'Artık devletin irticaya tahammülü kalmamıştır!'
Menemen'de 23 Aralık 1930 günü meydana gelen gerici ayaklanma sonucu katledilen Yedek Subay Kubilay (24) ve gece bekçisi Hasan ve Şevki Beylerin katlelişinin 84'ncü yılı. Devrim şehitlerinin ölüm yıldönümünde, Türkiye bir kez daha irticayla uğraşıyor. Türkiye'nin yüzyıllardır uğraştığı gericilik, Cumhuriyet döneminde de baş göstermiş ve 1924'den 1938 yılına kadar 18 büyük gerici ve bölücü isyan yaşanmıştı. Atatürk liderliğindeki Cumhuriyet yönetimi, kararlı bir tutum alarak, bunları ezmiş ve devrimin boğulmasını önlemişti.
Menemen Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı Korg. Mustafa Muğlalı Paşa, durşumalar sırasında sarf ettiği "Biz devlet ve millete zarar yapmak isteyenlere ceza vereceğiz. İhanet edenleri tespit etmek ve meydana çıkarmak lazımdır. Artık devletin buna tahammülü kalmamıştır. İkide bir isyanlar, irticai hareketler vuku buluyor. Ecnebiler bize gülüyorlar, nedir bu hal!" sözleriyle Cumhuriyet yönetiminin bakışını sergiledi.
Mustafa Muğlalı Paşa'nın konuşmaları
1'nci Kolordu Komutan Vekili ve Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı olan Korg. Mustafa Muğlalı, duruşmalar sırasında yaptığı bazı açıklamalarda, devrimci Cumhuriyet'in kararlı tutumunu 'Hâkim' kimliğiyle de sergiledi:
17 Ocak 1931 tarihli duruşmada Şeyh Hakkı Efendi'ye hitaben: "Şeyhlik namı altında toplanıp evladı vatanı zehirleyen gruplar vardır. Siz de bu zümreden bulunuyorsunuz."
18 Ocak: "İşte biz de burada hak ve adaletin bütün azameti ile tecelli etmesi için uğraşıyoruz. Mahkemenin adaletinden emin olunuz."
19 Ocak: "Doğru söz söylemeyen kaybeder. Sermaye-i müdafaanız hep yalandan ibarettir."
20 Ocak, İbrahim Efendi'nin sorgusu sırasında: "Hükümet tekkeleri kaldırdıktan sonra Şeyh Efendi'nin bir köşeye çekilmiş olmasına göre, sen yine onun namına tarikatın neşri için, taraf taraf dolaşarak mürit toplamağa çalışıyorsun. Şu halde ya sen fenasın, yahut Şeyh Esat Efendi fenadır."
21 Ocak, Nakşibendi tarikatı Şeyhi Esat Efendi ve oğlu Mehmet Ali Efendi'nin sorgusu: "Tarikatın en münevver tabakalarından bu millet çok zararlar görmüştür. Tarikatçılar, daima millet ve memlekette fesat yapmışlardır. 400 senelik Türk tarihi tetkik edilirse, Nakşibendiler din ve tarikat perdesi arkasında zavallı saf Müslümanları kalpte saklı olan o 'sırla' zehirlemiş ve bu millet sizin aletiniz olmuştur. Sen tarihi iyi oku... Memlekete fenalık yapanlar, gizli yollarda yürüyenlerdir. Şeyh Sait de Nakşibendi idi. "
"(İngilizlerin kontrolündeki Irak ve Erbil'deki tarikatları kastederek) Oradaki gizli teşekküller birer suretle bu vatanın harimine sokulmuşlar, milleti uyutmak ve binnetice bu toprakları, düşmana teslim etmek için faaliyette bulunuyor, maksat ve hedefleri işte budur."
'Hainlere ceza vereceğiz'
24 Ocak tarihli duruşma: "Dava üzerinde çok uzun tetkikatta bulunuyoruz. Türk kanı ile yoğrulan bu aziz vatana karşı hainlik edenleri tespit edip onlara ceza vereceğiz. Masunlar kurtulacaktır. Bunu size her fırsatta söylüyorum. Bunun için müsterih olunuz. Biz devlet ve millete zarar yapmak isteyenlere ceza vereceğiz. İhanet edenleri tespit etmek ve meydana çıkarmak lazımdır. Artık devletin buna tahammülü kalmamıştır. İkide bir isyanlar irticai hareketler vuku buluyor. Ecnebiler bize gülüyorlar, nedir bu hal! Biz işte bu mühim nokta üzerinde çok hassas davranıyoruz. Hakikate vasıl olmak için uğraşıyoruz."
"Fenalık yapanları toplamak lazımdır. Burada masumiyeti tebeyyün edecek olanlar, her halde adalete mazhar olacaklardır. Mahkeme masumla zalimi tefrik (ayırt) eder. Vatana hainlik eden zümrelerin elinden 14 milyon Türk camiası ağlamaktansa, mahdut (sınırlı/belli kişiler) kimseler ağlasın." (Osman Selim Hocahanoğlu, Divan-ı Harp Zabıtlarına Göre Menemen ve Kubilay Olayı, Temel Yayınları, 2013, İstanbul, 349-480)
İşte, Cumhuriyet'in Savcısı'nın İddianemesi!
