İsviçre sütü, Fransız şekeri ve ABD pirinciyle Türk sütlacı yakında!

İsviçre sütü, Fransız şekeri ve ABD pirinciyle Türk sütlacı yakında!

Türkiye dünyanın önemli şeker pancarı üreticilerinden biri. Şeker üretiminde ise Brezilya, Hindistan ve Çin gibi devlerin arasında 15. sırada. Ancak son yıllarda birbiri ardına yapılan hatalı uygulamalarla şeker pancarında kendi kendine yeten bir ülke olmaktan çıkarılma yolunda hızla ilerleyen Türkiye’de pancar üreticileri tarlalarını terk ediyor. Pancar üretiminde uygulanan kota, Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) ithalinin önünün açılması ve üretim maliyetlerinin giderek artmasına şimdi bir de AB’nin uyguladığı kotanın sona ereceği 2017 krizi eklenince pancar üreticisi için belirsiz günler kapıda. Önlem alınmazsa piyasacılığın kurbanı olacak Türk tüketicisinin İsviçre sütüne Fransız şekeri ve ABD pirinci eklenerek pişirdiği ‘Türk sütlacı’ yiyeceği günler uzakta değil…

‘YIL 6 EYLÜL 1917, ŞEKER FİYATLARI 400 KURUŞA KADAR YÜKSELDİ’

Şeker, Türkiye için oldukça stratejik bir ürün. Bunun önemini kavrayan Cumhuriyeti kuran kadroların ilk işi Türkiye’nin kendi şekerini üretebileceği fabrikalar kurmak oldu. Üst üste girdiği savaşlardan ağır yenilgiler alan Osmanlı taşrasındaki halkın durumunu, Ispartalı yerel Tarihçi Böcüzade, “6 Eylül 1917. Şeker fiyatları 400 kuruşa kadar yükseldi. Kahve yerine kavrulmuş arpa, nohut ve deve dikeni çiçeklerini kavurup içmeye başladılar…” sözleriyle anlatır. Cumhuriyet dönemine kadar Osmanlı’da şeker ihtiyacı Avrupa’dan yapılan ithalatla karşılanıyordu. Osmanlı paşalarının giriştiği şeker fabrikası kurma girişimleri ise sonuçsuz kaldı.

UŞAKLI ÖMEROĞLU NURİ’NİN ŞEKER DÜŞÜ BİR ÜLKENİN LOKOMOTİFİ OLDU

Tarih, 19 Nisan 1923. Uşaklı Molla Ömeroğlu Nuri adındaki çiftçinin eşraftan toparladığı 600 bin lira sermaye ile kurduğu Uşak Terakki Ziraat T.A.Ş’ adındaki şirket, Türkiye’nin ilk şeker fabrikasının da temelini oluşturur. 17 Aralık 1926’da işletmeye açılan Uşak’taki şeker fabrikasına giden yolu, daha sonra kendisine ‘Şeker’ soyadı verilecek olan Ömeroğlu Nuri’nin oğlu Muhsin Şeker şöyle anlatır: “Babam fabrikayı kurmadan evvel, şekeri bizim evde imal etmeyi başarmıştı. Köyde yetişen pancarı, şehirdeki evimizde kazanlara koyup kaynatıyor, kabuklarını soydurup rendeletiyor, ağaçtan yapılmış sıkma makinelerimizde sıkıp elde edilen şerbete kireç ayranı katıyor, sabaha kadar öyle bırakıyordu. Sabah, kireci altına çökmüş şerbeti bulandırmadan başka kazanlara aktarıyor ve bundan köpük helvası yapıyordu. Ben yapılan bu helvaları pazara götürür, bağıra bağıra satardım. Şehirlisi, köylüsü kapış kapış alırlardı. Babam bununla da yetinmedi. Sayısız deneylerden sonra pancar kokusu alınmış koyu şerbet elde etti. Bu revaki dükkan dükkan gezdirdi. ‘İşte’ dedi, ‘bu şekerin koyu şerbetidir. Bir şeker fabrikası yaptıralım, tarlalarımıza bol bol çükündür ekelim, hem paramız Avrupa’ya gitmesin, hem de çoluk çocuk milletimiz bol şeker yesin. Anlaşılıyordu ki fabrika babam için ölümsüz bir amaç olmuştu…”

