Emekli Askeri Yargıç Ertan Urunga yazdı: Gerçeklerle yüzleşmek!

Emekli Askeri Yargıç Ertan Urunga yazdı: Gerçeklerle yüzleşmek!

Bitmeyen Kin ve Papa’nın aymazlığı

Bilindiği üzere bugün, Türkiye’de iç ve dış sorunların giderek artması; hukuksal, sosyal ve ekonomik açmazların artık çuvala sığmayacak boyutlara ulaşması yüzünden toplumun her kesiminin yakındığı bir buhran dönemi yaşanmaktadır.

Ancak düşmanların sevinebileceği böyle bir ortamda yaşamanı sürdürmeye çalışan masum Türk halkı, bir yandan geçim derdiyle uğraşırken; öte yandan ülkemiz üzerinde kötü emelleri olan sömürgeci ülkelerin uzun zamandan beri sürdürdükleri Ermeni Soykırımı zırvalarının da doğru olmadığını, bunun tarihsel ve Emperyalist bir yalan olduğunu anlatmakla uğraşmaktadır.

Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin böylesine ağır bir töhmet altında bırakmasının doğru ve haklı olmadığını anlamayan, daha doğrusu anlamak istemeyen çağdaş ülkelerin bulunması; onurlu bir geçmişe sahip Türk ulusu için üzücü olduğu kadar,1789 Büyük Fransız devriminden sonra insan hak ve özgürlüklerin beşiği olarak bilinen Batı Avrupa ülkeleri için de utanç vericidir.

Bitmeyen KİN

28.07.1914 tarihinde başlayan 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu ile itilaf devletleri arasında Doğu cephesinde yaşanan savaşlarda, düşmanla işbirliğine girişen Osmanlı uyruğundaki Ermenilere soykırım yapıldığına ilişkin yalanların, özellikle bugünkü Emperyalist devletlerin güdümünde oluşturulan Ermeni diasporası tarafından 1950’li yıllardan itibaren ortaya atılıp, zehirli kin bulutu gibi bütün dünyayı sardığı bilmektedir.

Ancak tarihsel gerçeklerle bağdaşmayan ve tarafsız gözlemcilerle tanıkların Arşiv belgelerine dayalı olarak yaptıkları açıklamalarla örtüşmeyen soykırım yalanlarını, daha o zaman dünyanın gerçeklerle yüzleştirilip kin bulutlarıyla birlikte çökertilmesi kolaylıkla mümkün olduğu halde; ne yazık ki Türk siyaset adamlarının bu konuda gerekli ilgi ve basireti gösteremediği için, dünyaya yayılan hastalığın da süreğenleşerek ilerlemesi önlenememiştir.

“ Büyük Felaket”

Oysa 1918 yılı Temmuz ayında kurulan Ermenistan Devleti’nin ilk Başbakanı ve Taşnak Partisi’nin de kurucularından olan Ovanes KAÇAZNUNİ’nin, 1923 yılı Nisan ayında partisinin Bükreş’te düzenlediği Konferansta okuduğu Rapor, 1915 yılında yaşanan trajik olayları aydınlatması açısından bütün dünyaya ders olacak bir “ibret-i âlem” niteliğindedir. Sonradan “Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok” adıyla çeşitli dillere de çevrilen, Türkiye’de de Kaynak Yayınları tarafından basılan bu Kitabında; Emperyalist devletlerin “Denizden Denize Ermenistan” vaatlerine kanarak düşmanla işbirliği yapıp Osmanlı ordusunu arkadan vurdukları, Müslüman Anadolu köylerini yakıp yıktıkları, sivil halkı katlettikleri için Tehcir(zorunlu göç) Kararının alınmasına tamamen kendilerinin neden olduğunu, Türklerin vatanı savunmak içgüdüsüyle hareket ettiğini, Türkiye’nin savaşlar sonunda elde ettiği zaferden sonra da Taşnak yönetiminin artık kendi yaşamına son verip partiyi feshetmesi dışında, yapacağı bir şey olmadığını dürüst ve açık biçimde anlatılmış; başlarına gelen asıl “Büyük Felaket”in de Emperyalist devletlerin vaatlerine inanmak olduğu vurgulanmıştır.

