça'

Mustafa Kemal Paşa, Dumlupınar’da Büyük Zafer’in 2’nci yıldönümünde yaptığı konuşmada savaş kazanan ruhu şöyle anlatır: “Efendiler, Türk vatanını fethetmek fikrini, Türk’ü esir etmek hayalini genel, ortak bir fikir haline koymaya çalışanların da layık oldukları akıbetten kurtulamamış olduklarını gözlerimizle gördük. Efendiler, kendilerine bir milletin talihi bırakılmış olan adamlar, milletin kuvvet ve kudretini yalnız ve ancak yine milletin hakiki ve elde edilebilir menfaatleri yolunda kullanmakla mükellef olduklarını bir an hatırlarından çıkarmamalıdırlar. Bu adamlar düşünmelidirler ki, bir memleketi zapt ve işgal etmek, o memleketlerin sahiplerine hâkim olmak için kâfi değildir. Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça, bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça, o millete hâkim olmanın imkânı yoktur. Halbuki asırların doğurmuş olduğu bir milli ruha, kuvvetli ve daimi bir milli iradeye hiçbir kuvvet mukavemet edemez.”(Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 16, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s.286)

Ercan Dolapçı

Aydınlık