Hava üstünlüğü

Ege Denizi 30-31 Ocak 1996 günlerinde ilginç bir hava olayına sahne oldu.

Hava üstünlüğü

Ege Denizi 30-31 Ocak 1996 günlerinde ilginç bir hava olayına sahne oldu.

Namık Üsteğmen, Yunan komandolarının Doğu Kardak adacığına Yunan bayrağı çektiğini görünce, beyninden vurulmuşa döndü. F-16 uçağı ile adacığın üzerine hemen dalışa geçti. O kadar alçalmıştı ki neredeyse suya yapışmıştı. Yunan komandolar yere kapaklandı; ortada bayrak mayrak kalmamıştı.

Bu kahraman pilotumuzu, Hv.Plt.Kur.Alb. Namık Sevinç’i maalesef uzun süre cezaevine koyduk. Balyoz tertibi nedeniyle kendi ülkesinde esir düştü. Eğer, “vefa nerede?” diye soracak olursanız, en yakın Vefa bozacısına gitmenizi salık veririm.

Ege Denizi’nde 1996 yılında olaylar bitmek bilmiyordu. Milliyet gazetesinde 22 Nisan 2014 günü yayımlanan bir haber beni zaman tüneline girmiş gibi, 1996 yılında Havacıların Eskişehir’de yapmış olduğu Plân Semineri’ne geri götürdü. Turgutreisfırkateyni komutanı iken bu seminere Donanma temsilcisi olarak katılmıştım.

Askeri harekâtta “kararlılık” konusu tartışılıyordu. Ama salondaki gerginlik, öfke ve söz alan konuşmacıların sert üslubuna bir anlam veremiyordum. Gerginliğin tırmanıp neredeyse bir krize dönüşeceği anda, semineri yöneten komutan konuyu değiştirerek tansiyonu düşürdü. Sıradan bir tartışmanın niçin bu kadar büyük bir gerginlik ve heyecana sebep olduğunu sorduğumda, hiçbir havacı arkadaşımdan doyurucu bir yanıt alamamıştım.

Bu sorumun cevabını yıllar sonra öğrenecektim. Ege’deki uluslararası hava sahasında, 8 Ekim 1996 günü silah kullanmadan yapılan ve it dalaşı (dogfight) olarak adlandırılan hava muharebesi (aircombat) bir facia ile sonuçlanmıştı.

Balıkesir’deki 9’uncu Hava Jet Üssü’nden havalanan Türk F-16 uçağı, Sakız adası açıklarında Yunan Mirage uçağı ile karşı karşıya gelmişti. Ama o anda beklenmeyen bir olay meydana gelmiş ve füzesini ateşleyen Yunan pilotu uçağımızı düşürmüştü. Kıdemli pilot Yarbay Osman Çiçekli son anda fırlatma sistemi ile kurtulmuş ama ikinci pilot Nail Erdoğan, maalesef şehit olmuştu.

Şehit pilotumuzun vefalı kızı Evrim Erdoğan, 18 yıldır sualtında bulunan babasına ulaşmak için çalmadık kapı bırakmamış ve sonunda Deniz Kuvvetleri, kaza bölgesinde deniz dibi aramaları yapmıştı. Şimdiye kadar aramalardan bir sonuç alınmadı. İnşallah, günün birinde kızımız Evrim, en azından babasının mezarına kavuşur.

Barış şartlarında füzesini ateşleyen kalleş, hain ve katil Yunan pilot ThonosGrivas, ülkesinde kahraman muamelesi görmüş, uçağına Türk uçağını düşürdüğüne dair bir sembol kazınmıştı. Şehit pilotumuzun kanını yerde, bedenini denizde bıraktık. Olayın uluslararası bir hukuk ihlali olduğu ve kasıt unsuru bulunduğunu ispat etmek için aile hâlâ çırpınıyor. Eğer, hâlâ “vefa”yı aramaktan vazgeçmediyseniz, “t” harfi ekleyerek yerini bulabilirsiniz.

Günümüz harplerinde esas belirleyici unsur hava üstünlüğüdür. Yani bir hava sahasını belirli bir ülke serbestçe kullanırken, diğer savaşan tarafa o sahayı kapatır. Hava üstünlüğünü ele geçiren taraf harbi kısa sürede sonlandırır. Çünkü havadan vurulan, komuta kontrol sistemleri felç olan ve kendi hava unsurlarını daha yerde iken kaybeden bir kuvvetin harbe devam azim ve iradesi kısa sürede kırılır. Saddam’ın dünyadaki dördüncü büyük ordu olarak kabul görev askeri gücünün rekor sayılabilecek bir zaman diliminde yok edilmesinin en büyük nedeni, ABD’nin açık ve kesin hava üstünlüğüdür.