Ancak sonradan bu kitabın Ermeni makamlarınca yasaklanıp kütüphanelerden toplatılarak kamuoyundan gizlenmesi, anlatılanların doğruluğunu açıkça ortaya koyduğu halde, kimi ülke ve kurumların soykırım yalanlarını değişik amaçlarla ve ısrarla sürdürüp, siyasete alet etmekten de hiç utamadıkları görülmektedir.

Papa’nın Aymazlığı

Nitekim geçtiğimiz günlerde, Katolik Hıristiyanların dini lideri ve Vatikan devletinin de Başkanı olan Papa Franciscus’un;Ermeniler için yapılan bir ayin sırasında, “20. yüzyılın ilk soykırımı Ermenilere karşı yapılmıştır” şeklindeki sözleriyle soykırım yalanını kabul etmesi, Türk toplumu arasında büyük üzüntü ve haklı tepkilere neden olmuştur.

Ne var ki Katolikler arasında etkili ve saygın bir yeri olan Papa’nın bu sözleri, doğrudan kendisi tarafından değil de daha önce ayni görevi yapan iki Papa’nın imzaladığı ortak bir Basın Bildirisine yaptığı yollama sırasında kullandığı, Vatikan sözcüsü tarafından tevil edilip mazur gösterilmek istenmiştir. Ancak Papalık kurumunun, Ermeni diasporasının soykırım tezlerine öteden beri destek verdiğinin -kerhen de olsa-açık bir itirafı niteliğinde bulunan ve insana “Şaşkın hırsız, şecaat arz ederken sirkatini söylermiş” özdeyişini anımsatan bu talihsiz açıklamanın, suçluların telaşı içinde aymazlığa düşülerek yapılması nedeniyle, Türk toplumu ve dünya kamuoyu üzerinde olumlu etkisi de olmamıştır.

Öyle sanıyoruz ki Papa hazretleri bu talihsiz sözleri, Ermeni soykırımı olmadığını söylemenin düşünce özgürlüğü bağlamında suç sayılmayacağına ilişkin AİHM. 2. Dairesinin 17.12.2013 tarihli PERİNÇEK Kararından sonra, Birleşmiş Milletlerin yargı organı olan Lahey Adalet Divanı’nın 03.02.2015 tarihinde verdiği Hırvatistan-Sırbistan Kararını bilmeden söylemiştir.Üye ülkeleri de bağlayıcı nitelikte bulunan bu Kararda;savaş koşulları içinde taraf devletlerce yapılan Tehcir uygulamalarının bir “soykırım/jenoside” olarak kabul edilemeyeceği, soykırıma ilişkin ceza hükümlerinin geçmişe dönük olarak uygulanamayacağı ve soykırım yapıldığına karar vermenin de siyasal kişi ve kurumların yargısına bırakılamayacağının belirtilmiş olması soykırım savlarını da çürütmektedir.

Kutsal Haç Adına

Bu durumda Papa’nın, yüzyıl önce yaşanan olaylarda kesin bir kanıt ve karara dayanmadan soykırımcı olduğunu ima ettiği Türk halkından ve kararına itibar etmediği yargı organlarından özür dilemesi gerekirdi. Ancak bu kararları bilerek o şekilde fetva vermiş ise,bu durumda da haddini aşıp üzerine vazife olmayan siyasal ve tarihsel konularda ulu orta ahkâm keserek, masum Türk ulusunun onurunu kırmış olması nedeniyle, kendisine bahşedilen okutsal görevinden; inandığı tinsel değerler,işgal ettiği makamın saygınlığı ve boynunda taşıdığı kutsal haç adına, derhal istifa ederek ayrılması gerektiğini anımsatmak isteriz. AP’nin Kararı Nefret Suçu

Öte yandan, Papa’nın bu konuşmasının üzerinden üç gün geçtikten sonra, ne tesadüftür ki Osmanlı devleti tarafından Ermeniler için Tehcir Kanunu’nun kabul edildiği15.04.1915tarihinden tam yüzyıl sonraki 15.04.2015 tarihinde toplanan AP(Avrupa Parlamentosu), sanki öç alır gibi kendi hukukunu ve yargı kararlarını da dışlayarak Ermeni Soykırımı Tasarısı’nı ilan ettiği tarihte onaylamıştır.

