Bu ülke satılıyorken nasıl direnmeyelim!? O yüzden hala GEZİ'niyoruz!

Antalya'da Gezi Direnişi İle İlgili Açılan Davanın Sanıklarından Erçağan, Tanık Olduğu ve Yaşadığı Tüm Gerçekleri Ulusal Kanal'a Anlattı

Bu ülke satılıyorken nasıl direnmeyelim!? O yüzden hala GEZİ'niyoruz!

Antalya'da Haziran Ayaklanmasına ilişkin 157 sayfalık ve 170 kişi hakkında hazırlanan iddianamenin ayrıntıları geçtiğimiz günlerde kamuoyuna yansıdı. Ayrıntılarda dikkat çeken iddianamedeki sanık ifadeleri oldu. İfadeler şiddetin yanı sıra polisin ağır küfür ve hakaretlerini gözler önüne serdi. 170 kişinin yargılanacağı davanın ilk duruşması 17 Mart'ta Antalya Adliyesi'nde görülecek. İşte o iddianamede adı geçen sanıklardan yalnızca biri o. 49 yaşındaki emekli 2 kız çocuğu annesi Nuray Erçağan, gözaltına alındığı süreçte ve sonrasında yaşadıklarını Ulusal Kanal'la paylaştı.

O Hala Gezi'niyor...

Manavgat İlçesi'nde ikamet eden Erçağan'ı direniş günlerinde sık sık Cumhuriyet Meydanı'na gelmek, artık Antalyalı yapmış. Erçağan; "Gezi direnişi beni Antalya'ya yerleştirdi" diyor ve hakkında açılan davaya, yaşadığı dehşet anlarına ve kızının da Gezi ve ODTÜ eylemlerinden dolayı tutuklu olmasına rağmen Erçağan" hala Gezi'ciyim' diye ekliyor. Erçağan'la Gezi Parkından başlayarak yurdun dört bir yanına yayılan Haziran direnişinin Antalya'daki merkezi olan Cumhuriyet Meydan'ında buluştuk. Yaşadıklarını anlatırken sıkça geçmişe döndü Erçağan, şiddet anlarında suratına acının ve öfkenin hali yansısa da, Gezi direnişiyle ayağa kalkan milletten aldığı umut ve gururdu en çok gözlerinde ışıyan. O nedenle bir an olsun gülümsemesini eksik etmedi.

İnsanlık Adına Dur Dedik, Üstüne 'AKP Size Ne Yaptı' Denilerek Cop Yedik

Antalya'ya da AKP İl Binası'nın da bulunduğu Çallı semtinde gerçekleşen ilk eylemler sırasında Manavgat'a gitmek üzere Çallı'da bulunan ve ablasının kalp ilacını almak üzere eczaneye uğrayan Erçağan, ilk şiddet manzarasıyla orada karşılaştığını aktardı. Bir kaç sivil giyimli kişilerin tahta sopa ve coplarla 17 yaşlarında bir kızı saçından sürükleyerek götürdüğünü gördüğünü ve insanlık adına 'durun ne yapıyorsunuz' itirazında bulunduğunu anlatan Erçağan, yeğeni ile birlikte bu feryadın ardından polislerin 'alın bunları' demesiyle kendisini olayların içerisinde bulmuş. Yaşadıklarını Erçağan devamında şöyle aktardı; "İtirazımızdan sonra yeğenimle birlikte bizi de döverek göz altına aldılar. 6-7 kadar kişi size nereden geldiğini bilmediğiniz sopalarla vurmaya başlayınca, büyük bir dehşete uğruyorsunuz zaten. Biz yeğenimle sakindik, çünkü biz orada insani bir görev yaptık. Benimde kızlarım var. Orada 17 yaşındaki genç kızın dayak yemesi, hele de erkekler tarafından sopalarla tek bir kadına saldırması, bizi rencide etti ve biz haksızlığa hayır dedik. Polisler tarafından götürülürken kolumda oluşan morluk olaydan bir hafta sonra bile geçmemişti. Başımın sağ tarafında bir ağrı ve her tarafımızda cop izi vardı. Polislere bende memurluk yaptım dedim. Ağza alınmayacak küfürlerle, 'sana ne yaptı AKP deyip' arkadan cop vurmalarla falan bir takım saldırılarda bulundular. Vurmayın dedim, sağ kolum sakattı zaten bilekten, sol kolumu da sakatlamayın dedim. O sırada telefonumu aldılar. Ablama bizi aldılar demek için telefonuma yöneldim, diyemeden oda gitti. Sonuçta dayak yedik" dedi.

Polislere Brifing Mi Verildi?