Hâlihazırda dünyada teknolojisi birbirine yakın olarak değerlendirilen üç grup muharip uçak vardır: ABD’nin F-15, F-16, F-18 ve benzeri uçakları, Avrupa’nın Eurofighter, Mirage, Tornado ve benzeri uçakları, Rusya’daki MİG ve SU serisi uçaklar.

Dünyadaki tüm önemli ülkeler bu uçaklara sahiptir. Bu nedenle, günümüzde harplerin kaderini tayin eden unsur uçaklar değil, bu uçakları kullanan pilotlardır. Hava üstünlüğünün yaşamsal önemi nedeniyle savaş pilotları günümüzde, belki de milli güvenliğin en önemli unsurlarıdır. Hatırlayalım, 1973 Arap-İsrail Yom Kippur savaşında İsrail, Mısırlı pilotları yerde servis otobüslerindeyken vurmuştu.

Peki, bu yaşamsal konunun bilicinde miyiz? Olayların akışı konuyu pek de önemsemediğimizi gösteriyor. Pilot kaybını bir türlü durduramıyoruz. 2010-2014 yılları arasında toplam 814 pilot, hizmet süresi dolduğunda, emekli olarak ya da istifa ederek ayrılmış. Yani beş yıl içinde Hava Kuvvetlerimizdeki pilotların neredeyse yarısını kaybetmişiz! Her yıl Hollanda’nın toplam pilot sayısı kadar pilot kaybediyoruz.

Tedbir olarak, Hava Kuvvetlerinde daha uzun süre tutabilmek için önce pilotların mecburi hizmet süresini 13 yılda (normalde 10 yıl) tuttuk. Ama yine de kayıpları önleyemeyince, bu kez de 15 yıla çıkardık. Deneme yanılma yöntemi yani! Konu ile ilgili Savunma Bakanımızın iki demecine göz atalım:

Cumhuriyet, 25 Ocak 2014: “…pilotlar için mecburi hizmet süresini 13 yıla indirmiştik, 14,5 yıla çıksın diyoruz. Bizim önceliğimiz ’önce vatan!’ demektir. Vatana hizmet ediyorsun, kendini de düşün ama…Bizim pilota ihtiyacımız var, kendilerini düşünmeden ziyade bilgi ve tecrübelerini kazandıran kuruma hizmet etsin…”

Aydınlık, 20 Şubat 2014 :”…Hava Kuvvetlerinde yeterince pilot var. Tarihinde olmadığı kadar güçlüdür Hava Kuvvetlerimiz…” “…Gideni tutma gibi bir şeyimiz yok…”

Balyoz ve benzeri tertiplerin bu süreci hızlandırdığını ileri sürmek fazla mı iddialı olur! Bütün kaynaklarımızı seferber etsek bile, dışarıdan savaş pilotu ithal edemeyeceğimize göre, bu büyük kaybı kısa sürede telafi etme şansımız yoktur. Çünkü harbe hazır ve lider pilot yetiştirmek çok uzun bir süreçtir.

Kartal kanatlarından yaralanmış iken, savunma plânları ile haşır neşir olmuş eski bir asker olarak benim sihirli ve mucizevi bir formülüm yok! Ama sakın üzülmeyin ve panik yapmayın! Bir denizci bu işlerdenne kadar anlar ki! Sayın Bakanımıza yeniden kulak verelim: “…Tarihinde olmadığı kadar güçlüdür Hava Kuvvetlerimiz…”

Keşke fırsatınız olsaydı da, Silivri zindanında uzun süre esir tutulan Beyazıt Karataş, Yalçın Ergül, İsmail Taş, Erhan Pamuk gibi yiğit pilot generallerimizi tanısaydınız! Hayatın içine sığmayacak yüce gönüllü askerler. İnanın, hiçbirinin ne rütbede ne makamda gözleri var. Yaralı kartalı hüzünle izliyorlar.

Eğer, millet olabilme olgunluğuna erişmişsek, savaş pilotu sorunu MSB ve TSK’dan daha çok Türk ulusunun sorunudur. Aksi halde elin oğlu çuvalı kafamıza geçiriverir! Benden söylemesi…

Amiral Soner POLAT

aydınlık ege denizi it dalaşı