CUMHURİYET’İN ŞEKER DEVRİMİ 2000 YILINA KADAR SÜRDÜ

Nuri Şeker öncülüğünde Uşak’ta kurulan fabrikanın çalışmaları sürerken, 14 Haziran 1925’te 500 bin lira sermaye ile kurulan İstanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları T.A.Ş’yi, 26 Kasım 1926’da işletmeye açılan Alpullu Şeker Fabrikası izledi. İlk Türk şekeri bu fabrikada üretildi ve 1933 yılına kadar ülkenin şeker ihtiyacı bu iki fabrikadan karşılandı. 5 Mayıs 1933’te Eskişehir, 19 Ekim 1934’te ise Turhal şeker fabrikaları işletmeye açıldı. 1953’ten sonra açılan Adapazarı, Amasya, Konya, Kütahya, Burdur, Kayseri, Elazığ, Erzincan, Erzurum ve Malatya’daki şeker fabrikalarının ardından 1956 yılına gelindiğinde fabrika sayısı 15’e ulaştı. 1962’de Ankara, 1963’te Kastamonu, 1977’de Afyon, 1982’de Muş ve Ilgın, 1983’te Bor, 1984’te Ağrı, 1985’te Elbistan, 1989’da Erciş, Ereğli ve Çarşamba, 1991’de Çorum, 1993’te Kars, 1998’de Yozgat, 2001 yılında ise Kırşehir şeker fabrikaları hizmete girdi.

2000 YILINDA DÜNYA BANKASINA ÖZELLEŞTİRME SÖZÜ VERİLDİ

Ancak 2000 yılına gelindiğinde milyonlarca üreticinin geçimini sağlayan şeker pancarı üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başladı. Dünya Bankası ile yapılan anlaşmalarda, Anadolu’nun kalkınmasında hem ekonomik hem de sosyal bir işlev gören şeker fabrikalarının 2001 yılından itibaren özelleştirileceği taahhüt edildi ve Özelleştirme Yüksek Kurulu 20 Aralık 2000 tarihli kararında, bünyesinde onlarca fabrika bulunan TŞFAŞ’nin özelleştirme kapsamına alınmasını kararlaştırdı. Ancak bu süre içerisinde özelleştirmeye çıkarılan şeker fabrikalarıyla ilgili ihaleler Danıştay tarafından iptal edildi.

ŞEKER FABRİKALARI ANADOLU KENTLERİNİN IŞIĞIYDI

Peki Türkiye’deki şeker pancarı ve şeker üretimi bugün ne durumda. Bu sorunun yanıtını bulmak için Anadolu’da kısa bir tur yapmak yetiyor. Türkiye’nin önemli şeker fabrikalarından birinin bulunduğu Burdur’dayız. Batı Anadolu’daki ilk neolitik yerleşim olan, tarımın da inanç ve kültürle birlikte geliştiği Hacılar Höyüğü’nün çevresindeki verimli topraklarda yıllardır pancar üretimi yapılıyor. Cumhuriyet döneminde kentin gelişiminin de lokomotifi olan Burdur Şeker Fabrikası, civar illerdeki pancar üretimi için de önemli bir alım merkezi olmasının yanında, kendi yağıyla kavrulan küçük bir Anadolu kenti olan Burdur’da yerel tatların gelişmesine de kaynaklık etmiş. Ama aynı zamanda bir çok kentte olduğu gibi sosyal ve kültürel faaliyetlerin de öncülüğünü üslenen şeker fabrikaları, Burdur’da da halkın kolektif belleğindeki yerini çoktan almış.