Polislerin eylemcilere yönelik sarf ettiği bazı hakaretlerde kamuoyuna yansıdı. "Sizi bir odaya kapatıp tecavüz edeceğiz", "Doğu Perinçek'in itleri", "Amerikan ajanları" gibi hakaretler dikkat çekmişti. İfadesinde polisin bu hakaretlerine yer veren Erçağan, devletin güvenlik birimi olan polislerin neden bu tür hakaretleri seçtikleri ile ilgili değerlendirmesinde ve olay anlarını anlatırken şunları kaydetti; "Biz Çallı Emniyeti'ne götürülürken, arkadan vuran polisler 'sizi gidi Doğu Perinçek'in itleri, AKP size ne yaptı?' gibi ortak dilden, bir kaç kişinin aynı şeyi söylediğini duydum. Bir kaç kişi aynı şeyi söyleyince, dedim herhalde bunlar bir yere oturdular, polislere bir brifing verildi. Ortak dil demektir bu. Ortak şeyi bir kaç kişi aynı şekilde söyledi" dedi.

Direnişi Yöneten Kuvvetlere 'Perinçek'in İtleri' Hakareti

4 yıl boyunca Samsun'da yaşadığı dönemde Samsun Halkevleri Başkanlığı'nı yürüten Erçağan, Cumhuriyet Meydanı'ndaki direnişte halkevleri adına örgütlü yapısıyla katıldığını, Çallı' da meydana gelen olaylar sırasında bir anne iç güdüsüyle hareket ettiğinin altını çizerek, Meydan'daki direnişte en ön safta yer alan Halkevleri, Emek Demokrasi Güçleri ve TGB'nin olduğuna işaret etti. Bu kuvvetlerin Cumhuriyet Meydanı'nda direnişin sürdüğü günler boyunca direnişi üreten, yöneten kurumlar olduğunu ve bu kurumlara bir ortak dilli saldırı adına "Doğu Perinçek'in itleri" ve "Amerikan ajanları" hakaretlerinin yöneltildiğini kaydetti.

Terörist Olmakla Suçlandık, Polis Terörü İle Karşılaştık

Yaşanılanların ışığında kendisinin tek bir tespitinin olduğunu, terörist olmakla suçlanan kendilerinin aslında polis terörüyle karşılaştıkları görüşünü paylaşan Erçağan, tanık olduğu ve yaşadığı olayları aktardı. Erçağan; "Bir lise öğrencisinin gözü kör oldu. Yolda zaten büyük bir şiddetle dövülerek karakola getirildik. Karakola tam girdiğimizde bir yükselti vardı, oraya oturmak istedik. Polisler ellerinde coplarla 'hayır oturmayın' dediler. Karakolun dışında hepimizi diz üstü yere oturttular. Ardından ne yapacaklarını bilmeden içeriye aldılar. İçeride bizi tekrar yere çömelttiler. Orada hem çevik kuvvet hem de sivil polisler ellerine copları vurarak bizi tehdit etmeye başladılar. "Hepinizi kadınlar sizi bilmem ne yapacağız, hepinizi bir odaya kapatıp ... " gibi korkunç ifadelerde bulundular. Orada bir kız arkadaşımız altına işedi, onların tehdidinden yine bayılan bir arkadaşımız oldu. Yani netice de polis, eğer güvenlik görevlisiyse beni güvenli bir yere götürme veya tehlikeli bir yerden güvenli bir yere ayrılmamı sağlama memurlarıdır. Onlar hiç bir şekilde ellerine tahta sopa alıp, halka saldırıp, linç edecek kişiler değiller, görevlerini ve hadlerini aşmışlardır. Halka saldıran, zulmeden, halkın sevmediği insanlar haline gelmişlerdir. Zaten halkın polise olan inancı ve güvenci Geziden sonra değişmiştir diye düşünüyorum. 7 kişi öldü, 12 kişi gözünü kaybetti, Antalya'da da bir kişi gözünü yitirdi. 170 kişi dayak yiyerek tecavüz tehditleri altında polis terörünü yaşayan insanların yaşadığı bir kent halinde geldi, Antalya" ifadelerini kullandı.