Papa Franciscus’un yukarıda değindiğimiz konuşması gibi Türk ulusuna karşı düşmanca bir yaklaşımla alınan, ancak haklı ve tutarlı bir yanı bulunmayan bu insafsız kararın verildiği tarihin bilinçli olarak seçildiğine kuşku yoktur. Kararın da Türkiye üzerinde kötü emelleri olan Emperyalist ülkelerce düzenlenen tertibin bir parçası olduğu ve Türk toplumu tarafından tanınmayıp yok hükmünde sayıldığı için üzerinde daha fazla durmaya da gerek görmüyoruz.

Ancak şunu belirtmeliyiz ki öteden beri Türkiye aleyhine karar vermeyi alışkanlık haline getiren AP’nun bu kararında, sadece Ermeni soykırımı yalanlarını kabul etmekle kalmayıp, bunun diğer Avrupa ülkelerince de kabul edilmesi için çağrıda bulunmak suretiyle baskı yapmaktan da kaçınmamıştır. Ayrıca bu çağrının, soykırımcı olduğunu peşinen kabul ve ilan ettiği Türkiye’ye de yapılmasına karar vermek küstahlığında bulunduğuna da dikkatinizi çekmek isteriz. Sanki bir yerlere mesaj verir gibi yapılan bu küstahlığın, Vatan Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu PERİNÇEK’in, o övülesi mücadelesi sonunda AİHM’de görülen davasının kabul edilmesiyle; Türk ulusunun kazandığı hukuk Zaferinden sonra, soykırım yalanlarını şişiren rüzgârların yön değiştirmesinden duyulan ruhsal rahatsızlığın bir sonucu olduğunu hiç duraksamadan söyleyebiliriz.

Bu durum karşısında, AB’nin yıllardan beri üye ülkeler arasında egemen kılmaya çalıştığı toplumsal, hukuksal ve demokratik ilke ve kurallarına açıkça aykırı davranan AP’nin; Türk ulusuna karşı kin ve nefret duygusu yaratmak suretiyle, yine kendi yasalarında yer alan Nefret suçunu işlediği anlaşılmaktadır. Ancak bu suçtan bir işlem yapılmayacağını bilsek de sesimizin,İnsanlık Ailesinin vicdanında duyumsanacağı inancıyla, buradan suç duyurusunda bulunuyoruz.

Barış İçinde Yaşamak

Son olarak şunu da bütün dünyanın bilmesini isteriz ki biz, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin saygın yurttaşları olarak, ülkemizde bir diktatör istemediğimiz gibi diğer ülkelerin başında da bir diktatörya da başka bir despot olmasını da istemeyiz. Ereğimiz bütün mazlum ulusların dostane duygularla barış, eşitlik ve adalet içinde, onuruyla yaşamasını sağlamaktır. Tıpkı sevgili Atamızın o ünlü, “Yurtta Barış Dünyada Barış” çağrısıyla bütün dünyaya anlatmak istediği gibi…

Biz de çağdaş demokratik ülkelerin Anayasalarının başında yer almasını dilediğimiz bu çağrının bir gereği olarak, halen Türkiye’de bulunan ve sayıları yüz binleri aşan Ermeni kardeşlerimiz başta olmak üzere; değişik soy, din vermez hepten yurttaşlarımızla bir arada,tasada ve kıvançta ayni duyguları da paylaşarak, barış ve erinç içinde yaşadığımızı herkesin bilmesini isteriz..

Son Söz İlahi Adalet’in

Açıklanan nedenlerle, sözde Ermeni soykırımı yalanlarının arttığı şu günlerde; Türk ulusunu soykırımcı bir ulus olarak göstermek isteyen kişi ve kurumların, tarihsel ve hukuksal gerçeklerle bağdaşmayan söz ve kararları yüzünden daima utanç içinde yaşayacaklarına inanarak, onları ilahi adaletin yargısına bırakıyoruz.

Ertan URUNGA,

Emekli Askeri Yargıç Talat Paşa Komitesi Antalya İl Başkanı