BELEDİYE CADDESİNDE KÜÇÜK BİR DÜKKAN: ‘EMEK ŞEKERLEME’

Kentin ara sokaklarına dalıp eski dükkanların önünden geçiyoruz. Hala AVM dayatmasına direnen güzel insanlardan oluşan esnafla selamlaşıp şekerin izini sürüyoruz. Eski Belediye Caddesi’nde küçücük bir kaç metrekarelik bir dükkan. Tabelasında ‘Emek Şekerleme’ yazıyor. Emeğin, mahallelere, semtlere, dükkanlara ad olarak verildiği Cumhuriyet döneminin mührü gibi. Bunca Osmanlıca ve yozlaşmış pop kültürü savrulmasının arasında insanın oturup ağlayası geliyor, böyle değerleri koruyan, direnen yurdumun güzel insanları karşısında!

‘TÜCCARLAR KAMYONLARLA ŞEKERLEME ALMAYA GELİRDİ BURDUR’A’

Bu küçük şekerleme dükkanından içeri giriyoruz. Tek başına bir adam elindeki spatula ile tepsideki Burdur’a özgü yerel bir tat olan ceviz ezmesini kesiyor. Selamlaşıp sohbete başlıyoruz. Adının İsmail Demircioğlu olduğunu söylüyor. “Ortaokulu terk ettim. Bu iş baba mesleğimdi, şimdi ben devam ettiriyorum” diye anlatmaya başlıyor. Bu arada 61 yaşında olan ancak hala gençliğini koruyan İsmail Usta’nın söylediği çaylar geliyor ve sohbetimizi sürdürüyoruz: “Bu cadde eskiden çok canlıydı ama şimdi gördüğünüz gibi can çekişiyor. Geçmişte burada çok sayıda şeker imalatçısı vardı ancak bugün 3-4 kişi kaldık. Burdur şekeri kullanarak ürettiğimiz şekerlemeleri almak için Antalya, Denizli ve Isparta’dan tüccarlar gelirdi buraya. Halkalı şeker, kaba şeker, nane şekeri… Kamyonlarla gelirdi tüccarlar şeker almaya. Eğirdir’den en çok nane şekeri almak için gelirlerdi…”

CEVİZİ DON VURDU FİYAT 40 LİRA OLDU, DİREN İSMAİL USTA!

İsmail Usta her gün bir küçük kazanda ceviz ezmesi yapıp kilosunu 12 liradan satarak bu küçük dükkanın çarkını döndürmeye çalışıyor. Kira vermediği için şanslı. Ürettiği günlük ceviz ezmelerinde kullandığı ceviz de bu yıl ateş pahası olmuş. “Bu yıl cevizi don vurunca iç cevizin kilosu 40 liraya kadar çıktı” diyor. Türkiye ABD, İran, Özbekistan ve Moldova’dan ceviz ithal ediyor. İthal cevizler yerel tatlara da kaynaklık ediyor. “Bu meslek neden öldü?” diye soruyoruz, İsmail Usta’ya. Üretimle ilgili bakanlığın getirdiği kimi düzenlemelerin çoğu işletme tarafından yerine getirilemediğini anlatıyor. Ama kendisinin bu işi sürdürmeye kararlı olduğunun da altını çiziyor İsmail Usta. Bu da direnmenin bir başka yolu.

KENTİN ANA CADDELERİNDE NBŞ HAKİMİYETİ, VİTRİNLER IŞIL IŞIL

Bizim arasta kültürümüzün can çekişerek de olsa hala yaşıyor olduğunu görmek umut verici. Ancak Burdur’un ara sokaklarından kentin ana caddesine indiğimizde içimiz burkuluyor. İsmail Usta’nın Burdur şekeri ve ceviziyle döndürdüğü çarkın çivisi ana caddelerde çoktan çıkmış. Nişasta Bazlı Şeker’den elde edilen tatlandırıcıların hakimiyeti ışıl ışıl vitrinlerde göze çarpıyor. Yeme içme kültürünün küresel oyuncular eliyle manüple edilmesiyle büyük bir hızla dönüşen Anadolu kentlerinin ana caddelerinin kaderi burada da kendini gösteriyor. Uşaklı Nuri Şeker’in çabalarını anıp bir kez daha burnumuzun direği sızlayarak Burdur’dan ayrılıyoruz.

