Amerikancı darbe girişimine dair notlar
15 Temmuz gecesi gerçekleşen darbe girişimi, TSK’nin emir komuta zinciri içerisinde gerçekleşmiş bir girişim değil. Bir TSK eyleminden söz edilemez. TSK ile alakası olmayan bir girişim söz konusu. Darbe girişimi TSK içerisine yuvalanmış ABD kontrolündeki yasadışı bir çetenin işi. Dolayısıyla Türkiye’nin geçmişte yaşadığı darbelerlerle yapılan karşılaştırmalar, darbe girişiminin metodolojisine dair ortaya atılan sorular, bu olay TSK’nin topyekün bir darbe girişimiymiş gibi bir yanılsamadan besleniyor. Sonuç olarak “böyle darbe mi olur?” gibi abuk çıkarsamalar yapılıyor. Kafalardaki darbe kalıbına uymayınca, hayallerdeki darbe senaryosuyla uyumlanmayınca, gerçek gözlerden yitiriliyor ve yerine bir tiyatro sahnesi kuruluyor.
Fethullahçıların darbe girişimini bir tiyatro olarak okuyanlar yeni bir perspektifle hareket etmiyor. Uzun süreli bir siyasi/ideolojik yalpalamanın, savrulmanın sonucu bu fikir. Vatan savaşı gerçeğini anlamayanlar, Türkiye düşmanı bir cepheye adım adım savruldu. İdeolojik derinliği kör AKP karşıtlığıyla, kör Tayyip Erdoğan karşıtlığıyla sınırlı olanlar Amerikancı darbe savunuculuğu yapabilecek; bir takım hurafe senaryolar üfürerek gerçeği tepetaklak çevirebilecek bir aymazlığın uçurumuna kendi ayaklarıyla koştu.
Pratikten kopan, pratiğin biliminden de kopar
Bilimsel sosyalizm her şeyden önce pratiğin bilimidir. Onu dünyayı kavramanın biricik bilimsel yöntemi yapan, bilimin doruğuna çıkartan eylem klavuzu olması özelliğidir. O yüzden praksizm diye de tanımlanır. Bilimsel sosyalizmin büyük ustaları, bilimsel sosyalizmi dünyayı değişiştirme pratiğinin içerisinde ördüler. Hayata baktılar, gerçeğe odaklandılar. Çağın çelişmelerini dikkate aldılar. Toplumların önünde duran soruna kilitlendiler. Keza toplumlar ancak önündeki sorunları çözebilirdi. Lenin’den Mao’ya; Atatürk’ten Gandhi’ye başarının anahtarı maddeyi anlamaktı. ABD denetiminde Fethullakçı çetenin darbe girişimi ne büyük ders oldu. Pratikten kopanların, pratiğin biliminden de koptuklarına, savrulduklarına tanık olduk. Bu gözler, yatıp kalkıp solculuk pazarlayanların, sosyalizm pazarlayanların ABD darbesine selam durduklarını gördü!
Akıl tutulması…
Halka sokağa çıkma çağrısı yapılması ve halkın bu çağrıya olumlı yanıt vermesi son derece doğruydu. Sokağa çıkan halkın dirayetinin, cesaretinin –bazı çiğliklere rağmen- bu darbe girişiminin başarısızlığında emin olun payı büyük. Fethullahçı darbe girişimine karşı bir halk refleksi yaratmak Türkiye’nin atardamarlarının hala kuvvetli attığının göstergesi oldu. Fakat sokağa çıkan kitleyi küçümseyen, dışlayan, milletten saymayan anlayışlar, tavırlar ve yorumlar ise son derece yanlış. Emin olalım sokağa çıkan millet, onları küçümseyen küçük burjuva döküntülerinden çok daha ileri bir tavır aldı. Bir-iki fotoğraf üzerinden yapılan çıkarımlar, bir-iki olumsuzluk üzerinden milletin tamamını mahkum etmeye çalışan tutumlar, Türkiye’de akıl tutulmasının vahim boyutlara ulaştığının kanıtı değildir umarım.
Türkiye'nin ciddi bir akılsızlaşma sürecinden geçtiğini uzun zamandır söylüyoruz. Akılsızlaşma artık "kendisi için, kendi başına" düşünme ihtiyacının ortadan kaldırılmasıdır. Muğlaklığın bilincin belirlenmesinde ciddi bir kategori halini almasıdır. Yani gerçekliğin ortadan kalkması, olayların ve sonuçların, bilinçteki muğlaklıktan doğması...
