Kılıçdaroğlu koalisyon hakkında konuştu

CHP lideri Kılıçdaroğlu, Milliyet yazarları Serpil Çevikcan ve Mehmet Tezkan’ın sorularını yanıtladı

Kılıçdaroğlu koalisyon hakkında konuştu

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP-CHP koalisyonuna ilişkin ılımlı mesajlar verdi. Seçim atmosferinden çıkılması gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, AKP-CHP koalisyonu konusunda karamsar olmadığını belirtti. CHP Lideri, "Siyaset, bir uzlaşma sanatıdır. Eğer ülkenin çıkarlarını savunuyorsak, ortak noktalarımız çok fazladır. Ben karamsar değilim" dedi.

Karamsar olmadığını, ancak Davutoğlu’nun söyleminde de eyleminde de samimi olmasını beklediğini belirten CHP liderinin açıklamaları şöyle:

- Meclis Başkanlığı seçiminde MHP’nin ve Sayın Bahçeli’nin sergilediği tavrın gerekçesini yine Bahçeli’ye sormak lazım. Gerçekten yansıyan bir şey yok. Yine iyi aramız. Onlar kendi tercihlerini yaptılar, biz kendi tercihimizi yaptık. Meclis Başkanı AKP’den çıktı. Kendi tercihleridir. O tercihlere saygı duymamız lazım.

- Seçim sonrası farklı bir atmosfer çıkmıştı. Tek parti yönetiminin Türkiye’ye getirdiği üstü örtülü baskı anlayışı biraz kalkmıştı ortadan. Halkın iradesi, Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun beklentileriyle örtüşmedi. Onlar 400 ile başladılar, ‘milletvekili verin’ diye, tek başına iktidar olamayacak bir sonuç çıktı. Normalde, iktidarın da kendisini sorgulaması ve özeleştiri yapması lazım. Yapıyorlar zaman zaman. Asıl ana görev, iktidara karşı mücadele eden ve iktidar isteyen diğer siyasal partilerin birlik görüntüsü verip, o atmosferi sürdürebilselerdi Türkiye’deki rahatlama biraz daha iyi olacaktı. Halkın beklentileriyle örtüşmeyen ya da ortaya çıkan atmosferle örtüşmeyen bir gelişme oldu. Meclis Başkanlığı’nda başlangıç böyle oldu ama sonu daha farklı bitebilir.

- AKP bu süre içinde psikolojik avantaj elde etti. Bunu en iyi de Arınç söyledi. Sanki ‘hiç seçim yok’ dedi. Psikolojik avantajı rahatlıkla dile getirdi ama nasıl bir hükümet kurulacak asıl önemli olan bana göre bu. Seçimlerden sonra seçim atmosferinden çıkmamız gerektiğini söylemiştim. Meclis Başkanlığı seçimi atmosferinden de çıkmamız lazım. Geride kaldı o. Meşru yollardan seçilen bir Meclis Başkanı var. Tarafsızlığını koruduğu sürece de hiçbir sorunumuz yok.

- Hükümetin kurulmasıyla ilgili önümüzde bir sorun var. O da, hükümet kurmayla ilgili görevi erteleme sürecine girilmiş olması. Normalde Meclis Başkanı seçildikten sonra gruplar da Başkanlık Divanı oluşturmak için görevlerini bir an önce yapmalılar. Bu görevin yeteri kadar yerine getirilmediğini görüyoruz. Bunu sadece AKP için değil, diğer partiler için de söylüyorum. Biz, görevimizi yaptık. Diğer partiler de adaylarını belirlerse Meclis Başkanlık Divanı hızlı oluşur. Gecikmesinin bir anlamı yok.

- AKP’nin özellikle geciktirmesi hâlâ vesayet sürecinin devam ettiğini gösteriyor. Davutoğlu, bağımsız iradesini henüz ortaya koymuş değil. Seçimden sonra bile koymuş değil. Meclis Başkanı da AKP’den. Davutoğlu’nun süratli bir şekilde Başkanlık Divanı’nı oluşturması, görev talep etmesi lazım. Hükümet kurma görevinin bir an önce verilmesi lazım teamüllere uygun olarak. Davutoğlu’nun da ön görüşmeleri başlatması gerekiyor. Bu, yukarının da (Cumhurbaşkanı) telkiniyle geciktiriliyor.

- Türkiye’yi bir an önce erken seçime götürmeyi AKP, kendisi açısından çıkış noktası olarak görüyor. Süreç ne kadar uzarsa, kamuoyuna şöyle bir haklı gerekçeyle çıkacaklarını düşünüyorlar: ‘Tek parti çıkamadı, dolayısıyla hükümet kurulamıyor. Hükümet kurulamamasının nedeni biz değiliz, muhalefet’ diyecekler. Kendilerine farklı bir gerekçe yaratacaklar. Ekonomi bozulacak. Zaten ekonomi de patinaj yapıyor onların söylemiyle. O zaman diyecekler ki, ‘tekrar bize tek başımıza yetki verin’. Tek başına yetkiyi 13 yıl denedin, 13 yılda ekonomiyi nereye getirdiğin belli, dış politikada, işsizlikte nereye getirdiğin belli. Ekonomide ciddi bir kan kaybı var, nereye getirdiğin belli.