ILGINLI PANCAR ÜRETİCİSİNİN TAŞ OCAĞI DRAMI

Burdurlu İsmail Usta, bugünün Türkiye’sindeki küçük esnafın ortalamasını simgeliyor. Gittiği yere kadar direnecek. Peki üreticinin durumu farklı mı? Bu soruya yanıt bulmak için de rotamızı bu kez Türkiye’nin tahıl ambarı olan ama aynı zamanda büyük alanlarda pancar üretimi yapılan Konya’ya çeviriyoruz. Ilgınlı pancar üreticisi Tahir Çiftçi’ye, “pancar üreticisi ne durumda?” diye soruyoruz. Aldığımız yanıt aslında bizi şaşırtmıyor. “Üretici zor durumda” diye başlıyor söze 56 yaşındaki Tahir Çiftçi. Babadan kalma arazilerde pancar, buğday ve ayçiçeği üretiyor. Ancak son bir kaç yıldır arazisinin bitişiğinde açılan taş ocağı yüzünden kabus dolu günler geçirdiğini anlatıyor. Ürün verimini büyük ölçüde etkileyen taş ocağıyla ilgili ğek çok kez yetkililere başvurmasına, yargı yoluna gitmesine rağmen bir çözüm üretilmemesinden dertli. “Burada herkes birbirini tanıyor, o yüzden kimse bir şey yapmıyor” diyor.

BU YIL PANCARDA POLAR DÜŞÜK

Pancar konusunda yaşananları da şöyle özetliyor Tahir Çiftçi: “Bu yıl pancarda polar oldukça düşük. Üretici polar (yüz kilogram pancardaki şeker verim oranı) üzerinden ücret alıyor. Yüz kiloda 11-12 polar seviyesinde. Bu da üreticinin aldığı ücrete yansıyacak. Ilgın’da ben yıllardır bu kadar düşük polar görmedim. Normal koşullarda 14 ila 16 seviyesinde seyrediyordu. Bu oran, havaların da soğumasıyla ortalama 20-22 seviyesinde olmalıydı. Kilo başına 157 kuruş pancar fiyatı. Ancak düşük polar olduğu için bu fiyat daha da düşecek. Başka bölgelerde de benzeri sorunlar olduğunu duyduk üreticilerden. Ben geçen yıl 30 ton pancar sattım, borcumu karşılayamadım bile. Ilgın’da çoğu üretici benim gibi zararda. Bir ton pancarın 90 bin lira maliyeti var ama bu bir ton pancarı 60 bin liraya satıyoruz. Bu yüzden çoğu üretici borçlarını ödeyemiyor. Bir de kota sorunu var. Üreticiler için ayrılan kotalar gerçekte üretime yansıtılmıyor. Bir takım rantçılar bu kotalardan yararlandırılıyor. Kantar ücretleri de öyle. Örneğin merkezde üretim yapan birileri merkez dışında üretim yapmış gibi gösterilip ton başına ödenen 25 lira kantar parası alıyor. Bu tür haksızlıklar gerçek üreticiyi zor durumda bırakıyor.”

VEKİLLERE YANIT: ‘ÜRETİCİ TRAKTÖRÜ KEYFİNDEN DEĞİŞTİRMİYOR’

Kimi AKP’li milletvekillerinin, “üreticiler her yıl traktör yeniliyor” sözleriyle üreticinin çok para kazandığını ima ettiklerini söyleyen Tahir Çiftçi, oysa işin gerçeğinin çok farklı olduğunu belirterek, “üretici traktörü keyfinden yenilemiyor!” diye söyleniyor: “Evet, üretici her yıl traktör yeniliyor ama bunu borçlarını çevirebilmek için yapıyor, keyfinden değil. Ben geçen yıl eski traktörümü 30 bin liraya sattım, 70 bin liraya yenisini aldım. 20 bin lira peşin verip kalanını banka kredisi çektim. Üreticiler borçlarını döndürebilmek için piyasası daha iyi olan yeni traktör satın alıp onu da satarak gününü kurtarmaya çalışıyor. Bu bölgede üretimi terk eden çok sayıda çiftçi oldu. Büyük şirketler ve sermaye sahipleri zor durumda kalan, üretimden kopan çiftçilerin arazilerini topluyorlar. Burada durum bu.”