24 Ocak 1931 günü tamamlanan duruşmada Savcı M. A. Fuat Bey tarafından 'Esas Hakkında İddianame' okunur ve şu önemli saptamalar yapılır: "Türkiye Cumhuriyetine ve onun tarihine lekeli bir sahife ilave eden irticai hadisenin en mühim muhakeme devresi bugün hitam safhasına dahil olmuştur. (Olay ayrıntılı şekilde anlatıldıktan sonra) Hükümetin tebdili ve saltanatın iadesi gibi hususattan ibaret olduğunu her türlü içtimalarında mevzubahis ve müridana bu suretle telkin eylemelerine nazaran, muhtevası itibariyle bu suç, tüm unsurları oluşmuş ve Türk Ceza Kananu'nun 146'ncı maddesindeki suçtan ibarettir. (...) El çırparak alkışlamak sureti ile suçlarına iştirak ettikleri anlaşılan Menemen halkından... (...) oynadığı rolle faili aslidir.
Şeyhin evinde çıkan mektup
"Aşağıda delillerini birer birer vereceğim bu şebekenin başında sabık Manisa Asker Hastanesi İmamlığından emekli İmam İbrahim Efendi vardır. Bu adam Erenköy'ünde Şevki Paşa Köşkü'nde oturan Şeyh Esad'a bağlıdır. (...) Laz İbrahim bir aralık ruh halinin bir ifadesi olmak üzere İnkılâp aleyhinde bulunmuştur ve bütün vaazlarını da bu vadide yürütmüş ve inkılâbın hakiki düşmanı olduğunu göstermiş ve burada halkı mürteci fikirle yetiştirmeye çalışmıştır. (...) Şeyhlerin evlerinde çıkan muktuplar, en nihayet bu defa oğluna hitaben yazdığı vasiyetnamesinde 'Hizmeti şeirat ve tarikatı size ve sizi de Allah'a tevdi ediyorum' yolundaki ifadesi bütün bunları inkar eden Şeyh olmadığını iddia eden Şeyh Esad'ın bu tarikat yolunda takip ettiği siyasetin mahiyetini bize pek güzel ifade etmektedir.
Siyasi teşekküller
"Tarzı faaliyetini ve muhit-i faaliyetini ve mahiyetini muhtasaran gösterdiğim bu tarikatın siyasi bir teşekkül olduğunu umumi surtte arzettikten sonra, son hadisenin bu teşekkülden çıktığını maddeten göstermek isterim. (...) Tarikatın gayesi hükümeti yıkmak, eskisi gibi tekkeleri açıp aleni zikir yapmaktan ve sultanları getirmekten ibaret olduğunu sanıklar tarafından müttefikan beyan edilmesi... (...) Bize Menemen faciasını doğrudan isimlerini arz ettiğim sanıklardan mürekkep bir şebeke tarafından yetiştirildiğini maddeten ortaya koymaktadır. Bu şebekenin başında Şeyh Esad vardır. (...) Millete iyi bir istikbal hazırlayan genç Cumhuriyet Hükümetine kaşı şu hocaların hareketini nankörlükten başka bir kelime ile ifade etemeyeceğim. (...) cezalarının tayinini talep ederim efendim." (age., s.481-494)
105 kişi yargılandı, 28 kişi idam edildi
Menemen olayının gerçekleştiğinde Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, Trakya gezisi için Edirne'de idi. Olayı duyar duymaz İstanbul'a hareket etti. Menemen'le yoğun haberleşme trafiği başladı. İsmet Paşa, Atatürk ile görüştükten sonra Ankara'ya hareket etti. Cumhuriyet hükümeti olayın aydınlanması ve olaya karışanların cezalandırılması için harekete geçti. 1 Ocak 1931 gününden geçerli olmak üzere İzmir, Manisa ve Balıkesir illerinde Sıkıyönetim ilan edildi.
Tarikat lideri tutuklandı
1'nci Kolordu Komutan Vekili Korg. Mustafa Muğlalı Paşa, Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanlığı'na atanarak soruşturmaya başladı. İstanbul'da bulunan Nakşibendi tarikatı Şeyhi Esad Efendi tutuklanarak İzmir'e getirildi. 2 Ocak 1931 günü Menemen Kışlası'nda göreve başlayan heyet, 24 Aralık gününden buyana geniş çaplı soruşturma yapan sivil savcıların hazırladığı dosyayı devraldı. 16'sı kadın, 220 kişi tutuklandı. 18 dava dosyası oluştu. Duruşmalar halka açık yapıldı. İlk planla davaya 105 sanık sevk edildi. Zafer İlkokulu'nda kurulan mahkemede, yargılamalar 15 Ocak 1931 günü başladı. 24 Ocak günün kadar 9 gün duruşma yapıldı. Yargılamalar sonunda suçlu bulunan 37 kişiye idam cezası verildi. Ölümler ve cezası hapse cevrilenlerden dolayı sayı 28'e düştü ve bunların cezası da TBMM onayından sonra 4 Şubat 1931 günü Menemen'in üç ayrı yerinde infaz edildi. Dava sırasında olayın elebaşısı olduğu iddia edilen Şeyh Esad Efedi hayatını kaybetti.