Bilinç endüstrisi iş başında
Emperyalizm devasa bir bilinç endüstrisi yarattı. Bilinç yeniden üretiliyor, gerçek yeniden üretiliyor. Yeniden üretilen bilinç, tersine çevrilmiş bilinç... Yeniden üretilen gerçek, baş aşağıya çevrilmiş gerçek... Artık bütün politik formasyonlar çarpıtılmış bilinçle ele alınıyor. Emperyalizmin bilinç endüstrisi solun bir bölümünü akılsızlaştırmakta başarılı oldu. Fakat gerçeğin şiddetini önleyebilecek dayanıklılıkta bir duvar icat edilmedi daha!
Tüm insan toplulukları kendi varlıklarının maddi koşullarını üretirler. Bu üretimin örgütlenmesinde, ürünlerin aldığı biçime, "meta" diyoruz. Ancak günümüzde sadece maddi koşullar üretilmiyor. Yalanın üretiminde, maddi koşulların üretimini aşan ve o üretimi denetim altında tutan bir yoğunlaşma tespit ediyoruz. Piyasada, değeri en yüksek meta, yalan haline gelmiştir. İnsanların piyasada en bol bulabileceği ve en rahat sahip olabileceği "şey" yalandır. Büyük şair Nazım Hikmet "yalanla besliyorlar sizi/halbuki açsınız/etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız..." diyerek, bu gerçeği Ellerinize ve Yalana Dair isimli, en güzel şiirlerinden birinde ölümsüzleştirmişti. Lenin, öğrendiklerimizin onda dokuzunun, gerçekten ihtiyacımız olan onda birlik kısım üzerine eğilmemizi engellemek için üretildiğini söylemişti. Onda birlik gerçeğin, onda dokuzluk yalanla engellenmesi Türkiye'de o denli geçerli hal aldı ki, onda birlik gerçeğe odaklanan bilinç ve o gerçekten eylemsellik üreten vicdan sorgulanmaktadır. Gerçekliği tartışmalı fotoğraflar ve görüntüler üzerinden bir darbe girişiminin perdelenmesi buna iyi bir örnek oldu. Türkiye’nin atlattığı büyük bela böylece gözlerden ırak tutulabildi. Nitekim kafa kesme görüntülerin yalan olduğu hem Adli Tıp tarafından hem de Savcılık tarafından doğrulandı (Buna da ikna olmayanlar olacaktır.). Ancak halkın üzerine darbeciler tarafından ateş açılması, tankla insanların ezilmesi gerçek (Bu gerçeğin de bazıları için değeri yok). Ama ben esasa bakalım diyorum. Amerikancı bir darbe girişimi halkın insiyatifi de harekete geçirilerek bastırıldı.
Türkiye'de siyaset algısı duygulara sıkıştırılmıştır. Kuşkusuz politik süreçlerin insanların duygularına olumlu yada olumsuz etkileri var. Ancak duygu yalana yönelme noktasında daha saf, daha şüphe'siz ve atak. İnsanların yönelimi iki esasa dayanır: Bir, içgüdülere, iki, gerçeklere... Duygu, çağımızda gerçeklerden değil, içgüdülerden besleniyor. İçgüdülerin de beslendiği bir damar var: Küresel Merkez'lerin neo-liberal saldırısının insan doğasında yarattığı tahribat... Oluşturulan karşı devrimci ideolojik iklim... Emperyalist yalanlar... Gerçeğe ulaşmak ise zordur. Moğolların Gizli Tarihi'nde, gerçeği bulmanın, kağnı arabasıyla tavşan avına çıkmaya benzediği, vurgulanmıştır. Onda dokuzluk yalana karşı, onda birlik gerçeği bulmak, kağnı arabasıyla tavşan avına çıkmayı göze almayı gerektirir. Bunu göze alamayanların oportünist tavırları, ABD’ye karşı tarafsızlık yarışları da bir takım aymazları uyandıramadı.
Çağımızın esas çelişmesine çelme takılmaz
Emperyalizm takıntı değil, çağımızın esas çelişmesidir. Şu işe bakın ki, darbe girişimindeki ABD denetimini perdelemek, kör karşıtlığın teorik dayanaklarını inşaa etmek, eylemsizlik üzerine kurulu pratiklerinin teorisini yapmak, fikirsel sığlıklarına kılıf uydurmak için “emperyalizmi takıntı haline getirmişsiniz” yorumları dahi yapıldı. Üstelik bu yorumlar sol ve sosyalizm adınaydı. Bir takım solun ve sosyalistlerin antiemperyalizmden koparılmalarının, solun küresel karşı devrimin neoliberal pragramı aracılığıyla adım adım yozlaştırılmalarının buralara geleceği belliydi. Yalnız şunu söyleyelim, çağımızda antiemperyalist olmadan, çağımızın çelişmelerini emperyalizm üzerinden okumadan hiçbir şey olunmaz!
Cemil Gözel
ulusalkanal.com.tr