AB 2017’DE İZOGLİKOZUN ÖNÜNÜ AÇACAK

Pancar üreticilerinin genel olarak durumu böyle. Biz içlerinden bir kaçıyla görüştük, birinin derdini aktardık. Gelelim şekerin işlendikten sonraki yolculuğu ve pazardaki duruma. Türkiye’de sakaroz kökenli pancar şekerinin yanında son yıllarda mısır kaynaklı olan Nişasta Bazlı Şeker de(NBŞ) üretilmeye başlandı. NBŞ şurupları ise, ‘glikoz’ ve ‘fruktoz’ olarak ikiye ayrılıyor. Gıda sanayiinde kullanılan fruktoz şurupları AB’de ‘izoglikoz’ olarak adlandırılıyor. İşte 1 Ekim 2017 tarihinde AB’nin yürürlükten kaldıracağı beyaz şeker kotasıyla birlikte bugüne kadar denetim altında tutulan ‘izoglikoz’ların da önü açılmış olacak. Beyaz şekerin en güçlü rakibi olarak görülen izoglikozun önünün açılması yalnızca pancar üreticisini değil, tüketici sağlığını da doğrudan etkileyecek. Çünkü ABD, Kanada ve Japonya gibi kimi gelişmiş ülkelerde beyaz şekerle yarışan izoglikoz tüketimi, düşük maliyeti nedeniyle daha ucuz fiyatlarla Türkiye gibi pazarı büyüyen ülkelerde de körüklenecek.

Peki bunun önüne geçebilmek için yapılacak hiç bir şey yok mu? Elbette her zaman bir çözüm var ancak çözüme giden yol biraz da ulusal politikaları sıkı sıkıya uygulamaktan geçiyor. Bunun için meslek odalarının ve sektör temsilcilerinin önerilerine kulak vermek gerekiyor. Ama önce şekerdeki genel tabloya son bir kez göz atıp meslek odalarının çözüm önerilerini aktaralım…

TÜRKİYE PAZARI DÜNYA ŞEKER DEVLERİNİN İŞTAHINI KABARTIYOR

Dünyanın en büyük şeker üreticisi Brezilya. Hindistan, Çin, ABD, Japonya, Meksika, Pakistan, Tayland, Avustralya, Rusya ve Ukrayna gibi ülkeler de şeker devleri arasında. Üretimin pancardan elde edildiği Türkiye ise bu pazarda yüzde 1,3’lük payla 15. sırada yer alıyor. Türkiye’nin de üretim kaleminde yer alan şeker pancarı dünyada 50 ülkede üretilirken üretimin en yoğun olduğu bölge Avrupa ülkeleri. Ancak çoğu Avrupa ülkesinin de içinde yer aldığı gelişmiş ülkelerde şeker tüketimi durağan seviyede seyrederken Türkiye gibi gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde ise artış gösteriyor. Bu durum dünyanın şeker devlerinin de iştahını kabartıyor.

ÇİFTÇİ ÜRETİMDEN KOPACAK, ŞEKER AÇIĞI AB’DEN KARŞILANACAK!