Kubilay mavzerle vurulmuş!
Gericilere yanındaki mangasıyla müdahale eden Yedek Subay Kubilay Bey'in rovelver tipi tabancayla değil, mavzer kurşunuyla vurulduğu tespit edildi. Olaya ilişkin yapılan ikinci incelemede, Kubilay Bey'in saldırganlar tarafından vurulduktan sonra, 20-30 metre ilerideki Gazez Cami'nin bahçesine sığındığı ve burada aldığı ağır yara sonucu hayatını kaybettiği ortaya çıktı. Buraya gelen saldırganlar, başını bağ bıçağıyla gövdesinden ayırdılar ve sancak sopasına geçirerek zikir getirdiler. Buna müdahale eden bekçi Hasan ve Şevki Beylere de uzak menzilli tüfeklerle ateş ederek şehit ettiler. Olaya daha sonra müdahale eden askeri müfreze, saldırganların elebaşılarından olan 33 yaşındaki Manisa Akhisarlı kendini 'Mehdi' ilan eden Derviş Mehmet, Menemen Bozalan Köyü'nden iki numaralı elebaşı Sütçü Mehmet (63) ve Şamdan Mehmet'i öldürerek etkisiz hale getirdi.
Camide hayatını kaybetti
1'nci Kolordu Komutan Vekili Korg. Mustafa Muğlalı Paşa, Dahiliye Vekili Şükrü Kaya'ya gönderdiği 8 Ocak 1931 tarihli yazıda, Kubilay'ın öldürülüş şeklini şöyle anlatır: "Merhumun muayenesinde, Mehdi Mehmet ile Küçük Hasan'ın üzerinde Karadağ rovelveri çıktığı için ilk yaranın bununla açıldığı sanılmışsa da, ikinci muayenede yaranın mavzer kurşunu yarası olduğu anlaşılmıştır."
23 Aralık 1930 tarihli otopsi tutağında işe şunlar belirtilir: "Netice: Baş kesiş, ölüm ilk yaralanmanın verdiği dahili ve harici kanamanın senkopal hali içerisinde vaki olduğu büyük bir ihtimali fenni çerçevesi içerisindedir." (Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivi'nden aktaran, Kocahanoğlu, s.176-177)
Muğlalı Paşa'nın tepkisi
'Silah arkadaşları boğazlanırken kaçtılar'
Korg. Mustafa Muğlalı Paşa, hazırladığı raporlarda, olayda kayıtsız ve basiretsiz davrananları ağır şekilde eleştirir: "Öncelikle Kubilay katledilirken on adım ötede bulunan müfreze başındaki çavuşlar, kansızlık ve cebanet göstererek hareketsiz kalmış sonra alçakçasına firar etmişlerdir. İkincisi, Jandarma Kumandanı, Alay Kumandanına olay hakkında önceden doğru ve ayrıntılı bilgi vermediği için, hadisenin bu hale gelmesine sebep olmuş; bir silah arkadaşı koyun gibi boğazlanırken dört jandarmasıyla kadın gibi hükümet binasına saklanmıştır. Menemen kaymakamı ise hükümet konağı asker tarafından işgal edilene kadar seyirci kalmıştır." (age., s.172)
'Erken hareket ettiler'
Muğlalı Paşa, Menemen'deki askeri birliğin de dağıtılmasını ister. Paşa'ya göre olayın arkasında, vaktinden önce harekete geçmiş büyük bir teşkilatın, kırılması gereken hain elleri vardır: "Vakıa yalnız altı serseri tarafından meydana getirilmiş olarak telakki edilmemelidir. Bu hal bu serseriler, bu işte sabırsızlık göstererek vaktinden evvel ortaya atılmak suretiyle bir takım hain eller tarafından idare edilen bir teşkilatın vücudunu göstermektedir. Ben bu havalide için için işleyen bir yaranın mevcudiyetini suret-i katiyyede hissetmekteyim." (s.183, 199)
Kubilay'ın başının taşındığı sopa, İnkılap Müzesi'ne gönderildi
Devrim şehiti 24 yaşındaki Yedek Subay Öğretmen Kubilay Bey'in kesik başını bir sopaya takarak meydanda gezdiren gericilerin bu sopası, zamanın İzmir Valisi tarafından, Dahiliye Vekâleti'ne gönderilerek, İnkılâp Müzesi'ne konulması istenir. İşte buna ilişkin 27 Mayıs 1931 tarihli gizli yazı: "Menemen hadisesinin şehit edilmiş olan Mülazim Kubilay Beyin kesilmiş başının takıldığı sancağın emri devletlerine tevfikan İnkılâp Müzesi'ne konulmak üzere mahallinden gönderilip takdim edildiğini arz ederim efendim.
Ercan Dolapçı
Aydınlık