Tüm Değerlerimizin Satıldığı Bir Yerde Analı-Kızlı Direnmek Haktır

Gezi direnişi eylemlerine destek veren, ayrıca ODTÜ'deki olayları ve 12 Eylül'ün yıldönümünü protesto eden gösterilere katıldığı gerekçesiyle 2 aydır tutuklu bulunan Ayşe Deniz'in namı diğer 'kırmızı fularlı kızın' annesi olan Nuray Erçağan'a kızı gibi Gezi olayları sebebiyle yargılanmasının kendisine ne hissettirdiğini sorduk. Erçağan sorumuzu; "Gezi direnişinde analı-kızlı çorbası çıkmıştı. Analı kızlı direnmek daha güzeldir. Gezi direnişinde biraz ön plana çıktığımda kızlarım kalp hastalığım sebebiyle beni durdurmak istiyordu. Bu çok gurur verici bir şey, kızımla birlikte yargılanmam ki aslında hepimizi içeri alın demiştik biz. Kırmızı fular saçmalığı da vardı zaten, polisin yada savcının ortaya attığı bir şey. İnsanlar neticede orada gaz yiyordu. Balkondan atılan eşarplar ne varsa ağzımıza kapatıyorduk. Çünkü polisin attığı bazı kimyasallar vardı. O kimyasalların ne olduğu hala açıklanamıyor, her tarafımızı yakıyordu. Polise de söylemiştim beni götürürken, sen şimdi beni götürüyorsun ama ben gurur duyuyorum. Çünkü ben bu ülkenin sahibiyim. Kamu benim. Kamusal tüm haklarımızın elimizden alındığı, tüm malımızın, mülkümüzün, değerlerimizin, sularımızın, sağlığımızın, eğitimimizin satıldığı bir yerde direnmek haktır. Kızımla birlikte yargılanıyorum. Biz neticede Anayasal hakkımızı, muhalefet hakkımızı kullanıyoruz. Yani bu iş böyle olmaz diyoruz. Bu ülke satılamaz dediğimiz için, ülkemizi çok sevdiğimiz için, AKP bizi yargılıyor. Aslında gurur verici bir şey" diye yanıtladı.

Bu Ülke Satılıyorken Nasıl Direnmeyelim!? O Yüzden Hala Gezi'niyoruz...

AKP Hükümeti'nin BOP'un taşeronu olduğunu belirterek santim santim ülke toprakları satılırken "ben nasıl direnmeyeyim, bu ülke niye direnmesin?" diye konuşan Erçağan, AKP hükümetinin her saldırısında yeni grupların oluştuğunu söyledi. Sağlık işçilerinden, eğitim emekçilerine, okuyamayan öğrencilerden dünyaya kadar direnenlerle artık kapitalizmin son nefesini verdiğini kaydeden Erçağan; "Biz böyle yönetilmek istemiyoruz. Neoliberal politikaların çürüdüğü, Gezi direnişiyle AKP'nin çuvalladığı da artık belli bir şey. Hani o Amerikan askerleri bizim askerlerimizin başına çuval geçirmişti ya, ondan çok daha büyük bir çuval AKP'nin ve Tayyip Erdoğan'ın başına geçirildi Geziyle. Ve hala Gezi'niyoruz..." ifadelerini kullandı.

Suyunuzun Olmadığı Bir Yerde Ölüm Cezası Kesinleşmişken, Hapis Cezası Hafiftir

Gezi tutsaklarının serbest bırakılmasını isteyen Erçağan, AKP Hükümetinin demokratikleşme paketini de "Demokratikleşme falan değil bu hak ve özgürlüklerin tamamen kısıtlanmasıdır" diyerek eleştirdi. Çevre mücadelesi içinde de yer alan Erçağan, Ahmetler Köyü'nün HES'e karşı haklı mücadelesi ile ilgili de konuştu. Erçağan; "Ahmetler Köyü'nde HES'e karşı direniş var. Suyunuz alınıyor sizin elinizden, köylüler 'hayır' diyor. Bizde ülkenin satılmasına Gezi direnişiyle 'hayır' dedik. Gezi Parkının yok edilmesine 'hayır' dedik. Bize cevapları 2 ila 5 yıl arası hapis cezası oluyor. Bizi bu hapis cezası da yıldırmıyor. Suyunuzun olmadığı bir yerde ölüm cezası kesinleşmişken, hapis cezası hafiftir" ifadelerini kullandı.

Polisin Harcamaları Eylemcilere mi Ödetilecek?

Gezi direnişi boyunca polis ekiplerinin yedikleri yemekten, içtikleri kolaya kadar hatta yaktıkları mazotla ilgili harcamaların kamu zararı gibi gösterilerek kendilerinin bu yönde de suçlandığına ilişkin bilgilerin iddianamede yer aldığını söyleyen Erçağan bu durum ile ilgili tepkisini dile getirirken şunları söyledi; "Biz bu iddianameyi okuduğumuzda gülmek zorundaydık. Cumhuriyet Meydanı direnişi süresince çevik kuvvet polislerinin kullandığı mazot, içtikleri kolalar ve harcamalarını sanki kamu zararıymış gibi gösterip bizi bu yönde de suçluyorlar. Aslında burada komiklik şu; bu bir kamu harcamasıdır. Onları bize ödettirmeye çalışıyorlar herhalde. Canı sıkılırken kullandıkları sakızları da biz onlara iade etmek istiyoruz. Çiğnenmiş sakızlarını toplayıp, hiç değilse buradan bari kurtaralım. Bu bir kamu harcamasıdır, iddianameyi hazırlayan kişinin bununla espri yapmak istediğini düşündük."

Haber: İbrahim Koçak - Devrim Dönmez

Fotoğraf: Merve Demirağ

ulusalkanal.com.tr