Türkiye son 10 yıllık dönemde NBŞ kotalarını yaklaşık yüzde 25 ila yüzde 50 oranında arttırdı. Bu da pancar üreticisi için yıkım anlamına gelirken tüketici için de kimi endişeleri beraberinde getiriyor. Örneğin Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) verilerine gore 1998 yılında 22 milyon ton olan Türkiye’nin şeker pancarı üretimi, aradan geçen sürede dekar başına verimlilik artsa da 2014 yılında 17 milyon tona gerilemiş durumda. AB’nin şeker kotasının 2017 yılında sona erecek olması ve ardından şeker piyasasının dev şirketlerin belirleyiciliğine terk edilecek olması konusunda farklı yorumlar bulunsa da ZMO’nun bu konudaki görüşü, “çiftçinin üretimini sürdürememesi sonucu ortaya çıkacak olası şeker açığı, ihracat geri ödemeleri ile desteklendiği için ‘daha ucuz’a şeker üreten ülkelerden ve özellikle AB’den ithal edilerek kapatılacaktır. Bu süreçte ucuz üretim yaptığı bahanesiyle nişasta kökenli şekerlere tanınan ayrıcalıklar sürdürülecek; ayrıca sanayide kullanılan şekerler tamamen mısırdan elde edilen şekerlere dayandırılacaktır. Ülkemizde pancar çiftçisinden esirgenen kaynaklar AB’nin pancar, ABD ve Arjantin’in mısır üreticilerine ve çokuluslu agro-sanayi tekellerine aktarılacaktır ” yönünde.

ÇÖZÜM: ÖZELLEŞTİRMELERDEN VAZGEÇİLSİN, ÜRETİCİ EGEMEN OLSUN

ZMO’nun milyonlarca pancar üreticisinin geleceğini etkileyecek politikalar karşısındaki çözüm önerileri de şöyle özetlenebilir: “AB şeker politikasının ülkemiz şeker sanayini yok etme olanağı verilmemelidir. Ülkemizin şeker politikası kendine yeterli ve dünya piyasalarında önemli bir üretici olma amacı taşımalıdır. Şeker üretim maliyetlerini düşürmek için şeker pancarı tarımı desteklenmelidir. Kamuya ait şeker fabrikalarının yeniden yapılandırılmaları konusunda gerekli yenileme ve modernizasyon çalışmaları yapılarak rekabet gücü arttırılmalıdır. Kamuya ait şeker fabrikalarının özelleştirilmesinden vazgeçilmeli; pancarın yetiştirilmesinden şeker üretim ve pazarlanmasına değin tüm süreçte üreticilerin söz ve karar sahibi olacakları örgütlenmeler egemen olmalıdır.”

İSVİÇRE SÜTÜNE FRANSIZ ŞEKERİYLE TÜRK SÜTLACI YAKINDIR

Pancar deyip geçmeyelim. Tıpkı buğday, üzüm, zeytin, tütün ve başka pek çok ‘yerli’ ürün gibi pancar da Türk çiftçisinin ekmeği, aşı, geleceği. Ancak yakın geçmişte yaşanan acı özelleştirmelerle tütün üretiminden koparılan üreticinin nasıl da vahşi madenciliğin ‘gönüllü kölesi’ haline geldiği, Soma’da, yaşanan felaketin ardından hepimizin belleğinde duruyor. Bir gecede işsiz kalan yüzbinlerce bankacı, atılan tek bir imza ile suları elinden alınan üretici ve İMF, Dünya Bankası gibi kuruluşların dayattığı acı reçeteyle tarlasını ekmeyerek toprağından, ekmeğinden olan milyonlarca köylünün ortak kaderine doğru hızla evrilen pancar üreticilerinin sessiz çığlığına kulak verip yerli şekerimizi kaptırmayalım. Bunun için hepimize büyük sorumluluk düşüyor. Zira şimdiden harekete geçilmezse İsviçre sütüne Fransız şekeri ve Amerikan pirinci katılarak yapılmış Türk sütlacı yiyeceğimiz günler yakındır.

Kaynaklar: www.turkseker.gov.tr, www.zmo.org, Kuruluşundan Bugüne Isparta Tarihi, Böcüzade Süleyman Sami- Serenler Yayınları)

Yusuf Yavuz

ulusalkanal.com.tr

fransa amerika türkiye isviçre Yusuf Yavuz sütlaç