- Belirsizliği uzatıp, kendisine gerekçe yaratmak istiyor. Çünkü hiçbir siyasi parti, ‘bizimle koalisyon için görüşmeye gelmeyin’ demedi. Bir an önce yetkiyi ver, görüşmeler yapılsın. Seçim bildirgeleriyle ilgili komisyonlar kurduk diyorlar. Komisyon bu kadar uzun mu sürer? Komisyon nedir Allah aşkına? Seçim bildirgesi sanki 24 ciltlik Osmanlı tarihi. Yok böyle bir şey. Yani, baktığınız zaman zaten belli. Ana söylemler seçim meydanlarında zaten söylendi. Herkesin seçim bildirgesini biliyoruz, zaten ezberledik.

- (Siz bir koalisyon komisyonu kuracak mısınız?) Gerek yok ki komisyona. Ne komisyonu kuracaksınız? Biz hiçbir siyasi partinin yapmadığını yaptık. 14 ilkemizi belirledik. 14 ilke, demokraside olmazsa olmaz. Ona bile mesafeli yaklaşan bir iktidarla nasıl koalisyon kuracaksınız? Gelecekler, 14 ilkemizi koyacağız, ‘demokrasinin olmazsa olmazlarıdır bunlar’ diyeceğiz. Kabul ederler etmezler onu bilmiyoruz. Bize ne soracak Davutoğlu onu da bilmiyoruz.

- Başbakan, koalisyon hükümeti kurulmasına dönük ifadelerinde gerçekten samimiyse zaten Türkiye siyasette önemli bir mesafe kat etmiş demektir. Belli bir olgunluğu yakalamış demektir. Söylemde samimi ama eylemde samimi değilse o eski siyaset anlayışının ürünüdür ve onun bir tarafa konulması lazım. Hem söyleminde hem eyleminde samimi olması lazım. Yani, şimdi geçici hükümetsiniz, samimiyet testini şuradan alıyoruz: Geçici hükümet bu kadar atama yapmaz. Atama yapıyorsanız, söylemlerinizin samimiyeti her zaman tartışma konusu olur. Niye bu kadar insanı atıyorsunuz? Yarın bir koalisyon oldu, ne olacak? Normalde etik değeri yüksek olan bir siyaset anlayışında bu atamaların yapılmaması lazım. Siz, yıllar yılı Hazine Müsteşarı atayamadınız. Tek partiydiniz. Bu acele nereden çıktı? Hazine Müsteşarlığı çok önemli bir görev, oraya atama yapamıyorsunuz, geçici hükümet olarak dünyanın atamasını yapıyorsunuz.

- Samimiyet testinde, bir şey daha var. Yargı kararlarını uygulamak. İşinize gelenleri uyguluyorsunuz, işinize gelmeyenleri uygulamıyorsunuz. Yargı kararlarını uygulayacak otoriteye de, ‘hiç meraklanma, uygulama’ diyorsunuz. Sırtını sıvazlıyorsunuz. Hangi hukuk sistemi bu? Hangi hukukun üstünlüğü. Samimi iseniz, en azından hukukun üstünlüğüne inanan, demokrasiyi savunan bir siyasi partiyle yan yana geldiğinizde, bu soruya muhatap olduğunda Davutoğlu ne cevap verecek ben merak ediyorum.

-(AKPi-CHP koalisyon ihtimali artık çok mu zayıf?) Hayır. Umutsuzluk üzerine bir siyasetin doğru olduğuna inanmıyorum. Siyaset, bir uzlaşma sanatıdır aslında. Eğer ülkenin çıkarlarını savunuyorsak, partilerin ve bir takım kişilerin değil, ülkenin çıkarlarını savunuyorsak ortak noktalarımız çok fazladır. Ben karamsar değilim ama olma olasılığını gelişmelerden daha zayıf olarak görüyorum. Zayıf bir ihtimal olarak görüyorum. AKP-MHP ihtimali daha yüksek olabilir.

- Başbakan görüşmeye geldiğinde ağırlıklı olarak Davutoğlu’nu dinleyeceğim. Bakalım ne söylüyor? Koalisyon sürecinin önüne kalın duvarlar örmek gibi bir düşüncem yok. Ülkenin çıkarlarını savunmak için gerekiyorsa elimizi taşın altına koyarız. Bütün mesele şu; Türkiye, çağdaş anlamda bir ülke mi olacak yoksa Ortadoğu bataklığında debelenen, ekonomisi gittikçe geriye giden, üniversiteleri kan kaybeden bir ülke mi olacak? Önce, belli konularda temel anlaşma noktaları sağlamamız lazım.

- Görüşmeye geldiklerinde, ‘14 ilkenizden şunu, şu gerekçeyle kabul etmeyiz’ diyebilirler. Biz de onları büyük bir samimiyetle dinleriz. Biz gerçekten samimiyet bekliyoruz. Evrensel ilkelerimiz var. Neden bu ilkeleri koyduk? Çünkü ülkede demokrasi, hukuk, insan hakları kalmadı. Taşeron işçi, ‘Hak istedim diye işime son verdiler. 4 çocuğum var, ne yapacağım’ diyor. Bu adamın hakkını kim savunacak? Biz savunmak zorundayız.

- Koalisyon hükümeti kurulamaz ve erken seçim tek seçenek olarak kalırsa biz de yolumuza devam edeceğiz. Yeniden kampanyalar olacak, yeniden halka gideceğiz. Ama hangi gerekçeyle hükümet kurulamadığını ve kimlerin hangi gerekçeyle koalisyonu kurmadığını halka anlatmaları lazım. Tabii ben de anlatacağım. Neden hükümet kurulamadığını, kimlerin engel olduğunu anlatacağım. Seçimin temel konusu bu olacak. Hakem, halk olacak.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu